Acıyı Sevmek Olur Mu?

Acıyı Sevmek Olur Mu?

Acıyı Sevmek Olur Mu?

Acı, insanın varoluşunu şekillendiren en eski hislerden biridir. Bir bedenin değil, ruhun sızısıdır çoğu zaman; gözle görülmez, ellerle tutulamaz, ama derinliklerinde, sessiz bir yankı gibi insanın tüm benliğini sarar. Acıyı sevmek mümkün müdür? Belki de bu soru, yalnızca acının kendisi kadar karmaşık ve tartışmaya açıktır.

Çünkü acı, kaçınılması gereken bir düşman gibi görünse de, bazı anlarda, insanı kendine en çok yaklaştıran öğretmendir. İnsan, acıyı reddettiği ölçüde ondan kaçarken, onu kabullenmeye başladığında onunla kurduğu ilişkiyi keşfeder. İşte bu noktada acı, bir düşman olmaktan çıkar, bir sırdaş ve rehber olur; insanı kendine döndürür, geçmişin izlerini ve geleceğin belirsizliğini görünür kılar.

Acı, yalnızlığın en derin kollarında büyür. Kimi zaman bir kaybın sessizliğinde, kimi zaman bir hayalin gölgeliği içinde, kimi zaman da bedenin sınırlarını zorlayan keskin bir sancıda. İnsan, bu keskinliği sadece hissederek değil, onu düşünerek ve belleğine işleyerek sayar. Her an, her saniye, her hatıra bir acının tanığıdır; ve insan, onları sayarken kendisiyle yüzleşir. Belki de acıyı sevmek, onu bir düşman olarak değil, bir dost olarak görmeye başlamaktır. Çünkü acı, insanın sınırlarını hatırlatır ve aynı zamanda bu sınırları aşma cesaretini verir. Acıyı sevmek, bu ikilemi kabul etmektir: hem yaralanmak hem de iyileşmek, hem düşmek hem de yeniden ayağa kalkmak.

Edebi bir bakışla, acı bir renktir. Kimi zaman gökyüzünün gri tonları gibi yavaş yavaş tüm ruhu kaplar; kimi zaman da kırmızı bir çizgi gibi aniden keser ve iz bırakır. Acıyı sevmek, bu renklerin farkına varmak ve onları kendi paletinde taşımak demektir. İnsan, bazen acının koyu gölgesinde kendi ışığını görür. Kimi yazarlar, şairler ve sanatçılar, bu gölgelerle dans ederek eserler yaratmış, kendi içsel sancılarını evrensel bir dile dönüştürmüşlerdir. Acı, bir yalnızlık değil, bir ifade biçimidir; onu sevmek, sessizliğin içindeki anlamı görmektir.

Belki de acıyı sevmek, hayatı sevmektir. Çünkü yaşamın yoğunluğu ve gerçekliği, acının varlığında saklıdır. İnsan, acısız bir hayatın soluk ve yavan olduğunu fark eder; acı, yaşamın dokusuna nüfuz eden en dürüst öğretmendir. Onu sevmek, insanın kendi kırılganlığını kabul etmesi, aynı zamanda kendi gücünü fark etmesi demektir. Acı, bir kara delik gibi insanı içine çekmez; aksine, onunla yüzleşen ruhu daha geniş ve derin bir bilinçle doldurur. Ve belki de bu yüzden, acıyı sevmek mümkündür; çünkü acı, yaşamın en hürmetkar ve en sadık rehberidir.

Yazar: Nermin KAŞCI

Instagram

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Kitabımın linki:

SESSİZ ŞARKIM / NERMİN KAŞCI

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Gerçek, Zihnin Karanlık Bir Odasında Bekler

Yorumlar (2)

  1. droversointeru
    • 28/09/2025

    With the whole thing that appears to be developing throughout this subject matter, your viewpoints tend to be rather stimulating. Having said that, I beg your pardon, because I can not give credence to your entire plan, all be it radical none the less. It seems to everybody that your comments are generally not entirely rationalized and in actuality you are generally yourself not entirely confident of the argument. In any event I did enjoy reading it.

  2. Acı mutluluğun değerini artırır...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nermin Kaşçı

Nermin Kaşcı, kelimelerle nefes alan, sessizlikten melodiler çıkaran bir yazar. 2000 yılında Samsun’da doğan Kaşcı, insan ruhuna olan ilgisiyle önce Çocuk Gelişimi alanında üniversite eğitimini tamamladı ve okul öncesi öğretmenliği yaptı. Çocukların dünyasına dokunmak, yazınında hayatı ve duyguları farklı pencerelerden görmesine ilham verdi. Edebiyat tutkusu onu ikinci bir yolculuğa çıkardı: Balıkesir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenim gördü. Şiirle başlayan yazın serüveni, zamanla hayatın gölgelerini, kırılma anlarını ve içsel sancıları anlatan romanlara dönüştü. İlk romanı “Sessiz Şarkım” ile okurlarını derin bir iç yolculuğa davet eden Kaşcı, ikinci “kitabı Dileğimin Kırmızı İzleri” ile yazın yolculuğunu daha da derinleştiriyor. Satırlarında yalnızca bir hikâye değil; bir duygu, bir sessizlik ve her zaman bir umut taşıyor.