İlişkilerde Bağlanma Stilleri

İlişkilerde Bağlanma Stilleri

İLİŞKİLERDE BAĞLANMA STİLLERİ VE BAKIM VERENİN BAĞLANMA STİLLERİNİN OLUŞUMUNA ETKİLERİ

 

ÖZET

Bu makalede ilişkilerde bağlanma stilleri ve ebeveynlerin çocuklara sunduğu bakımın bireyler üzerindeki etkisi Amerikan Psikoloji Topluluğu Başkanı Harry Harlow’un maymun deneyi ve İngiliz psikolog John Bowlby’nin geliştirdiği bağlanma teorisi ile birlikte ele alınmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Bağlanma, Ebeveyn, İlişki, Bakım veren, İlişkilerde Bağlanma Stilleri

 

 

EMOTİONAL ATTACHMENT IN RELAIONSHIPS AND ITS EFFECTS ON PARENTAL EMMOTIONAL ATTACHMENT

ABSTRACT

 

In this article, attachment styles in relationships and the impact of the care provided by parents to children on individuals are discussed together with the experiment of American Psychological Society President Harry Harlow and the attachment theory developed by British psychologist John Bowlby.

Keywords: Be commited, Parent, Relationship, Caregiver

 

Birey dünyaya geldiği ilk andan itibaren güvenliğe, sevgiye, korunmaya ve bakıma ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlarını karşılayan bakım veren ile duygusal ve psikolojik yakınlık kurar. Bakım verenin de bunu sadece görev olarak değil keyif alarak yapıyor olması duygusal yakınlığı oluşturur. Buna ‘bağlanma sistemi’ denir.

Bağlanma teorisi ilk olarak 0-3 yaş arası çocukların bakım verenleriyle olan ilişkilerini analiz etmek için İngiliz psikolog John Bowlby tarafından ortaya atıldı. Bu teori ilk ortaya çıktığı dönemde çocukların ihtiyaçları daha çok fiziksel olarak karşılanıyordu.

Yetişkinlerin bakım anlayışı yalnızca çocuğu doyurmak, altını temizlemek gibi edimler üzerinden belirleniyordu ve o dönem için bu kadarı makuldü. Ancak Harlow’un bağlanma teorisi ile ilgili gerçekleştirdiği maymun deneyi, fizyolojik bakımın tek başına yeterli olmadığını kanıtladı.

Amerikan Psikoloji Topuluğu Başkanı Harry Harlow bir yavrunun annesine nasıl bağlandığını öğrenmek için yaptığı deneyde şaşırtıcı bir sonuca ulaşmıştır. Harlow’ un deneyinde insana çok benzer özellikler sergilediği için Rhesus maymunları kullanılmıştır. Harlow deneyinde maymunları bir  kafese kapatır.

Deneyinde biri demirden yapılmış, süt verebilen maket maymun ile diğeri  havludan ve yumuşak kumaş parçalarından yapılmış olan başka bir maket maymun kullanır.

Denek maymunlar, beslenmek için demirden yapılan maket maymuna gider ve sonrasında yumuşak maymuna gidip sarılırlar, tepesine çıkarak oyunlar oynarlar. Beslenme harici tüm zamanları yumuşak maket maymunla geçirirler.

Daha sonrasında Harlow denek maymunların hangi makete gideceğini gözlemlemek için denek maymunları korkutur. Maymunlar yumuşak maymun maketine sığınır. Bu deneyin sonucunda maymunların bazılarının yaşamına devam edemediği görülürken , bazılarının da garip davranışlar sergilediği gözlemlenmiştir.

Sonuç olarak çocuk ve bakım verenin ilişkisine bakıldığında , bağlanma surecinde  fiziksel temasın, dokunmanın fizyolojik olarak beslemek kadar önemli bir belirleyici olduğu gözlemlenmiştir. Çocuk, bakım vereniyle fizyolojik ihtiyaçları doğrultusunda değil duygusal ihtiyaçları karşılandığı ölçüde yakınlık kurabilir.

Bağlanma Stilleri

İlk çocukluk döneminde bakım veren ve çocuk ilişkideki bağlanma şekli, bireylerin yetişkinlik dönemlerindeki partneriyle, arkadaşıyla ve çocuğuyla da dinamiğini etkileyen bir faktördür.  Bağlanma stilleri kendi içinde güvenli bağlanma , kaygılı bağlanma , kaçıngan bağlanma olarak üçe ayrılır.

