ÖMRÜN TEBEDDÜLÜ (DÖNÜŞÜMÜ)
- Yazar: Rümeysa KAYA ODABAŞ
- 16 Ağustos 2024
- 56 kez okundu
ÖMRÜN TEBEDDÜLÜ (DÖNÜŞÜMÜ)
Gençlik uykusunun ihtiyarlık sabahına gözlerini açtı. Ayna karşısında uyku sersemliğiyle bir an kalakaldı. Karşısında gördüğü kişi, kendine tanıdık gelmekle beraber oldukça yabancıydı. Evet, gördüğü kendisiydi fakat saçlarına düşen aklar ve yüzündeki yaşanmışlıkların çizgileri onu alıp derin düşüncelere götürdü. Beyaz saçları gördüğünde kuvvetli bir vaziyet tavazzuh etti. İhtar alınmıştı. Misafiri olduğu dünyaya vücudu koşar adım veda etmeye başlamıştı. Kendisi ihtiyarlamış, gün ihtiyarlamış, dünya ihtiyarlamıştı…
O gün kendi ile baş başa bir gün geçirmişti. Gününü derin düşüncelerle tamamlamak üzereydi. Zihnini ve bedenini gecenin ıssızlığına bıraktı. Kendini dinledi. En çok da ihtiyaç duyduğumuz bu değil miydi? İç sesimizi duyabilmek…
Çizgileri çoğalan ellerine vuran ay ışığı, ömür treninin berzah istasyonuna hızla ilerlediğini yeniden hatırlattı. Zihni, ellerini geçmiş yıllarına yeniden temas ettirdi. Boşa geçmiş bir ömrü olduğunu düşündü. Beraberinde götürebileceği bir azığı yoktu şu an.
Kendisine verilen zaman sermayesini verimli kullanamamıştı. Ağaçların hışırtılarından ve rüzgardan gelen hazin bir seda, misafir bedenine oldukça dokunmuştu. Anladı ki ömür, kabre tebeddül ediyor. Ömür tebeddülü (değişimi) gerçekleşiyor. Dünya siyah kefenini giymişti. Kendi ömrünün gündüzü geceye, dünyanın gündüzü berzah gecesine, hayatının yazı da ölümün kış gecesine değişecekti.
Akıp giden zamanın hızında bir sevkiyat vardı. Her insan, bir nefistir ve dirilmek üzere buradan ayrılacaktı. Dünya da bir nefisti ve Ebedî hal almak üzere o da son bulacaktı.
Ömür sermayesini hakkı üzere kullanmaya, ahirete yönelik ticaretini rıza-i İlahiye doğrultusunda yapmaya karar verdi. Kabri, bir kuyu ağzı değil de nur kapısı olarak açmak, kendisine verilen bir üstünlüktü.
Kabir kapısı hem kendisi hem de tüm insanlık için bir son değildi. Ayrılıklar ile tanımlanan kabir, başta Sanatkar Yaratıcıya ve peygamberimize kavuşma yeri; geçici ayrılık yaşadığımız sevdiklerimize ulaşma yeridir.
Toparlandı. Hızlı geçen zamana inat ağır adımlarla evine ilerledi. Birçok şeyi zihninde oturtmuştu. Kalbinde iman vardı fakat bunu fiile dökmemişti. Kapıdan içeri girer girmez hazırlandı, Huzur’a yöneldi. Tek bir tekbir ile tüm dünyayı ellerinin arkasına aldı ve sadece O’na yöneldi. Sonradan fark etti ki seccadesi gözyaşları ile dolmuştu. Geçmişe tövbe, geleceğe ümit yaşlarıydı bunlar. Kalbinde yılların veremediği bir sükûnet vardı. Sahi, en son ne zaman böylesine sahih bir ferahlık hissetmişti? Bu bir ilkti ve bu gerçekliğin arkasından gidecekti.
Evet iman-amel bütünlüğü, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen isteklerin dizginini cismin elinden alıp kalbe ve ruha teslim eder. Ruh ve kalbin yaşamı ise, cisim yani beden gibi hazır zamana münhasır olmadığından geçmiş ve gelecek kavramları kendisinin yaşamına dahil olduğu için o istekleri, cüz-i istek olmaktan çıkıp külliyet ve ebediyet özelliği kazanır .
İman, hüzünlerin karanlığını aydınlığa çıkardığı gibi korkuları da izale eder, götürür. Sonuç itibariyle zaman mefhumu içinde verilen bir nefes sayısı var. Her nefeste Rıza-i İlahiye gözetilmelidir. Kâinatın Sahibi, yaratılan hiçbir şeyden münasebatını ve beklentilerini kesmez.
Bunları gösterecek manevi olarak bir defteri mutlak surette bulunacaktır. O kutsi defterde en mükemmel olan şey, her bir harfine en az on sevap, Kadir gecesi gibi özel gecelerde her bir harfine otuz bin sevap kazandıran, okuyana ve dinleyene rahmet kapıları açan, nurlar saçan Kur’an-ı Kerim’dir.
Ayetleri yaşama geçirildiği takdirde dünyanın karanlık ve aldatıcı yüzünü gösterip sonsuzluğu, öz vatanını istetecektir. İhtiyarlık haline de şekva değil teşekkür borçlu kılacaktır. SEVGİYLE KALIN…
Rümeysa Kaya Odabaş
https://fisildayankalemler.org/author/rumeysaodabas/
Editör: Ümmü Özçelik Er
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Güzel bir anlatım 😍
Kaleminize sağlık. Güzel ve zarif bir anlatımdı