Çocukluğumun Gizli Dostu: Kara
- Yazar: Yıldız TEK GAMLI
- 5 Kasım 2024
- 75 kez okundu
KARA KARA KAPKARA, TÜYLERİ GECEDEN KARA
BURNUNDA AK BİR BENEK
AYAKLARININ UCU DEĞMİŞ KARA
Çocukluğumda kışlar çok uzun, çok soğuk olurdu. Ankara’nın bir ayazı vardı ki sadece yaşayanlar değil, kazara kışın yolu düşenler de “Soğuk içime işledi, siz burada nasıl yaşıyorsunuz?” derdi. Boyumu geçen karlar nedeniyle kömürlüğe giden, komşularla geçişimizi sağlayan, ana yola çıkmamızı kolaylaştıran ara yollar el birliğiyle kürekle açılır, minik minik sadece gökyüzünün sisini görebileceğiniz koridorlar yapardık.
Bunların hepsi bizim için maceraydı! Kendimize karın içinde kocaman mağaralar açar, saklanacak bir sürü alan oluşturur, hatta yığılan karların üzerine pencereden, balkondan atlayarak kimin daha cesaretli olduğuna karar verirdik. Elbette ellerimiz, burnumuzun ucu, ayaklarımız çok üşürdü ama sobanın başına geçip, kömürden rengi değişen sobanın rengine aldırmaz, soğuk sonrası sıcaktan sızlayan yerlerimiz kuruduktan sonra hava kararmadan kardan sırılsıklam hatta yer yer buz tutsak da sokakta karın keyfini doya doya çıkarırdık.
Otobüsler genelde yollardaki buz nedeniyle bizim mahalleye uğramaz, upuzun otobüs yolu bizim kayak pistimiz olurdu. Bir iki yukarıdan aşağıya karları ezer, ardından poşetle, kırık leğenle hatta birkaçımız ağabeylerin, babaların yaptığı tahta kızaklarla kaymanın, kayarken birbirimize takılıp düşmenin heyecanıyla ısınır, soğuğun çok da farkına varmazdık. Bu çok yoğun karların ve buzlanmanın olduğu dönemde etrafta çocukların bağırışları ve kahkahaları dışında mahallede hiç gürültü olmazdı.
Bir gün sabah, elimdeki kömür kovasını doldurmak için aşağı indiğimde kardeşim el, kol hareketleriyle yanına gitmemi istedi. Eliyle gösterdiği yer, sobada yanan kömürün, odunun küllerini boşalttığımız yerdi. Minicik siyah bir şey hareket ediyordu.
Önce ölmek üzere olan bir karga zannettim ama bu yeni doğmuş bir köpek yavrusuydu. Bu mevsimde annesi olmadan bahara çıkmasının imkânı yoktu. Annesi gelir diye azıcık bekledik, gelen, giden, havlayan yoktu. Mecburen kucağıma aldım ama yavru tir tir titriyordu. Anneme söylesek, “Dokunmayın, annesi gelir,” diyecek, bakmamıza izin vermeyecekti.
Ne zaman bir köpek istesek bizi kasteder, “Evde yeterince kedi köpek var, her gün birbirinizi yiyorsunuz, sizi zor doyuruyorum,” derdi. Haklıydı, altı kardeş, sık sık kavgalar oluyor, çamaşırlar, bulaşıklar, yemek her şey annem için yeterince zordu. Bu minik yavruyu ölüme de bırakamazdım, üstelik kardeşim benim bu soruna çözüm bulacağımdan emin, kapkara gözleriyle aynı bu köpek yavrusu gibi bakıyordu bana.
Kömürlüğe girdim, içerisi sıcaktı. Yazın bahçede, balkonda kullandığımız çaput minderlerden (eskiyen penye, pijama, kıyafet ince ince kesilir, sonra daha az eskimiş bir kıyafetten kılıf dikilir, bu kumaş parçaları içine doldurulurdu) iki tane aldım, kömür koyduğumuz yerin arka taraflarına yerleştirdim. Annem girse bile ilk anda göremezdi. Kardeşimi mutfağa gönderip, küçük kardeşimin sütünden bir kaseye koyup getirmesini söyledim.
