Kavramların Büyüsü ve Kaotik Toplum
- Yazar: Doğan KARAAĞAÇ
- 25 Mart 2024
- 55 kez okundu
Kavramların Büyüsü ve Kaotik Toplum
Sevgili okurlar bugünkü yazımda son birkaç yüzyılda insan soyunun dilinden düşürmediği çok önemli birkaç kavramı ele almak ve bu kavramlar ile esas insan formunun diyalektiği arasında bir uyumun olup olmadığını ortaya koymak istiyorum.
Ele alacağım kavramlar ;
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, barış kavramlarıdır.
Bunlar özellikle de son birkaç asrın büyülü kavramlarıdır. Son iki asırda bunlar bir de sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya arzusu ve eşliğinde daha fazla dillendirilmiş ve bu yönlü bir hayli kavgalar verilmiştir.
Daha yazımın başında belirtmeliyim ki türümüz evrimleşmesinin insan ayağının başladığı 70 bin yıldan bu yana ama daha da belirgin olarak avcı- toplayıcılıktan tarım, din toplumlarına evrildiği dönemden itibaren ufkunda düşünce ürünü hayaller yaratarak ve bu hayali gerçekliklerine inanıp bağlanarak yol alan ve yaşam sürdüren bir canlı formudur.
Tarım ve hayvancılık ile başlayan ve son 15 bin yılı kapsayan sürece analitik baktığımızda görürüz ki türümüzün yaşamı tümüyle kendi yaratımı olan hayali gerçeklikler üretip onlara mutlak bir inanma ile süre gelen bir yaşamdır.
Mitolojik anlatımların tümü, efsaneler, söylenceler, meseller, masallar, destanlar, inançsal ekollerin tümü, yaratılış hikayesinden tutalım yok oluş simülasyonuna kadar uzanan her şey…
Devletler, krallıklar, imparatorluklar, para, mezhepsel çizgiler, Hammurabi kanunlarından insan hakları evrensel bildirgesine kadar olan hemen ne varsa bunların tümü…
Günümüzde süren, örneğin firmalar, şirketler devletler, uluslar, partiler vb. ve bundan sonra da yaratılacak olan bütün öznel oluşumlar hepsi birer hayali gerçekliktir.
Yani esasta olmayan ama ve lakin varlıklarını kabul ettiğimiz ve tam olarak inanıp var saydığımız, böylece bir gerçeklik kazandırdığımız olgulardır.
Türümüz hayalinde kurgular oluşturur sonra bu hayali kurgularına inanır onları varsayarak onlarla toplumsal iş birlikleri geliştirir, yaşam ve düzen kurar. Olmayan bir şeyi varmış gibi ele alıp ona tam inandığınızda artık o bir hayali olgudur ve hayali gerçekliktir.
Türümüz hayali gerçeklikler yaratmak ve bu hayali gerçeklikleri etrafında pervane gibi dönerek yaşam tesis etmekle kalmaz hayali gerçekliklerini hiyerarşiler ile sınıflandırarak ve hiyerarşik konumlar, statüler ve kastlar oluşturarak bir düzen geliştirir.
Sonra evrim basıncı altında gelişen ilerleme, düşünsel gelişme bilgi, tecrübe , bilim sonunda daha önce yarattığı hayali gerçeklikleri yıkmak ve onları aşmak için olmadık kavgalar yürütür, acılar çeker ve ağır bedeller verir.
Mesela kaç bin yıldır süren kadın cinsiyetini ikincil, zayıf bir cins gibi görme ve buna göre kadına geri statü ve roller yükleme gerçekliği hayali bir gerçekliktir. Şimdilerde türümüz bu hayali gerçekliğini terk edebilmek için muazzam bir mücadele yürütmek durumuna gelmiştir.
Bunca kavga ve mücadeleden sonra eski hayali gerçeklikleri yıkan ve aşan türümüz bu defa yeni hayali gerçeklikler yaratır ve bunlara güçlü inanma sürecine, yeni hayal ürünü ama olgusallık kazandırdığı yeni yaratımlarına bağlanır kalır.
Birkaç asır ya da birkaç bin yıl da bu yeni hayali gerçeklikleri etrafında koşturur durur.
Bu açıdan ele aldığımızda insanlığın tarihi metodolojik olarak kendini yeniden ve yeniden tekrarlamanın tarihidir.
Sevgili okurlar bu genel ele alıştan sonra şimdi son bir kaç asır boyunca insanlığın hayalinde geliştirdiği ve gerçeklik kazandırmaya çalıştığı bazı kavramları ele almak istiyorum.
16. yüz yıldan itibaren Avrupa merkezli gelişen yeni üretim tarzı olan kapitalizm yeni sınıfları, yeni ilişki biçimlerini, üretim biçim ve araçlarını, üleşim şekillerini vs. ortaya çıkarmış oldu.
17. yüzyıldan itibaren 19. yüzyılın son çeyreğine kadar eskiye karşı yeniyi , geri olana karşı ileriyi temsil eden sınıf olarak devrimci burjuvazi sınıfını tarih sahnesinde görüyoruz.
Krallıklara, kilisenin doğmalarına ve ezcümle mevcut müesses Avrupa feodal düzenine karşı iktidar mücadelesine başlayan burjuvazi kavgasının ideolojik yakıtı olarak eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi büyüsü yüksek kavramları öne çıkardı.
Bu büyülü kavramlarla da feodal düzende yokluk, yoksulluk ve acı çeken mutsuz kesimleri yanına alarak iktidar olma yoluna girdi.
İktidar olduğu oranda da gericileşti ve sömürücü bir çarkın sahibi sınıf halini aldı. Diline doladığı hayali gerçekliklerden başka bir şey olmayan kavramları bir yana bırakarak terk etti.
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kapitalist üretim tarzının tıpkı burjuvazi gibi doğrudan ürünü olan diğer bir sınıf olan işçi- emekçi sınıflar bu kez aynı kavramlara sınıfsız_ sömürüsüz bir dünya ideali ve hayali gerçekliğini katarak yeni bir davranış kalıbının dönemini başlatmış oldu.
Bu izahtan sonra artık bu kavramların nasıl birer hayali gerçeklik olduğunu , birbirleri ile uyumlu olup olmadığını, çelişip çelişmediğini, mahiyetlerini ve insan doğası ile bu kavramlar arasındaki çelişkilerin nitelik ve niceliğini ele alabiliriz.
Mesela “Eşitlik ve Özgürlük ” kavramları birer hayali gerçeklik olarak günümüzde olgusallık kazanmış birer gerçekliklerdir. Ama bu iki kavram birbiri ile uyumlu mudur? Biri diğerini dışlayan kavramlar değil midir ? Birbirini çürüten, varlığına karşıtlık yüklü öze sahip değil midir ? Nasıl bir arada ve aynı süreçte hayat bulabileceklerdir?
Bu kavramların ayrıntılı bir analizini bir sonraki yazımda ele alacağım.
Buluşmak üzere.
Doğan KARAAĞAÇ
Editör: Nigar KAYA
Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
Harika bir yazı olmuş hocam