BÜYÜK TEHLİKE MÜNAFIKLIK  

BÜYÜK TEHLİKE MÜNAFIKLIK  

BÜYÜK TEHLİKE MÜNAFIKLIK  

 “Andolsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, “İnandık” deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanarlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya koyacaktır.”  (Ankebut Suresi 2 ve 3. ayet )

Münafık kafirden eşeddir! ( daha tehlikelidir.) BSN

Ahlak sahibi hiçbir insan kendisinin ibadetlerinin toplum önünde gösterilmesini istemez. Tüm ibadetleri Allah(cc) ile kendi arasındadır. Mü’min kendisini bir sıfır, bir hiç kabul eder. Halini, aczini sadece Allah’a(cc) arz eder.

 Eğer bir mü’ minin toplumu veya ailesini  temsil görevi vardır. Fakat düşmana güçlü olunmayı gerektirecek durumda ait olduğu toplumun çıkarlarını korumak ve düşmana korku salmak maksadıyla ön plana çıkar.

Müslüman kimliği taşıyan insanlarda çok üzülerek gözlemliyorum; bir ahlâk sorunu var. Sosyal medyada maalesef hiçbir dinin ruhuna uymayan sözler, davranışlar, gösterişler aldı başını gidiyor. Buna İslami kesimden bırakın bir tepkiyi, sessiz kalması hatta bu koroya katılması bile inanın beni fazlasıyla üzüyor. Mahremiyet deyip sosyal medyada evini, elbisesini, yemeğini paylaşan binlerce genç kız, “ben kusurluyum, Allah(cc) kusursuz” sözüne sığınarak paylaşımlarına devam ediyor.

Hz. Aişe validemiz bunları görseydi “benim ve sevgili Peygamberimizin(sav) yaşantısından hiç mi örnek almadınız?” diye üzülürdü. “Sizin yaşadığınız din gerçek din değil!” diye haykırırdı. Yemekte, gösterişte, şatafatta, reklam için yardımlarda, takipçi kasmak için basitlikte en öndeler çoğu zaman… Bunun için birbirleriyle yarış halindeler. Sosyal medya ile yatıp sosyal medya ile kalkıyor artık insanlar.

Bu mecralar hayırlı, güzel işler ile kullanabilecekken nefislerini, maddi zenginliklerini ön plana çıkararak kullanıyorlar. Manevi zenginlikleri varsa da maddi çıkarlarının altında ezilip gidiyor. Bedevi toplumların maalesef ruhunda bu gösteriş arzusu, basitlik var. Bu fırsat bulunduğunda ortaya çıkıyor çoğu zaman.

Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yaşayan Kuzman İbni Haris adlı bir sahabe vardı. Bu sahabe Uhud Savaşı’nda görünüşte can ile baş ile savaşıyordu. Şuna dikkat çekeyim. Sevgili peygamberimiz (sav) zamanında bile ona yakın görünen münafıklar var ise kıyamete kadar olacak münafıkları siz düşünün.

Uhud Savaşı çok şiddetli bir savaş. Hz. Muhammed(sav) hayatı boyunca birçok savaşa katıldı. En fazla şehit verilen savaştır Uhud Savaşı. Bu savaşta 70 şehit verildi. Bu savaşta düşman sayısı üç bindi. Buna karşılık yedi yüz müslüman vardı.

Abdullah İbnu Çahş, Uhud Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık dillere destan olmuştu. O gün Sad Bin Ebi Vakkas (r.a.) ile aralarında geçen konuşmayı Sa’d (r.a.) bu sözler ile naklediyor.

” Uhud günü çarpışmaların çok şiddetlendiği bir andı. Abdullah İbni Cahş yanıma sokuldu, elimden tuttu , beni bir kayanın dibine çekti ve “Şimdi burada sen dua et, ben amin diyeyim. Ben dua edeyim, sen amin de…’” dedi. Ben de peki dedim. Ben şöyle dua ettim:

“Allah’ım! benim karşıma çok kuvvetli çetin birini çıkar. Onunla kıyasıya çarpışayım, onu öldüreyim ve gazi olarak geri döneyim.” dedim. O da amin dedi. Sonra kendisi dua etmeye başladı ve şöyle yalvardı:

 “Allah’ım! beni güçlü kuvvetli iyi vuruşan biriyle karşılaştır. Senin yolunda onunla kıyasıya vuruşayım ve onu öldüreyim. Sonra birisi beni şehit etsin, burnumu kulağımı kessin. Kanlar içinde senin huzuruna varayım. Sana kavuştuğumda. Sen bana “Abdullah! burnunu, kulaklarını ne yaptın” diye sorasın. Ben de Ya Rabbi ben onlarla çok kusur işledim. Senin huzuruna getirmeye utandım. Senin ve Peygamberinin yolunda onlar kesildi. Toza toprağa bulanarak huzuruna geldim, diyeyim” dedi.