O zamanlar sütler marketten alınmazdı; mutlaka mahallenin yakınındaki inekçiden haftalık alınıyordu. Annem bir kısmını yoğurt mayalar, bir kısmını en küçük kardeşime ayırır, çok nadir olsa da bazen bize sütlaç yapardı. Neyse ki yavrunun karnı doydu, yatağı vardı; geriye kalan, bunu anneme fark ettirmeden devam ettirebilmekti. En azından havalar ısınana kadar…
Haftalarca kardeşimle ben bu görevi büyük bir gizlilikle yürüttük. Sabah kahvaltıda yediğimiz peynirden, ekmekten, yumurtadan avcumuzun içine dolduruyor, ardından kömür kovasını doldurmak bahanesiyle aşağı iniyorduk. Yavru o kadar güzel yiyordu ki, her geçen gün kahvaltı tabağımızdan eksilenler artmaya başladı. Simsiyah, gece gibi parlak tüyleri vardı; burnunun ucunda beyaz bir benek, ön ayak patilerinin ucu da sanki kar düşmüş gibi pamuk yığınına benziyordu.
Simsiyah tüylerindeki bu beyaz ayrıntılar, kardeşimle köpeğimizi özel yapıyordu. Kapıdan gelmeden kapının arkasına saklanıyor, paytak paytak üzerimize atlıyor, simsiyah gözleriyle sevgi dolu bakıyordu. Kardeşim adının KARA olmasına karar verdi. Bu ona çok uygun bir isimdi.
Bir gün okul çıkışı grup ödevi için okula yakın olan arkadaşımın evinde toplandık. Ödev yaparken bir taraftan da arkadaşlarıma Kara’yı anlatıyor, onlar da bir gün gizlice görmek için planlar yapıyordu. Eve gittiğimde hemen sobanın yanında kömür kovasını aldım, tam boşalmamıştı ama Kara da bizi özleyip, huzursuz olsun istemiyordum.
Kömürlüğün kapısını açtım; üzerime atlayan tüy yumağı yoktu, panikledim. Kardeşim yanına almış olabilir diye düşündüm. Annem balkondan kömür kovasını doldurunca evin yan tarafındaki kilerden patates getirmemi istedi. Mutfağımız küçük olduğu için balkonun altında bir kilerimiz vardı. Burada yazın yaptığımız turşular, salçalar, un, kuruttuğumuz sebzeler, bakliyat olurdu. Köşesinde de bizim yumurta ihtiyacımızı karşılayan tavukların kümesi vardı.
Annem her sabah tavuklarımızı yemler, yumurtalarını toplardı. Hatta bizim evin etrafında yavrulayan kedi de kışın yavrularıyla burada yaşardı. Zaman zaman sevmemize izin verir, biz de evde kalan yemek artıklarıyla kışı geçirmesini sağlardık. Tam kömür kovasını kapıda bırakıp kilere girdim ki tüy yumağı üzerime atladı. Kara’nın burada ne işi vardı? Kucağımda büyük bir suçlulukla etrafa bakarken annem kapı girişinde anlamlı anlamlı bana bakıyordu.
Yakalanmıştık! Kucağımda Kara, olanı biteni anneme anlattım, bir taraftan da onu dışarı atmasın diye yalvarıyordum. Bu arada kardeşim de geldi, kaymaya daldığı ve Kara’yı unuttuğu için suçluluk hissediyordu. O da anneme yalvarmaya başladı. Ağladık, sızladık, “Ama anne, çok güzel, akıllı, bizi korur, vallahi çok yemiyor,” dedik… Biliyorduk ki annem ikna olmazsa asla Kara’ya izin vermezdi, üstelik ondan gizli yapmıştık, bu onun en kızdığı şeydi.
