İnceleme
- Yazar: Nigar KAYA
- 5 Ağustos 2024
- 58 kez okundu
İnceleme
Bir denizin ortasına, bir başıma sandalla bıraksınlar istiyorum beni.
Her zamanki gibi yalnız, sessiz, küskün… Yanımda ne su olsun ne yiyecek. Dinlenip dinlenip tekrar uyuyayım. Karayı geride bırakırken, aklımdan da uçup gitsin tüm sıkıntılar ve yorgunluklar.
Duymayayım mesela doğum sancısı çeken ananın feryadını. Dünyaya neden geldim diye ağlayan bebenin çığlıklarını. Akşam mesaiden evine dönenlerin araçlarından çıkan gürültüyü ve egzoz dumanının dünyayı karartan acımasızlığını.
Kendime yalanlar söylemeyim mesela “Her şey güzel olacak.” diye. Çünkü her şey hiçbir zaman güzel olmadı ve dünya sürükleniyor koskoca bir girdaba. Azıcık aşımla ben akşam ne yiyeceğimi, yarın ne giyeceğimi düşünen ben, şimdi neden içinde zerre yerim olmayan dünyayı
düşünüyorum ki?
Bu kadar büyük vebali kimler yüklüyor omzumuza? Hani bu dünya batacaktı ve bir rulo olacaktı yaratanın elinde? O halde yakılıp yıkılacağını bile bile neden savaşıyoruz dünya için?
Öğretilmişti esasında bize. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmişiz gibi ahirete yaşamamız gerektiği. O halde neden sadece ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz? Yüreğimize yalancı aşklar, sevgiler girip çıkıyor hâlâ kalıcı olanını bulamıyoruz. Aramadık mı ya da kalıcı olması gereken mi izin vermiyor acaba?
Biliyorum o izin vermiyor vermeyecek. Çünkü bu dünya o sevilsin diye yaratıldı. Ne bencilce değil mi tıpkı insanoğlu gibi.
Sabah mesaiye gidiyorum, yolda gördüğüm çöplere takıyorum. Selam vermeden geçen arkadaşa ve işini düzgün yapmayanlara. Herkes para için çalışıyor kimse hakkını vermiyor. Bunlar yüzünden masa masa geziyorum. Doğru cevabı bu işi para karşılığı yapan veriyor. Çünkü o çalıştıkça kazanacak ama devlete sırtını dayayan bu parayı çalışmasa da alacak, alıyor.
Kurum kurum, masa masa gezerken yolda bir kız çocuğuna rastlıyorum. İster istemez inceliyorum etrafı. Pembe düşleri beyninde, babasının elinden tutmuş babasıyla hayallerini konuşuyor. “Baba ben de bu üniversiteye gideceğim.” diyor. (Büyümek ve kirlenmek için acelesi neyse?)
Baba kendinden emin ve kendinden az şey bilen taze yüreğe cevap veriyor, bilmiş bilmiş. “Senin o okula gitmene daha çok var kızım.” Sahiden çok mu var? Ya da yaşayacak mı başaracak mı? Başarsa bile ne kadar kalacak orada? Bitirebilecek mi?
Ben üniversite üçüncü sınıfta yirmi beş yaşında daha dün bir delikanlı verdim toprağa. Kendi ellerimle toprak attım üzerine. Neyimize güveniriz ki bilmem.
Daha dün dediğime bakmayın. Bana göre dün size göre yirmi yıl. Çünkü dün gibi yarası taze. Umut ekmekten ve hayal kurmaktan korktuğumuzdan saatleri ayları yılları takip etmeyi bıraktık biz.
Önce merhamet dilendik insanlardan sonra ilgi, sevgi sonra destek sonra teselli. İstedik de istedik ve istemekle kaldık. Çünkü herkes almayı severdi vermek gerçek bir sanattı.
Dert dinlemek sohbeti paylaşmak ve sırayla konuşmak bile fedakârlık olmuş bu hayatta. Öyleyse ben en fedakârıyım bu dünyanın çünkü en çok ben dinliyorum kimse dinlemiyor konuşsam da…
Güzellikleri çağırmak için bedenimize ve ruhumuza detoks uyguluyoruz. Bağdaş kurarak kainattan olumlu düşüncelerle iyilik isterken dua etmeyi unutuyoruz. Oysa bir aşk için bir de dua için yaratılmıştık biz. Hatırlamamız dünya denen çukura düşünceye kadar.
Bu hapishaneden ne zaman çıkacağız ve ne zaman döneceğiz acaba gerçek dünyamıza, gerçek hayatımıza? Oysa anavatandı terk edip geldiğimiz, karıştırdık sonra gerçekle sahteyi. Şimdi ben, özledim gerçekleri ve kalıcı olan her şeyi. Geçiciymiş bu hayatta sevgi dahi…
Nigar KAYA
Editör: Sonay BİLGİ ARABACI
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Yazarın Diğer Yazılarını Okudunuz mu?
Dünyanın gereksizligini tokat gibi atmışsın yüzümüze.. kaleminize sağlık ❤️
Yüreğinize ,kaleminize sağlık. İlmek ilmek işlemişsiniz .