Sevgi Girdabında Kaybolanlar
- Yazar: Şadan Köse
- 24 Temmuz 2025
- 31 kez okundu

Sevgi Girdabında Kaybolanlar
Geceydi. Şehir, göğe savrulan yalnızlıkları sessizce dinliyordu. Dar sokakta tek başına yürüyen bir kadın vardı. Ceketinin cebinde bir not: “Kalbim beklemeyi öğrenmeli.”
Her adımında eski günlerin yankısı çınlıyordu.
Bir köşede titreyen bir kedi yavrusu, gözlerinde aynı eksiklik… Kadın diz çöküp kediye sarıldığında ağlamaya başladı. “Sen de mi?” dedi kısık sesle. “Sen de mi bu boşluğun içindesin?” O anda gökyüzünden bir ses geldi—Belki şamanın sesi, belki de kendisinin unuttuğu bir benlik: “Sevgi yoksa insan kendini unutur.” Ama kadın cevap verdi: “Ben zaten hep unutulmuştum.”
Çocukken annesinin bahçesinde solmuş bir salıncağa oturup saatlerce gökyüzünü izlerdi. Mavi onun için belki huzur, belki hayaldi. O gece kedi yavrusunu sarmaladıktan sonra, adımları onu çocukluğunun geçtiği sokağa götürdü. Terk edilmiş bir evin önünde durdu. Kapı yerinden oynamış, camlar kırık, ama içeride hâlâ, kokular, anılar, sesler vardı. Küçük bir kutu buldu. Açtı içinden eski bir defter çıktı. İlk sayfada: “Ben sevdiğimde görünmez oluyorum.”
Hüzünle, gözyaşları içinde defteri okurken, şamanın sesi zihninde yankılandı: “Çocukluk sadece sevgisizlikle değil, suskunlukla da yaralanır.” O anda defterin arasında bir fotoğraf düştü. Yıpranmış bir salıncağın üzerinde, yalnız bir kız çocuğu vardı, anladı kendi geçmişiyle yüzleşiyordu.
Fotoğrafın arkasını çevirdiğinde;“Merhaba… Ben kimsesi olmayan, sadece salıncağı olan yalnız bir kızım. Annem sürekli yorgundu, babam hep sessiz. Ben sürekli arada kaldım. Bir gün biri gelir diye bekledim. Bana ‘seni seviyorum’ demesi için. Ama gelen hep sessizlik oldu. Biliyor musun? Bir kedi bana sarılınca ağladım, çünkü o ilk defa içimdeki boşluğu doldurdu. Ben sevgisizliği öğrendim,” yazıyordu.
Elif, satırları okurken kelimeler damla damla kalbine indi. O mektubu kendi yazdığını hatırladı. Belki sekiz yaşındaydı. Belki de daha küçük… O an fark etti ki eksiklik dışarıda değil, kendi içindeydi. Ama o eksikliğe isim vermek, onu biraz daha özgür kılıyordu. Ardından defterin arkasındaki salıncağa yeniden baktı. Üstünde bir çocuk ve onun göğsüne sokulmuş bir kedi vardı. Resmin altında,“Bir gün biri gelir…” diye yazıyordu.
Elif, mektubu avuçlarında sımsıkı tuttu. O küçük ellerin yazdığı harfler, bugün kalbine birer çizik gibi kazınıyordu. Sevgi yoksunluğu, ona hiçbir zaman bağırarak gelmemişti. Sessizlikti onun şekli. Odanın köşesinde unutulmuş oyuncaklar kadar sessizdi. Çocukken annesinin gözleri hep başka yere bakardı. Babasıyla kurduğu cümleler hep eksikti. Sevgi yoktu ama eksikliği çoktu. Artık anlıyordu: Sevgi, bir yoklukla değil, o yokluğun fark edilmesiyle başlardı. Elif gözlerini tavana dikti, sanki orada cevap saklıymış gibi. “Ben sevgisiz büyüdüm ama sevginin ne olduğunu öğrendim,” dedi kendi kendine. Ama sonra sustu. Çünkü sevgi öğrenince gelmiyordu. Sadece acıyı anlamayı kolaylaştırıyordu.
Elif, eski evin bahçesindeki salıncağa tekrar oturdu. Yıllar sonra ilk kez rüzgârın sesini huzurla dinledi. Kedi yavrusu dizinde uyuyordu. Küçük bedeni, Elif’in göğsündeki boşluğu tam olarak doldurmuyordu belki—ama onunla birlikte o boşluğa bir isim koyabiliyordu: “Suskunluk.” Şamanın sesi bir rüya gibi geldi yine: “Sevgi bazen gelmez. Ama senin onu arama şeklin, onun başka bir hâlidir.” Elif, bu cümleyi kalbinde döndürdü. Belki sevgi yoktu… Ama onu aradığı her adım sevgiye dair bir ritüledi. Ayağa kalktı. Arkasında geçmiş. Önünde belirsizlik, artık onu korkutmayan bir gelecekle yürümeye başladı. Kendi kendine fısıldadı: “Ben sevgiyi bulamadım. Ama onun boşluğuna sahip çıktım.”
Şadan Köse
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir önceki yazımı okudunuz mu?