Annem, “Havalar ısınana kadar kalabilir,” dedi. Havalara uçtuk! Kara kucağımda, kardeşim bana sarılmış, hopluyor, zıplıyor, anneme teşekkürler ediyorduk…
Kara hiç ayrılmadı yanımızdan, ne o yaz ne de ondan sonra… Türü neydi bilmiyorduk ama boyumuzu geçen, devasa sevgi dolu bir köpek oldu. O kocaman kalıbına, upuzun bacaklarına, patilerine rağmen onu sevmeye gelen çocukları asla incitmez, kuyruğunu çekseler, patisine bassalar asla ses çıkarmazdı. Sadece bizim gözlerimize bakar, “Artık kurtarın beni” bakışı atardı.
Ne zaman bahçeye yabancı biri gelse bizi uyarır, ailemizin etrafına asla kimseyi yaklaştırmaz; hemen yanımızda o büyük cüssesiyle koruyucumuz olurdu. Her sabah bizi okula gidene kadar yolcu eder, evde tavuklarla kovalama oynar, ara sıra biz de takılan kedi yavrularının üzerinde uyumasına izin verirdi. Bizim geleceğimiz saati bilir, okul çıkışından eve kadar bize eşlik ederdi. Kara bizim için koskocaman, koca yürekli bir devdi ve ailemizin bir parçasıydı. Hatta saklambaç oynadığımız zamanlarda bizi bulduğunda ona bir tekerleme uydurduk:
Kara kara kapkara
Tüyleri geceden kara
Burnunda ak bir benek
Ayaklarının ucu değmiş kara
Bunu her söylediğimizde kuyruğunu sallayarak etrafımızda döner, o da havlayarak bize eşlik eder, biz de ön patilerini tutup onunla dans ederdik.
Bu dünyadan yaşlandığı için sevgiyle gitti ama asla çocukluk hayallerimde unutulmadı.
Günümüz dünyasında hangi canlının var olup olmamasına karar verme hakkını onaylamıyorum. Biz dünyayı onlardan aldık, onların yaşam alanlarını çaldık; onlar sadece bize sevgi vererek bizim onları korumamızı istiyorlar. Bizim yaşam haklarımız onların elinde olsaydı, yok olmalıyız der miydiniz?
Kara’nın anısına,
02/11/2024 Yıldız Tek Gamlı
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
İçimizi ısıttınız Yıldız Hocam, Yeni nesil çocukların bu şekildeki sahiplenme hikayelerinden ve hayvan sevgisinden mahrum olacaklari düşüncesi korkutuyor açıkçası beni de. Umarım bu güzel hikayeleriniz bir farkındalık yaratır.🩷
Sevgili Yıldız Tek Gamlı ,heyecanla ve zevk ile yazını okudum.Anılarıma götürdün.Bizimde İşlek adında küçük köpeğimiz vardı.İl dışında çalışıyordum. Dokuz ay sonra otobüsten indiğim an koşarak kucağıma atlamıştı.Kara ve İşleği sevgiyle anıyorum. Kalemine ve yüreğine sağlık. Sevgilerimle
Sevgili Yıldız Tek Gamlı ,heyecanla ve zevk ile yazını okudum.Anılarıma götürdün.Bizimde İşlek adında küçük köpeğimiz vardı.İl dışında çalışıyordum. Dokuz ay sonra otobüsten indiğim an koşarak kucağıma atlamıştı.Kara ve İşleği sevgiyle anıyorum. Kalemine ve yüreğine sağlık. Sevgilerimle
Kaleminize sağlık hocam çok akıcı bir dille yazmışsınız hisler ve dıygular gayet net♥️
Okuyan herkese çok teşekkür ederim ❤️
Çocukluğuma doğru götürdünüz Hocam beni. Sizinki kadar maceralı olmasa da benim de "Arap " isimli bir köpeğim vardı .