Böyle bir duayı kendisi istediği ve önceden söz verdiğim için ben de  ‘Amin’ dedim. Daha sonra kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik. İkimiz de önümüze geleni öldürüyorduk. O yiğitçe çarpışarak düşman safları arasına daldı. Şehitlik özlemiyle hamle üstüne hamle yaptı. O kadar kahramanca çarpıştı ki, bir ara kılıcı kırıldı.

Abdullah İbn Cahş’a sonunda dua ettiği gibi bir şehadet nasip oldu. O gün aynı meydanda ve aynı safta, görenleri hayran bırakan bir cesaret ile kılıç sallayan  Kuzman İbn Haris vardı. Kuzman’da aynen Abdullah gibi, müşrik ordularının üzerine korkusuzca saldırıyor, Uhud’da kılıçların birer birer elden düşmeye başladığı o dehşetli anda bile, cesaretine gölge düşürmüyordu.

Sahabe Uhud’un meydanında aslan gibi kükreyen bu iki insana bakıyorlardı ve hayranlıklarını Allah Resulü ile paylaşıyorlardı. Biri diyordu ki: “Ya Resulullah! Görüyor musun halanın oğlu Abdullah’ı! Ne de yiğitçe savaşıyor.” Efendimiz tebessüm ediyor; “İnşallah o cennetliktir” diye buyuruyorlardı. Başka biri; “Ya Resulullah! Görüyor musun Kuzman’ı! Dokuz müşriki nasılda bir bir yere serdi.” Bir anda Allah Resulü’nün mübarek kaşları çatılıyor ve duyanları dehşete düşüren bir söz Uhud’u yankılıyordu. Efendimiz (s.a.v.) diyordu ki: “O cehennemliktir!”

Sahabe bu habere hayret ediyordu. Nasıl olur aynı ameli işleyen iki insandan birine cennet, diğerine cehennem müjde olarak verilirdi?

 Çünkü Kuzman İbn Haris şehadet şerbetini içmek için değil, dini savunmak için değil, kendi kabilesinin şan ve şerefi için, Medine’nin hurmalıklarını savunmak için savaştığını ölmeden önce kendisi söylemişti. Kuzman aldığı yaraların acısına dayanamayarak eline aldığı bir oku vücuduna saplayarak intihar edip oracıkta ölüyor. Aynı amel, iki farklı insan, iki farklı niyet. Biri cennetlik biri cehennemlik. Kazanma kuşağında kaybetmek. Münafıklığın en tehlikeli tarafı.

Gösteriş için namaz kılanlar, oruç tutanlar, zekat verenler, hacca gidenler. Allah(cc) kalplerimize bakıyor ve hükmü veriyor.

Münafıklara “Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; “biz ıslah edicileriz” derler.”

“Müslümanların inandıkları gibi inanın, denilince; “biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?” diyerek hakiki ve dürüst Müslümanları hor ve hakir görürler. Bunun için mü’min, bulunduğu toplumda münafıkların da olabileceğini hesaba katmalıdır.

Çünkü kafirin ne olduğu bellidir. Ama bir münafık kafirden daha çok dine zarar verebilir. Ne olduğu belli değildir. Kişiliksizdir, karaktersizdir. Kaç yüzü olduğunu kendi bile bilmez. Karakteri zayıf insanlar daha çok münafıklığa yatkındır. Müslüman görünümüyle kafirden daha büyük işler görebilir. Satın alınmaları kolaydır. Üç kuruş uğruna hakikati yalanlara feda eder. Kendi uydurduğu yalanları gerçek diye insanlara empoze eder.

“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, verdiği sözde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder“

 Hatta dördüncü münafıklık alâmeti de şöyledir: “Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde cayar. Husumet sırasında haktan sapar.” (Buhârî, Îmân, 24)

 Kur’an-ı Kerim’de, münafıklardan detaylıca bahsedilmesi boşuna değildir. Çünkü ciddi tahribatlara yol açar. Her ortama giren çıkan bukalemun gibi  özelliğe girebilen bir yapıya sahiptir. Müslüman görünümlü kafir, koyun görünümlü kurt olup sürüyü tek tek avlayabilir. Müslümanlar arasında nifaka sebep olur.

 Bazılarının kendilerini Müslüman gösterme gayretlerine rağmen, birçok hal ve davranışlarının Müslümana yakışmaması, nifak hastalığını hatıra getirmektedir. Bu gösteriş Müslümanlığından kurtulabilmek için; bilgiye dayalı, samimi imana ermeli ve gereklerini yerine getirmeye çalışmalıdır. Söyleyen kişilerde söz ve davranış uyumuna çok dikkat edilmelidir. Münafıklık alâmeti gösteren kişilere meyledilmemelidir.

