Yarış Atı Mı Öğrenci Mi?
- Yazar: Mesude BOZKURT
- 10 Haziran 2024
- 47 kez okundu
Yarış Atı Mı Öğrenci Mi?
Geçtiğimiz hafta sonu ülkemizin gençleri için hayati bir öneme sahip olan üniversite giriş sınavı yapıldı. Sınava girecek öğrencisi olan olmayan herkesin ilgisini çeker illa ki… Herkesin mutlaka bir fikrinin olduğu fakat çok kişinin hiçbir şey yapamadığı bir sınavdır bu.
Sınavdan sonra bu konu benim de dikkatimi çekti. Eğitim koçluğu yaptığım öğrencilerin değerlendirmeleri üzerine bu çalışmayı yazmaya karar verdim. Hafta sonu hakkındaki yorumları ilgili uzmanlara bırakıyorum. Haftanın anlam ve önemine binaen filmimizi göstergebilimsel açıdan inceleyelim:
Sınav Filminin Hikayesi
2006 yılında Ömer Faruk Sorak yönetmenliğinde yayına giren film, yayına girdiği dönemde izleyicilerden tam puan almıştır. İMDB puanlarına bakılırsa genellikle beğenilmiştir. Filmin hikayesi, 90’lar dönemini anlatsa da sistemin işleyişi ve öğrencilerin genel durumu açısından günümüzü de anlatıyor.
Temel hatlarıyla filmin hikayesi başlangıçta klasik gibi gelse de üzerinde durularak izlendiğinde çok ince ayrıntılar barındırmaktadır. Özelden kendi hayatında baş etmeye çalıştığı sorunlarına rağmen okul başarısı da yakalamaya çalışan, farklı başarı seviyesindeki öğrencilerin karşı karşıya olduğu sıkıntıları anlatmaktadır.
Karakter tiplemelerinin tam isabet olduğunu yazmadan geçmek olmaz diyerek asıl konuma dönmek istiyorum.
Göstergebilim Hakkında Kısaca Bilgilenelim:
Mehmet Rıfat Göstergebilim Sözlüğü adlı eserinde şöyle açıklar:
“Skolastik felsefeciler anlamlama biçimleri ile ilgilenmişler, içerik ile biçim arasındaki ilişki üstünde durmuşlardır. Daha sonraki yüzyıllarda başta J. Locke ve J. H. Lambert olmak üzere birçok felsefeci anlam taşıyan biçimlerin ve göstergelerin öğretisi üzerinde düşünmüşlerdir.
Locke, An Essary Concerning Human Understanding (İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme) adlı eserinde bilimleri sınıflandırırken mantık olarak adlandırdığı göstergeler öğretisi anlamına gelen semiotik kavramına yer vermiştir.
Ona göre, göstergeler öğretisinin amacı, zihnin şeyleri anlamak ve bilgilerini başkalarına anlatmak için kullandığı göstergelerin niteliğini inceler.”
Bu durumda, kendi dışında bir şeyi temsil eden ve temsil ettiği şeyin yerini tutabilecek nitelikte olan her çeşit biçim, nesne, olgu, gibi genel olarak sözcükler, simgeler gösterge diye adlandırılır.
Bu kavramlar medyada özellikle sinema ve filmlerde kullanılmaktadır. Her medya aracında çok fazla ince ayarla sunulsa da özellikle filmlerde tek sekans ile çok anlam sunmaktadır. Bir gösterge; gösteren ve gösterilen olarak iki ayrı seçenek ile değerlendirilmektedir.
Şimdi filmimizin göstergelerini inceleyelim:
Sınav Filminin Göstergeleri ve Gösterdikleri
Filmin oyuncuları, hikayesi, künyesi konumuzun dışında olduğu için bunları siz kıymetli okuyucuya bırakıyorum. Dikkatimi çeken, en can alıcı dört sahnedeki göstergeleri anlatmak istiyorum.
Filmin açılışında karakterlerin korkulu rüyaları ve kabusları yer almaktadır. Bunlar, her bir öğrencinin farklı bir ailevi mesele ile baş etmeye çalıştığını anlatan en kestirme göstergelerdir.
Mesela filmin giriş sahneleri öğrencilerin ,içinde bulunduğu karmaşayı gayet net bir şekilde ifade etmektedir. Babası emniyet müdürü olan Sinan tiplemesinin yaşadığı kabus çapraz sorgu şeklindendir.
Sinan’ın üzerinde baskı kuran okul müdürü ve emniyet müdürü tiplemeleri ve çapraz sorgu sahnesi genel olarak öğrencilerin üzerindeki otoriteyi temsil eder.
Bu sahneler genel olarak bir itibar kazandırmak amacıyla ahlaki eğitimde sıkça kullanılan otorite baskısının göstergesidir. Her şeyde olduğu gibi ölçüsüz kullanılması durumunda gençlerde oluşan güvensizlik, kaygı, aşırı stres gibi olumsuz duyguları nasıl beslediğini göstermektedir.
