ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR

ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR

  ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR

İnternet, doksanlı yılların sonuna doğru ortaya çıkmış, modern dünyanın en önemli ve vazgeçilmez ihtiyacı(!) haline gelmiştir. Eğitimden alışverişe, sosyalleşme ortamından meslek edinmeye (içerik üreticiliği) kadar geniş bir ağa sahiptir. Fakat android işletim sistemine sahip cep telefonlarımıza kadar kullanım alanı genişleyince, ulaşım rahatlığı oluşunca tehlike çanları çalmaya başladı.

İhtiyaç halinde kullanıma hazır olan internet, son yıllarda yuvalarımızda ev sahibi modunda. İnternet izin verdiği takdirde uyuyoruz, gözlerimizi açtığımızda ilk olarak internete selam veriyoruz, internet uygun görürse yemeğimizi yiyip günlük sorumluluklarımıza dönüyoruz. Hatta o kadar benimsemişiz ki interneti, çocuklarımızı emanet bile ediyoruz.

100 mbps limitsiz internet hızıyla sosyal medya mecralarına bağlandığımız kadar birbirimize bağlanamıyoruz. Sahi çocuklarımız bize kaç mbps hızında bağlı? En son ne zaman bir saate yakın aile sohbetimiz oldu? Ev ihtiyaçlarından, okul sorumluluklarından, verilen nasihatlerden bahsetmiyorum. Gerçek bir sohbet ortamından söz ediyorum. İnanıyorum ki bir çoğumuz hatırlamıyor bile.
Bir zamanlar tüm aile fertleri tek odada hoş sohbet eşliğinde zaman geçirirken şimdilerde kablosuz bağlantılar eşliğinde herkesin içinde yaşadığı sanal bir dünyası var. Ruhen aileden uzak, sohbetten, düşünceden uzak sanal nesiller yetişiyor.

İNTERNETİN ZARARLARINDAN EN ÖNEMLİLERİ

1. Aile Medeniyetinin Çöküşü
İnternet, evlerimizde kalıcı misafir olduğu günden bu güne ‘iletişim’ kelimesinin içi git gide boşalıyor. Tüm aile fertlerinin elinde ayrı bir telefon, tablet var. Herkesin yetişmesi gereken bir sohbet ağı mevcut. Sohbet ortamı kuramayan, etkileşim halinde olamayan çiftler mutsuzluğa, ebeveynleri ile iletişime geçemeyen çocuklar, yuvadan kopuk bir yaşama sürükleniyor. Aile üyelerinden biri diğerine seslendiğinde ya da bir şey söylediğinde cevapsız kalabiliyor. Karşı taraf kendini o mecraya öylesine kaptırmış ki ‘aradığınız kişiye ulaşılamıyor.’

2. Düşünce Zafiyeti
Teknolojik cihazlar cebimize girdiği zamandan itibaren yüz yüze iletişim oldukça azaldı. Kitaplar, raflarda tozlanmaya mahkum edildi. Hayal gücü can çekişiyor. Hayal kuramayan ve düşünemeyen konuşamıyor; konuşamayan da düşünemiyor. Böylece sanal dünyada geçirilen uzun zaman sebebiyle düşünme yetisinden uzak, mantık çerçevesinde hareket edemeyen ‘müşteriler’ haline geliniyor. Çünkü bedava hizmet varsa ürün de bizler oluyoruz.

3. Konuşma Problemleri
Konuşma bozukluğu, geç konuşma son zamanlarda oldukça sık karşılaşılan sorunlardan olmaya başladı. Tıbbi bir rahatsızlık yoksa konuşma sıkıntısı olan çocuk için kendimizi sorumlu tutabiliriz. Düşmesinden, yakıcı ya da kesici aletlerden, yanlış beslenmesinden koruduğumuz kadar ekrandan koruyamıyoruz çocukları. Bile isteye ekrana emanet bırakıyoruz onları. Tabiri caizse interneti ‘dadı’ olarak kullanıyoruz. Çocuklarımızla birebir iletişime geçmiyoruz. Kurulan diyalog genelde ihtiyaç üzerine ya da geçiştirme cümleleri ile tamamlanıyor.

Bir evde sürekli televizyon açıksa, izlenilen diziler, çocuklar ile oluşturulan sohbetten daha uzun zaman alıyorsa bir sorun elbette olacak. Ne dizi, ne film. İzlenmesi gereken en önemli dizi, çocuklardır. Onların güzel sahneleri hiç bitmez. Hatta ilk altı sezon da çok mühimdir çocuklar konusunda. Bu sezonu en baştan izlemediğimiz takdirde gelecek sezonlar için yabancı kalacağız. Bir şeyler hep eksik kalacak. Bunların ilki de ‘dil gelişimi’. Bol pikselli yaşamlar, çocukların konuşmasına pranga vuruyor.