 Mümin, hakikat için gerekirse mal ve canını feda eder, münafık ise menfaati uğruna çok rahat yalanlar söyler. Mümin Allah´tan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise Allah’tan başka herkesten çekinir. Mümin iyilik işlemesine rağmen, hata ve günahı için üzülür, münafık ise kötülük işlediği halde mutludur.

 Mümin, yapıcı ve üreticidir, kargaşadan hoşlanmaz. Münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte “emeksiz yemek” peşindedir. Mümin, dininin prensiplerine uygun davranır. Münafık ise ihtirası uğruna her türlü değeri feda eder.

 Münafıklık, “inanç sahtekârlığı”dır diye bir cümle okumuştum. Gerçekten de öyle. Bulunduğu ortamın rengine bürünen, kendi menfaatlere göre şekil alan, temel inanç ve değerlerden mahrum olandır münafık. Günün adamıdır. Hiçbir zaman hakikatin adamı olamamıştır.

Haklının değil güçlünün yanındadır. Kolayca satın alınabilir.  Din ve inanç anlayışı da çıkar merkezidir. Kendi çıkarları için dini, imanı, Kur’an’ı Kerim’i ve tüm elde edilmiş güzel kazanımları, evrensel değerleri harcamaktan utanmaz. Kul hakkı yiyip yiyip en ön safta namaz kılmaktır münafıklık.

Arka planda insanlara zulmedip sahnede iyi insan rolü oynamaktır münafıklık. İyiliğe, iyi olan herşeyebrndahasını yapacağım deyip engel olmaktır münafıklıktır. Kibrin, egonun esiri olup kendi gibi küçük sahte putlar, ilahlar oluşturmaktır münafıklık…

 Allah(cc) bizleri bu kaygan zeminde son nefese kadar sırat-ı müstakimden ayırmasın, zalimlerin, münafıkların yoluna saptırmasın inşallah. Her türlü nifaktan kurtulmak için de dinimizi doğru kaynaklardan öğrenmeli, Kur’an-ı Kerim’in sadece harflerini iyi okumayı değil anlamını içselleştirmeliyiz. Sevgili peygamberimizin(sav) yaşadığı hayatı iyi tespit etmeli, samimi ve ihlâslı amellere  sarılmalıyız. Tersi olduğunda ise kazanma kuşağında kaybetmek demektir. Allah(cc) korusun. Cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil.

Müslüman, basiretli olmak durumundadır. Dostunu, düşmanını ve tehlikeli pozisyonları iyi fark etmelidir.

Söz-davranış uyumu, hakikat ve hidayete tabi olmak, Müslümanın asli karakteridir.

Müslüman, güvenilir insan olmak zorundadır. Eğer bize güven duyulmuyorsa; hal, tavır ve davranışlarımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Kimse kendini sütten çıkmış ak kaşık zannetmesin. Zira her insan için nifak tehlikesi söz konusu olabilir. Her Müslüman hesaba çekilmeden önce, kendi muhasebesini iyi yapmalıdır.

Müslümanlığı sadece bir kimlik olarak kullanmanın, dünyada ve ahirette bir faydası yoktur. Amelsiz imanı kurtarmak çok zor olduğu gibi, ihlâssız amelin de kıymeti yoktur. Hakiki iman ve amel-i salihden uzak Müslüman, ancak kendini kandırır.

Müslümanlık sadece cuma günleri düzenli cuma mesajları atmak değil. Önemli olan o müslümanlığın getirdiği şartları tüm hayatında uygulayabilmektir.

Kafirce yaşantılarımıza bakıp önce müslüman mıyız onu sorgulayalım. Kültür müslümanı değil hakiki bir mü’min olalım.

Kimlikte herkes müslüman ama mü’min çok az…

Kaynaklar:

https://www.kuranvemeali.com/ankebut-suresi/20-ayeti-meali#

https://islamansiklopedisi.org.tr/sad-b-ebu-vakkas

Önceki çalışmalarımı da inceleyebilirsiniz:

MİKRODAN MAKROYA DERSLER

Editör: Mesude Bozkurt

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız 

Yazının sorumluluğu yazara aittir.

Yorumlar (1)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 15/06/2024

    Harika bir yazı hocam ❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Metin ÖZDEMİR

METİN ÖZDEMİR 1979 yılında Bursa'da doğdum. İstanbul Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden 2002'de mezun oldum.Evli ve bir çocuk babasıyım. Eğitime ve kitaplara olan aşkım hiç bitmeyecek. Elimden geldiğince topluma örnek olmayı amaçlıyorum.