Genç Kızın Özgürlüğe ilk Adımı
- Yazar: Şadan Köse
- 7 Temmuz 2025
- 22 kez okundu

Genç Kızın Özgürlüğe ilk Adımı
Bipolar
Akşamın puslu ışığı, eski apartmanın camından içeri süzülüyor, yemek masasına soluk sarı bir aydınlık serpiyordu. Küçük mutfak masasında oturan genç kız, başını eğmiş, önündeki soğumaya yüz tutmuş yemeğe karıştırıyordu. Kuzgun karası saçları, solgun yüzüne dökülmüştü. Kahverengi gözleri, boş bir deniz gibi donuktu ama içinde kasırgalar kopuyordu. O, ne yiyeceğine ne de annesinin hiddetle ona bakan gözlerine odaklanabiliyordu.
Annesi, sandalyeye yayılmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş, gözleri öfkeden kısılmış bir hâlde ona bakıyordu. Kadının yüzündeki çizgiler, yıllar içinde öfkenin ve tahammülsüzlüğün kazıdığı derin yarıklardı. Dudaklarını büzdü ve yine her zamanki gibi o kaçınılmaz cümleyi savurdu:
“Haplarını aldın mı?”
Kız, çatalını yavaşça masaya bıraktı. O sorudan nefret ediyordu. Annesinin onun varlığına dair sorduğu tek şey haplarını alıp almadığıydı. Bir kez olsun “Günün nasıl geçti?” ya da “Seni seviyorum.” dememişti. Her zaman hastalığını hatırlatıyor, onu eksik biri gibi görüyordu.
Sadece tek kelimeyle, “Aldım.” dedi.
Kadın, alaycı bir kahkaha attı. “Yalan söyleme. Senin suratına baktığımda anlıyorum, o hapları almadın.”
Kız derin bir nefes aldı, kendini zor tutuyordu. “Anlayamazsın anne. Sen hiçbir şeyi anlamıyorsun.”
Annesi, sandalyeye daha sert yaslandı, yüzündeki öfke bir zehir gibi akıyordu. “Ben senin annenim. Sana bunca yıldır bakan, seni taşıyan benim! Ama sen… Sen sadece bir baş belası oldun. İnsanı delirtecek bir yük!”
Kızın elleri titredi. Kaşığını bıraktı, gözlerini annesinin gözlerine dikti. Annesinin dudakları, babasının aldatışlarını sindirmiş, sessizce göz yummuş bir kadının ağzıydı. Kendi içinde ezilmiş, yenilmiş, ama buna rağmen gücünü sadece kızına gösterebilen bir kadındı.
Kız, zaman zaman gerçekten onlardan olup olmadığını sorguluyordu. Gerçekten bu ailenin bir parçası mıydı? Yoksa yanlışlıkla buraya bırakılmış bir çocuk muydu?
Tam o sırada annesi sesini yükseltti: “Bana bak, bana!”
Kız gözlerini annesine diktiğinde, kadının bakışlarındaki küçümseme daha da arttı. “Senin hiç utanman yok mu? Söylediklerime aldırış bile etmiyorsun! Yine haplarını almayı bıraktın, değil mi?”
Kız, derin bir nefes aldı, içinde büyüyen öfke göğsünü sıkıştırıyordu. Yüzü gerildi, gözleri kısıldı. “Sana anne demek istemiyorum.” dedi, sesi buz gibi bir kesinlik taşıyordu. “Çünkü ben haplarımı almayı bıraktığım gibi, seni de çoktan bıraktım.”
Annesi şok içinde gözlerini kırpıştırırken, kız sandalyeden fırladı. Yemek masası sallandı, tabakların içindeki yemek döküldü. Kalbi göğsünde deli gibi çarpıyordu. Annesinin suratındaki şaşkınlık, yıllardır bastırdığı öfkenin en büyük tatmini oldu. Sonra masa örtüsünün ucundan tutarak babasının oturduğu koltuğa doğru yürümeye başladı; masanın üzerindeki yemek dolu tabaklar, bardaklar, kaşıklar, çatallar – hepsi yerlere saçıldı.
Babasına şöyle bir baktı; o, hiç istifini bozmadan, köşedeki koltukta oturuyor, televizyona boş gözlerle bakıyordu. Her zamanki gibi hiçbir şeye karışmıyordu. Kendini aldatan bir kadının ona karşı çıkmayacağını bildiğinden, sessizliğe gömülmüştü. Bu evde çürümüş bir düzen vardı ve o düzenin içinde herkes birbirini yok ediyordu.
Kız, kapıya yöneldi, paltosunu hızla kaptı ve ani bir hareketle kapıyı açtı. Annesi bağırdı, arkasından küfürler savurdu ama artık bunların bir önemi yoktu.
Kapıyı sertçe çarptı.
Dışarısı serin ve karanlıktı. Gözlerini gökyüzüne kaldırdı, derin bir nefes aldı. Bu evden, bu hayattan, bu zincirlerden kurtulmanın ilk adımını atmıştı.
Kendi hayatını yazma vakti gelmişti.
Şadan Köse
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir önceki yazımı okudunuz mu?