MERTLİK NEREYE KAYBOLDU?

MERTLİK NEREYE KAYBOLDU?

Yıl 1595, yer İstoni Belgrad kalesi.

Kışın gelmesiyle birlikte, Osmanlı ordusu her kış olduğu gibi güçlerini İstanbul yakınlarına çekti. Geride sadece kaleleri korumak üzere küçük birlikler bırakıldı. Kış iyice bastırınca, Avusturya ordusu 40.000 kişilik bir kuvvetle İstoni Belgrad kalesini kuşattı. Kalenin kuşatılma haberinin duyulması üzerine, İstoni Belgrad kalesine çevre kalelerden destekler geldi. Böylece kale savunması yapacak askerlerin sayısı ancak 10.000 olabildi. Desteğe gelenlerden biri de, yanındaki sekiz arkadaşıyla Yahya Ağaydı. Yahya Ağa, Avrupa’da girdiği birçok savaşta üstün başarılar göstermiş ve bu sayede arkadaşları tarafından Adem Ejderhası lakabını almıştı.

Kale bu kuşatmaya hazırlıksız yakalandığı için ambarında en fazla bir hafta yetecek erzak bulunuyordu. İstanbul’a haber salınması halinde yardım gelmesi, kış şartları yüzünden en erken bir ayda olabilirdi. Bu durumu Avusturyalılar da bildiği için özellikle bu zamanı seçmişlerdi. Osmanlı askerlerinin elinden savaşarak kale alınamayacağını bilen Avusturya ordusu komutanları, askerlerine hiçbir şey yapmadan beklemelerini emretti. Böylece erzakları biten Osmanlı askerleri köşeye sıkışacaktı. Ve öyle de oldu.

Aradan bir hafta geçti ve kaledeki erzak tükendi. Osmanlı askerlerinin zor durumda olduğunu bilen Avusturya ordusu komutanları, Vire (anlaşmalı kale teslimi) teklifinde bulundu. Vire anlaşmasına göre kale kan dökülmeden teslim edilirse, Osmanlı askerlerinin eşyalarıyla birlikte gitmesine izin verilecekti. Kale Kumandanı, askerlerinin açlıktan ölmesini önlemek için Vire anlaşmasını kabul etmek zorunda kaldı. İki taraf bir araya gelerek şartları konuştu ve anlaşma sağlandı. Tam müzakere imzalanacakken orada bulunan Yahya Ağa, söz istedi ve şunları söyledi:

(Gazeteci Yazar, Peçevili İbrahim Efendinin kaleminden) “Ben, yalnız kendim için Vire’yi kabul etmiyorum. Başımı eğip, önüme baka baka kaleyi düşmana bırakıp gidemem. Kaleye kapanıp, susuzluktan köpek gibi de ölemem. Yarın sabah önce ben, tek başıma kaleden çıkacağım ve düşmanla dövüşeceğim. Ya muhasara hatlarını yarar, geçer giderim. Yahut ölürüm. Vire anlaşması, benim mukadderatım belli olduktan sonra yürürlüğe girer.”

Yahya Ağa bunları söyledikten sonra, yanında gelen sekiz arkadaşı da ona katıldı. Bunun üzerine müzakerenin sonuna şu madde eklendi. –Vire, Yahya Ağa ve arkadaşlarının sonu belli olduktan sonra yürürlüğe girecektir-.

Kale bütün gece uyanık kaldı. Kale de abdest alacak su olmadığı için, sabaha karşı Yahya Ağa ve arkadaşları toprakla teyemmüm abdesti alarak sabah namazını kıldılar. Sıra vedalaşmaya geldi. Kalede teslim olmayı bekleyen 10.000 Osmanlı askeri, vedalaşma sırasında Yahya Ağa ve arkadaşlarının yüzlerine bakamadı.

