Düştü… Düştü! Cemre Düştü!

Düştü… Düştü! Cemre Düştü!

Evet evet… Düştü düştü!  Aman ha fiyatlar düştü falan sanmayın, onlar zaten bir düşüyor bir de düştü sanıyoruz. Alıştık artık, bugüne çok şükür deyip geçiştiriyoruz. Benim düştü dediğim; nihayet “cemre” düştü…

Havaya, suya, toprağa düştüğü varsayılan… Düşmesi ile birlikte havanın, suyun, toprağın ısındığı bir doğa olayıdır cemre.  Düştükten sonra doğuda olmasa da doğu haricindeki bölgelerimize bahar gelmiş demektir. Havalar daha bir ılıman olur, sular buz kesmez, doğa canlanır.

Sırada nevruz vardır, o zaman da doğuya bahar gelir diye düşünülür. Sonra Hıdrellez yaşanır, böylelikle bahar tamamlanır. Ömrümüzden bir bahar daha gitmiş olur.

İşin aslı ise şudur: Eskiler 365 günlük yılı “Kasım” ve “Hızır” günleri olarak ikiye ayırmışlardı. Yılın Kasım kısmı yani kış devresi 8 Kasım’da başlar, 5 Mayıs’a kadar sürerdi. Aynı şekilde  6 Mayıs’ta da Hidrellez ile birlikte yaz devresi, Hızır günleri başlardı.

Baharın gelişi ile insanlarda bile ayrı bir canlılık, yaşama sevinci olur. Havanın erken kararmasından hiç hoşlanmıyorum. Herhalde kutuplarda yaşayamazdım. Ben havaya ve suya düşen cemreye gün sayarım ama ah ne var toprağa düşmese! Neden mi? Toprağa düşmesi ile toprak altı bitkiler canlanır, çiçekler açar oh hele papatyalar, yaşasın…

İyi, güzel de bir de börtü böcek, yılan, çıyan, akrep vs. ne varsa uyanır, yeryüzüne çıkar. Mesela karıncalar, nedense bir türlü sevemedim onları. Kim ne derse desin, çalışkan diye kim güzel göstermeye çalışırsa çalışsın sevemedim! Bana, “Karınca gibi çalışkan,” diyene, “Karınca çalışkan değil açgözlü!” derim.

Karınca ile konuşurum da:

“Ey karınca, biz mi senin dünyanı işgal ediyoruz, yoksa sen mi her yere burnunu sokuyorsun? Ey mübarek hayvan yer mi kalmadı? Olmadık yerlerde ne işin var? Ne arıyorsun? Açgözlüsün aç!.. Neyse atsam ölmezsin, suda bile altı saat yaşıyorsun, hadi git başımdan!” derim.

İşte cemre düşmesi ile yine ortaya çıkacaklar, ben de yine onlarla konuşmaya başlayacağım. Hani iyi insanları tanımlarken “karıncayı bile ezmez” derler ya, iyi miyim bilmem ama ben yine onları ezmemek için dikkatli yürümeye başlayacağım.

Eee gel de konuşma! Yahu git toprağa, bağa, bahçeye! Ne işin var? Ezileceksin! Ömrün boyunca yiyeceğin bir buğday tanesi için, ayak altında geziyorsun. Huu! Çalışkan mısın yani? Yoksa açgözlü mü, akılsız mı? Ama onlar da doğada var olmak zorunda…

Çok küçükken, seyahatlerim esnasında kayalıklarda, dağlarda, olmadık yerde ağaçları, çiçekleri gördükçe şaşırırdım. “Bunlar buraya nasıl gelmiş? Hangi akıllı akıl etmiş de buralara bunları ekmiş? Başka işi mi yokmuş?” diye düşünürdüm. Sonra başka şeylere dalar nedenine, niyesine cevap aramazdım, ta ki bir daha görene kadar.

Bir gün anneme sordum ama bir yandan da gülüyordum. Annem ise çok ciddi bir şekilde:

“İnsanlar ekmiyor onları, kargalar eker,” demişti. O ciddiyet arasında saçma bir soru mu sordum diye kızdığını düşünüp öyle söylediğini sanmıştım. Mantığıma uymamıştı sanki. Karga işte!

Meğer rahmetli anneciğimin dediği doğruymuş, sonradan öğrendim. Anneme o zaman olayı anlatmıştım. Gülümseyerek: “Kargalar en iyi tohum ekicidir, karıncalar da öyle. Yuvalarına taşırlar ama yağmurlar yağıp, yuvaları su altında kaldığında onların topladığı her ne varsa toprağa yayılır, bir şekilde ekim işi görür,” demişti.

Ama yine de ayakaltında, olmadık yerde gezmeyin ya!

Gelelim Cemre’ye… Rivayete göre cemrenin bir de abisi varmış; Emre. O da şu sırada Brezilya’da geziyormuş. Kardeşi Cemre bu tarafta düştü.
Sayın Emre! Kardeşin emin ellerde. Koruma altına aldık, onun tekrardan sulara akmasına, toprağa karışmasına, havaya uçmasına izin vermeyeceğiz sözü ver- miyoruz…

Doğası gereği zamanı gelince gidecektir. Biz de sabırsızlıkla tekrar bekleyeceğiz. Her ne olursa olsun biz insanoğlu yaz gelir kışı ararız, kış gelir yaz isteriz. Sonuçta meçhule giden yolda yolculuğumuzu bitiririz.

Bütün günlerinizin bahar tadında geçmesi dileğiyle… Coş, koş, oyna…

Sadece AzeM C..

 

Önceki çalışmalarımı da inceleyebilirsiniz:

Satılık Valelik

 

Yorumlar (5)

  1. […] DÜŞTÜ DÜŞTÜ!..CEMRE DÜŞTÜ! […]

  2. Nagihan Bıcak
    • 27/02/2024

    Karıncayı bile incitmeyen insanlara selam olsun Umut dolu yazılara ihtiyacımız var Yüreğine, kalemine sağlık AzeM C..

  3. Bekir SEVİK
    • 27/02/2024

    Kaleminize sağlık

  4. IŞIL A.
    • 27/02/2024

    Akıcı ve okumaya doyamadığım bir yazı olmuş. Yazarı tebrik ediyorum

  5. Aytul
    • 27/02/2024

    Yine şahane bir yazı olmus. Kalemine yüreğine sağlık. 🙏📚☕

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Azem CANER

2007 yılında blog yazarlığına başladım. Önce Av. Ege Bağatur'un yanında iş hayatına başlayıp 5 yıl katipliğini yaparken dava dosyalarından hayatları, olayları izleyerek kaleme alarak yazın hayatına başladı. 2007 yılında blog yazarlığına başladı. Hayatı, insanları, doğayı, hayvanları yazarak çok yönlü edebiyat hayatına devam etti. Blog yazılarını 'Toparla Duygum Ders Hayat Bilgisi" ve blog şiirlerini "Ay Şahit Kalbime" adlı kitaplarında toplayarak basılı edebiyat dünyasına geçerek kitaplı yazar oldu. Kozadaki Kadın kahramanı ile dört seri roman yazarak yalnız, şiddet gören, mağdur, zorda kalan kadınların sesi olmaya çalıştı. Halen 6 kitabı var ve hiç durmadan yazmaya devam ediyor. Basılı eserleri: Ay Şahit Kalbime (şiir) Toparla Duygum Ders Hayat Bilgisi (deneme) Kozadaki Kadının Can'ı (roman) Kozadaki Kadının Hayal’i (roman) Kozadaki Kadının Ada'sı (roman) Kozadaki Kadın Can&Ada (roman/final)