Çocuklar, renkli ve hızlı hareket eden görüntüleri severler. Dikkatlerini çeker bu geçişler. Hipnoz olmuşcasına izlerler. Buna klip sendromu denir. Bu görüntülere muruz kalmak dil gelişimini etkilediği gibi zeka seviyesini de düşürüyor. Çünkü ilk 2-3 yaşa kadar çocukların beyni çok hassastır. Ekrandaki hızlı geçişlere uyum sağlayamaz. Parlak ve hızlı geçişler, hızla dans eden insanlar, çocuktaki beyin gelişimini zayıflatır. Dikkatin sürekliliğini bozar. Araştırmalar sonucu uzun süre ekrana maruz kalan çocuklarda ‘dikkat eksikliği’ yüzde kırk daha fazla görülmektedir. Peki ne yapılmalı?

Öncelikle bir evde ekran kullanımı, yok denilecek kadar az seviyede olmalıdır. Çocuk, anne babasını bazen gazete, bazen kitap okurken görmeli. Aile için sohbet ve okuma saatleri oluşturulmalı. Biz nasıl zaman geçiriyorsak onlar da aynı şekilde zamanlarını değerlendirecekler. Bizim adımlarımızı takip ediyorlar, bu unutulmamalı. Evdeki işler belli saatlerde belli bir plan dahilinde yapılmalı. Gerektiğinde işler ötelenmeli. Çünkü bizler anne baba olmayı tercih ettik. Önceliğimiz her zaman çocuklar olmalı. Evde, bahçede, parkta sürekli iletişim-etkileşim halinde bulunmak, okumalar, aktiviteler yapmak çocuğun dil gelişimini en üst seviyelere taşıyacağı gibi ruhsal bir doyum da sağlayacaktır. Doyuma ulaşan çocuk da en yüksek mbps hızda ailesine bağlanacaktır.

4. Karakter Gelişimi
Gün içerisinde ekrana, sosyal medyaya uzun süre zaman ayıran bireylerde ‘kişilik bozuklukları’ meydana gelmektedir. Bunlardan en belirgin olanı ‘narsisizm.’

Oluşturduğu sanal dünyada kendine farklı bir kimlik oluşturan bireyler, hiç tanımadığı arkadaş kitlesini bu kimliğe inandırabilir. Sohbet ağını genişletmek, herkesten beğeni almak için hırs yapabilir. İlgi ve sevgi yönünden boşlukta olan kişi, istediği rakamda beğeni, övgü alamazsa depresyona hatta intihara kadar sürüklenebilir.

Belli başlı platformlarda gördüğü estetik güzelleri nedeniyle kendini beğenmeyecek, bir estetik de kendi yaptıracaktır.
Hızla akıp giden internet ortamı nedeniyle tahammülsüzlük başlayacaktır. Aşırı öfkeli, sabırsız biri olarak hayatına devam edecektir. Çünkü kendisini dijital dünyanın yerlisi olarak kabul etmiştir.

5. Fiziksel Rahatsızlıklar
Ekrana uzun süre zaman ayırmanın sonucunda boyun düzleşmesi, gözlerde görme problemleri, sırt, baş ağrısı, halsizlik ve uykusuzluk bir salgın hastalık gibi yayıldı. Ağrı çekenler, problemi ortadan kaldırmak yerine ağrı kesicilere yüklendiler ama oluşan bu fiziksel ve sosyal sorunlar, ilaç ile geçecek kadar masum değil.

İnternet, sosyal medya artık hayatımızın bir parçası. İstemesek de bunu kabul etmek zorundayız. Bizi başarılı kılacak olan da kuvvetli bir uyarıcı olan interneti, hakkı kadar kullanmak ve üzerimizdeki sorumlulukları yerine getirmektir.
Birbirimize ulaşalım, çevrim dışı olmayalım. En yüksek mbps hızında sevdiklerimize bağlı kalalım.
Sevgiyle kalın…

 

 

RUMEYSA KAYA ODABAŞ 

https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/teknoloji-bagimliligi-nedir-nedenleri-ve-tedavisi

https://fisildayankalemler.org/author/rumeysaodabas/

Editör: Ümmü Özçelik

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Yorumlar (2)

    • 9/08/2024

    Elbette Yıldız hocam 🙂 doğru alanda doğru ihtiyaca yönelik

  1. Teknoloji güzel işlerde kullanıldığında güzel... Sonuçta bu her şey için geçerli

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rümeysa KAYA ODABAŞ

14 Mayıs tarihinde dünyaya gelmiştir. İlahiyat mezunudur. Yedi yıl ücretli öğretmenlik yapmıştır. Beden Dili, hitabet, Diksiyon, Aile İçin İletişim, Çocuk Psikolojisi , Öğrenci Koçluğu, Özel Eğitim Öğretmenliği alanında eğitimleri vardır . Dil İşçileri Edebiyat Projesinde yer alıp mini hikayeler yazmaktadır. Çocuk kitapları yazma üzerine projeleri vardır .GÖKBEY GÖKLERDE-HER GEZEGEN ÖZELDİR kitabının yazarıdır. Evli ve bir çocuk annesidir.