Ezinti…

Ezinti…

Ezinti

Yıllardır üstüne basıp, ezmekte yarışa girdiğimiz kelimelerden, bizi destekleyici ve hayatımıza anlam katıcı şeyler beklemek ne kadar boştu. Rüzgarın vurup, sonbaharın sararttığı yaprakların, bir anda yeşermesini beklemek gibi beyhudeydi.

Bir zamanlar, sevgi sözcüklerinin sıralandığı ve kalpleri hoplatırcasına yazılıp okunan satırların, birbirine karışmış yığınlara dönüştüğü, okumak ve anlamlandırmak için çok geç kalındığı mürekkep yığınları gibi renkli fakat saydamdı…

Hışıltısıyla gönüllere hoşluk veren bahar yağmurlarındaki hoşnutluğu tatmak için, kaldırım kenarında duran ve göz kapaklarını kapatıp, düşecek yağmuru bekleyen, fakat irkilerek açtığı göz kapaklarından sızan parlaklıkla gördüğü, o kızıl alevlerden kaçamayacak kadar paniklemiş bir aşk vurgunuydu…

Hani bir zamanlar, kelime yığınları arasından, zorlukla seçtiğimiz hecelerle birbirimize hitap etmeye çalışıyorduk. Bu çabamız sonuçsuz kaldığında, uzun soluklarla susuyorduk.

İşte o an, ben sana içimdeki çığlıklarla konuşuyordum. Donuk bir ifadeye bürünen yüzümde, çığlıklarımdan eser dahi yoktu. Sense, bu sessizliğimi kendi fikirlerinin kabulüne işaret sayıyordun.

Sessizliğimiz gitgide  derinleşiyor ve bu halimizden sıkılan güneş yavaş yavaş çekiliyordu yeryüzünden. Siyahlığa bürünen dünyamızı, cılız lambalar aydınlatmaya çalışıyordu. Kendi etrafını dahi aydınlatmaya gücü olmayan lambaların sessizliğimize saçtığı gölgeler, uzun uzun yer buluyordu duvarlarımızda. O duvarlara bakıp, sessizliğimize çareler arıyorduk.

Yüzümüze bön bön bakan taş parçacıklarının göğe doğru uzanmış hali, her şeyden habersizdi. Keşke duvarlardan çare aramayıp, kendi çehremize baksaydık. Belki de yüzümüzdeki ifadenin, anladıklarımızdan çok daha farklı olduğunu anlar, düzeltilmesi mümkün olan hataların daha derinleşmeden çaresini bulabilirdik…

Mustafa AĞCAN

Editör: Sonay BİLGİ ARABACI

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

YOK ARTIK

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mustafa AĞCAN

1984 yılında Kahramanmaraş’ta doğan yazar, beşinci sınıfta görme yetisini kaybedince Ankara’da çeşitli göz ameliyatları geçirmiş ve ameliyatların olumlu sonuçlanmaması nedeniyle görme engelliler dünyasına adım atmıştır. İlkokulu normal okulda, ortaokulu ise körler okulunda okumuş ve hayatının bu ikinci döneminde kabartma yazıyı öğrenerek eğitim hayatına devam etmiştir. Yabancı dil eğitimi üzerine yoğunlaşan yazar, okuduğu lisede ilk görme engelli öğrencinin kendisi olmasıyla gurur duymaktadır.                 Üniversiteyi Bursa’da okumuştur ve 2010 yılından beri İngilizce öğretmenliği yapmaktadır. Öğretmenliğin yanı sıra tercümanlıkla da uğraşan yazarın, yurt içi ve yurt dışında 30dan fazla çeviri kitabı yayınlanmıştır. Çevirilerinden bazıları, Mısır Mitleri, Antik Yunan Hikayeleri, Tanrı ve Devlet, Hint Mitolojisi, Kaderin Sayısal Kodları’dır. Bunlara ek olarak, görme engellilerin iç dünyasını psikolojik ve felsefi olarak tasvir ettiği Görünenin Ötesinde ve Kızıl adlı iki romanı da bulunmaktadır. Önüne çıkan her engeli bir üst basamağa çıkmak için araç olarak gören yazar, ‘gözlerin yetişemediği yerde hayallerim elimden tuttu’ düsturuyla hayatına devam etmektedir.