Güvenli bağlanma stilinde ; Bakım veren kişi, çocuğun ihtiyaçlarına özverili bir şekilde karşılık verdiyse, örneğin çocuk ağladığında ona güvenli ortamı sunabildiyse , fiziksel olarak da yeterli bakımı karşılayabildiyse çocuk güvenli bağlanabilirken; ilk çocukluk döneminde çocuk, bakım verenine ihtiyaç duyduğunda, bakım vereni bazen bu ihtiyaçları karşılayıp bazen karşılamamış ise , çocuğa karşı aşırı kaygılı olup, çocuğunun hayatıyla gereğinden fazla korumacı bir tavırla ilgilenmiş ise çocuğun kendisini yetersiz hissettiği ve kaygılı bağlandığı görülmektedir. 

Kaygılı bireyler kurdukları ilişkilerde yoğun bir romantiklik beklentisi içindedirler. Sürekli sevilme ihtiyacı hissederler. İlişkiler kaygılı bireyler için stresli görünebilir ,kaybetme korkusu ve kıskançlık gibi kaygılar taşırlar.

Kaçıngan bağlanma stilinde ise ; bakım veren çocuğa karşı soğuk ve mesafelidir. Çocuğun duygusal ihtiyaçlarını tatmin edemez. Kaçıngan bağlanan birey, yetişkinlik döneminde duygusal duvar oluşturma eğilimi göstermeyi tercih eder. Çünkü bakım vereni , bu bireyi çocukluk döneminde duygusal olarak ihmal etmiş ve yoksun bırakmış olabilir. Bu yüzden birey, kaotik ortamlarda sorun çözmek konusunda isteksiz olabilir, kendi iletişim kanallarını kapatmak, bulunduğu ortamdan fiziksel olarak da uzaklaşma ihtiyacı duyabilir. 

Bağlanma stilleri bakım verenin yaklaşımı ve çocuğun  maruz kaldığı koşullar ekseninde belirlenmektedir. Bireyler yetişkin olduklarında partneriyle ve kendi çocuklarıyla olan bağlanma stillerini , kendilerinin ilk çocukluk döneminde öğrenmektedirler. Bu da onların ilişkilerindeki tutumlarında önemli bir belirteçtir. Bağlanma şekli partnerin tutumu ve bireylerin içinde oldukları ilişkilerine göre değişiklik gösterebilir. Örneğin güvenli bağlanan biri , partneri tutarsız davranma eğilimindeyse daha kaygılı bağlanabilir.

Özetle insan , fizyolojik ve psikoloji gelişimini tamamlayana kadarki  süreçte bakıma muhtaçtır. Beslenmek, temizlenmek gibi fizyolojik ihtiyaçların yanında; güvende hissetmek, sarılmak, sevilmek gibi duygusal ihtiyaçlara da sahiptir. Bunlar karşılanmadığı zaman sağlıksız bağlanma stilleri geliştirebilir hatta çeşitli patolojik problemler yaşanabilir. Örneğin Harrow’un maymun deneyinin sonucunda , maymunlardan bazılarının deney sonrasında öldüğü bazılarının da anormal davranışlar sergilediği gözlemlenmiştir.

Editör: Ümmü ÖZÇELİK 

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Kaynakça:

Bowlby J(1969).Attachment(Bağlanma).Çev:Soylu TM,İstanbul:Pinhan Yayınevi, s: 202-349

  1. F. Harlow, et al. (1971). Social Recovery By Isolation-Reared Monkeys. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 1534-1538.1539  |
  2. Arşiv Bağlantısı         

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ezgi TURAN

20 Haziran 1999 da İstanbul'da doğdu. Çocukluğunda kitaplara ve şiirlere karşı ilgisini ablası sayesinde kazandı. José Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı yapıtını okuduktan sonra çok sarsılmış hissettiği için üç gün boyunca kimseyle konuşmadı ve kitap sevdası bu eserle başladı. Kastamonu Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldu. Üniversite döneminde makale ve şiir denemeleri yazdı.Drama ve tiyatro eğitimi alıyor, şiir ve makale denemeleri yazmaya devam ediyor. Yalnızca kötü deneyimlerini yazdığı özel bir anı defteri tutuyor. Kitap okumak , spor yapmak, farklı tarifler denemek, resim yapmak, yüzmek, yüz yogası yapmak hobileri arasında. Psikoloji , Nörobilim, Edebiyat, Felsefe alanlarına ilgi duyuyor. Derinlikle yazabilmek için derin bir okuyucu olmak gerektiğine inandığını söylüyor. Yazmanın duygu aktarımı, iyileşme ve yenilenmek için elzem olan bir ihtiyaç olduğunu düşünüyor ve yazmakla ilgili görüşlerini "İnsanın her zaman anlaşılma duygusu , arkaik toplumlarda bile görülmekte, çizmek gibi yazmak da bu ihtiyacın en doğal dışavurumu, yazmak bir ihtiyaç , duygularımızın inançlarımızın , isteklerimizin doğal bir örüntüsü. Yazmak kendini okumak demektir." sözleriyle tanımlıyor.