Yanlarına ellişer ok alarak kale önüne çıkan bu mert adamlar, hiç vakit kaybetmeden düşmana ardı ardına ok salmaya başladı. Atılan her ok, Avusturya askerlerinin zırhlarını delerek bedenlerine saplanmaya başladı. Avusturya askerlerinin karşı atışları başladı ama attıkları oklar Yahya Ağa ve arkadaşlarına varmadan yere düşüyordu. Düşman kendine gelip hücuma kalktığında, Yahya Ağa ve arkadaşları ellişer oku bitirmişlerdi. Bunun üstüne hepsi birden “Ya Allah!” diyerek kılıçlarını çektiler ve düşmana atıldılar.

 

Kalenin surları önünde ölesiye bir mücadele başladı. Arada bir küçük toz kümeleri yükseliyor, toz dağıldığındaysa ayakta duran bir Osmanlı askeri görülüyordu. Cenk uzun süre devam etti. Sonunda yorulmaya başlayan Osmanlı askerleri bir bir yere düşmeye başladı. En son yere devrilen Yahya Ağa, iki kolu budanmış halde gökyüzüne kararken, gururla kelime- i şehadet getirdi.

O gün o dokuz yiğidin kaç can aldığı ne Avusturya ne de Osmanlı kaynaklarında yazmıyor. Sebebi meçhul… Kale surlarında bulunan Osmanlı askerlerinin rivayetlerine göre en az 900 Avusturya askeri can vermiş.

Şimdi merak ediyorum; mert insanlar şehit oldu da mertliğe ne oldu? Yoksa o da mı mert adamlarla birlikte yok olup gitti?

Kısacası mertlik nerede?

 

Editör: Mesude Bozkurt

Baş Editör: Dr. Sibel ÇELİKEL

Yorumlar (10)

  1. Hocam çok etkilendim Sayenizde yeni bir bilgi öğrendim Teşekkür ederim

  2. Bekir SEVİK
    • 1/02/2024

    Ece ÇİNLER: Çok teşekkür ederim canım kardeşim. Hakkımda böyle düşünmen beni onurlandırdı.

  3. Ece Çinler
    • 1/02/2024

    Bence mertlik hala var. Belki o Osmanlı askerleri kalede saklanırken ve arkadaşları mertçe savaşıp ölürken, o saklanan askerlerin her birinin anlattığı bu güzel hikayeyi dinleyen biridir mert olan. Yada onların hikayesini dinleyen çocuklarıdır mert olanlar. Türkler asla kaçmaz savaşır . Ve sende bu mertlerden birisin ayrıca değerli abim.

  4. Bekir SEVİK
    • 31/01/2024

    Sevenlerin tarafından bu ilgiyi gördüğüm sürece daha çok yazı yazarım inşallah. Teşekkür ederim Süleyman Bey.

  5. Süleyman Atban
    • 31/01/2024

    Kalemine sağlık devamını bekleriz 👏👏👏

  6. Bekir SEVİK
    • 31/01/2024

    Teşekkür ederim Nigar hanım, ne mutlu bana 🤗🤗🤗

  7. Nigar KAYA
    • 31/01/2024

    Tarihi bana sevdiren bir kalem Bekir Bey... Kaleminize sağlık 👏🏻👏🏻👏🏻

  8. Büşra Nur Sevik
    • 31/01/2024

    Kaleminize sağlık..

  9. Bekir SEVİK
    • 31/01/2024

    Teşekkür ederim Sevil hanım. Atalarımıza layık bir birey olmaya çalışıyorum. Sizlerin bu güzel yorumları doğru yolda olduğumu gösteriyor.

  10. İşte bu. Tebrik ediyorum Bekir Bey. Kaleminiz daim olsun. Yazılarınız çok kıymetli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bekir SEVİK

Bekir SEVİK, Türk tarihi roman yazarı. Eserleri, Alp Börü Öç, Alp Börü Orun, Alp Börü Büyük Duvar (bunların üçü seridir) ve Kurtuluş Savaşı'nda bir öksüz.