DAR ALAN…

DAR ALAN…

   Nereden başlayayım hayatıma bilemiyorum. Öyle romanlara konu olacak bir yaşam değil benimkisi ya da hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmiyor hiçbir şey. Basit, sıradan, aşağı, öylesine… Belki de en çok yıkan bu oluyor içindekileri, ilk önceleri zaman kavramını unutuyorsun sonra yavaş yavaş yapacaklarını ve yapman gerekenleri. Derken, bakıyorsun aslında yaşamın yaşamamakla orantılı. Şu anda bu satırları okuduğunda aklına ilk gelen karamsarlığım olacaktır, ama değil. Sadece olanları bütün gerçekliğiyle kabul etmek ve mantık çerçevesinde bunları gerçekleştirmek için aslında yapacaklarının doğduğun yerle, çevrenle çok alakası var. Düşünsene bebeğim, köyde doğmuş, sürekli köyde yaşamış birisi nasıl gökdelen hayal edebilir. Hayal sınırı ancak iki katlı, önünde bahçesi olan ve bahçesinde ağaçları olan kerpiç bir evdir. Bana öyle geliyor ki, biz köyde doğup gökdelenleri hayal etmişiz ve gökdelenlere uçarak yaşamayı. Belki de bu yüzden uyumsuzluğumuz, belki de bu yüzden kırılıyor umutlarımız her bir yerinden.

Yaşamak ölmeyi düşünmek kadar gerçek ve hayallerimiz bir gökyüzü sonsuzluğunda. Oysa yaşam gücümüz bir su damlasına eşit ve bazen gözlerimizden düşüyor umutlarımız.

  Evimde yaşam ne gariptir bilemezsin. Bir yığın insan topluluğu arasında bir tane bile gülen yüz göremezsin. Zamanın düşünürü olsa sanırım tek yorumu şöyle olurdu: “İnsanlar mekanik ve sistemli bir şekilde çalışıyorlar, işlerinde öyle bir ciddiyet öyle bir ast üst ilişkisi kurmuşlar ki bu ilişki hayatlarına aynen yansıyor”. Peki diyeceksin hiç mi gülen yok. Elbette saat altıdan sonra birbirlerine sarılmış çiftlerin gizli gizli gülüştüklerini ve etraftan birkaç insanın hala yaşam umudu var diye onlara tebessüm ettiklerini görebilirsin. Bizim evde ise durum pek farklı değil.

-İyi akşamlar.
-İyi akşamlar.
-Bugün ne yaptın anne?
-Ne yapacağım? Sizin pasağınızı temizlemek için süründüm durdum. (Tabii burada pasak kesin kızların yatak odasıdır zaten erkekler yataklarını toplamak için yaratılmamıştır.)
-Ne yemek var?
-Abinler gelene kadar salatayı hazırla, … yap, … et yemek hazır olsun.
-Tamam. (Burada tuvalete girilir, el yıkama bahanesiyle bir tek sigara içilir, kadere küfredilir.)
-Düştün yine tuvalete.
-Tamam çıkıyorum.

Bu sırada mutfakta bir kargaşa başlar. Felsefeyle salata, mantıkla üzüm çatışır, bu çatışmalar arasında nefret yemekleri ısıtmıştır.

Ve…

İçeri girdiğinde sevgili ağabeyin , çok değerli babacığın , şirin kardeşlerin gelmişlerdir. O kadar yorgun ve işlerden o kadar muzdariplerdir ki sana asil bir ev sahibinin (biraz sonradan asıl) kölesine baktığı gibi bir bakış fırlatırlar ve sevgili anne bu bakışla yeryüzündeki en değerli varlıklarının emrine amade olarak dile gelir ve “Hemen yemeği getir ve çayı koy!”. Tabii sen çalışmadığın ve trafik denen illeti çekmediğin için büyük bir hafiflikle  ve güleryüzle  yemeği önlerine büyük bir saygıyla getirirsin ve hemen onlar nazikçe  ve teşekkür ederek yemeğe oturur ve gayet kibar ve ağır bir şekilde yemeği yerler. Tabii sen bir köle olduğun için hem onlara hizmet etmek hem yemeğini yemek hem de onlara yemek sonrası çayı yetiştirmek zorundasındır. Yaşam ve hayal çatışır böyle…

Yorumlar (2)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 29/01/2024

    Çok teşekkür ederim

  2. Deniz
    • 20/01/2024

    Patriyarkal düzene dair günlük yaşamımızdan örnekleri yazıya döktüğünüz için teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.