Yine Uluç karakterinin kabusu olan hipodrom göstergeleri, sistemin öğrencileri nasıl yarış atı gibi gördüğünü ifade eder. Üstelik bunu ebeveyn ile birlikte yaparak nasıl bir baskı oluşturduğunu göstermektedir. Karakterin bir aşiret çocuğu olması ise toplumda oldukça geniş yer tutan “el ne der?” baskısını ifade etmektedir.
Gençlerin üzerinde oluşan toplumsal baskı nedeniyle kendilerini toplumdan soyutlama eğilimi ve davranışı göstermelerinin nedenini anlatmaktadır.
Kaan ve Gamze karakterlerinin temsil ettiği sahnelerde ise aile baskısının farklı boyutlarını ifade etmektedir. Birisinde “iyi aileye yakışan iyi çocuk” kavramını gösterirken, diğerinde “ebeveyn şiddetine maruz kalan çocuk” göstergesidir. Her iki durumda da ailenin gençlerin üzerindeki olumsuz etkilerine ışık tutmaktadır.
Filmin en can alıcı sahnelerinin olduğu Mert karakterinin baş etmeye çalıştığı sorun ise diğerlerinin çok uzağında olan bir durumdur. Lise çağında, hayatının en yayılacağı zamanında birden bire büyümek zorunda kalan çocukların duygu durumunu en iyi anlatan göstergelerdir.
Karakterlerin Levent Lemi karakterini ziyarete gittiklerinde gösterilen bambu bitkisinin arkasından öğrencilerin görünmesi sahnesi de çok manidardır. Bambu bitkisi tohumlarının uzun zaman toprak altında kaldıktan sonra, toprağın üstüne çıkar çıkmaz hızla büyüyen bir özelliği vardır.
Öyle ki, toprağın üstüne çıkar çıkmaz ilk birkaç haftada açık şekilde görülür bir hızla büyürler.
Toprağın altında uzun süre kalmaları, sonrasında hızla büyümeleri, hızla büyüyen hücre duvarları vesilesiyle de sağlam ve dayanıklı bir yapıya sahip olmalarını sağlamaktadır. Filmde gösterilen bambu sahnesi ile gençlerin şu andaki başarısızlık gibi görünen durumlarının devamında daha güçlü ve dayanıklı bir şekilde hızla büyüyeceklerini ifade etmektedir. Sahnenin devamında karakterleri ters köşe yapan bir gelişme ile bu sahneyi destekleyen göstergeler sunulmaktadır.
Özellikle Mert ile annesinin göründüğü ayna sahnesi o yaşta gençlerin parçalanmışlığı ifade etmektedir. Söz konusu sahnede üç bölümlü aynada, tek parçada anne, iki ve daha fazla parçada çocuğu gösterilmektedir.
Göstergebilimsel olarak ayna figürü bireyin kendi iç hesaplaşmasını, kendisi ile karşı karşıya kalmasını temsil etmektedir.
Bununla birlikte sınav salonu, soru kitapçığı göstergeleri, karanlık renkler, yakın çekimler gibi semboller sınav hazırlığındaki gençlerin içinde bulundukları bunalımlı durumlarını temsil etmektedir.
Filmi izlediyseniz tekrar bir de bu gözle izlemenizi; izlemediyseniz bu bakış açısı ile dikkatle izlemenizi öneririm.
Sınav Kaygısı İle Baş Edebilmek Mümkün Müdür?
“Film işte canım, ne olabilir ki? Gerçek hayat çok çok farklı!” diyebilirsiniz. Evet çok doğru fakat eksik bir tespittir bu. Gerçek hayat filmlerden çok daha fazlasıdır.
Son iki hafta sonu ülkemizde yapılan sınavlar öğrencilerin nelerle baş etmeye çalıştığının en yakın göstergesidir.
Sınavdan çıktıktan sonra öğrencilerden çok ailelerinin yaşadığı duygu durum bozuklukları çocuklarına karşı olan sorumluluklarını unutturacak seviyedeydi.
Burada bahsetmek istediğim sınav sistemi vb değil. Her ne kadar hayati bir sınav olursa olsun, hiç bir sınavın insanın evlatlarıyla karşı karşıya gelmesinden daha çetin değildir. Öğrenci olarak üzerlerine düşeni yapıp yeterince çalıştıktan ve sınava girdikten sonra artık “olandan iyisi yoktur” düşüncesiyle sonuçları beklemeyi bilmek bir erdemdir. Sonucu ne olursa olsun hayat devam ediyor bakış açısıyla geleceğe ümitle bakmayı öğrenmek gerekir.
“İçinde yaşadığımız toplumun genel normlarını düşündüğümüzde insan çok da ümitli olamıyor” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Ama yine de hiç bir şey, hiç bir sınav sınav evlatlarımızı kendimizden uzaklaştırmamızı gerektirmez.
Hiç bir sınav hayatın sonu değil. Çocuklarımız sadece öğrenci; yarış atı değil…
Sınava girmiş olan her yaş gurubundan bütün öğrencilere kaygısız başarılar dilerim. Toplumsal meseleleri başka bir yazıda tartışmak üzere…
Faydalanılan Kaynaklar:
http://Rıfat M., (2013), Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, Türkiye İş bankası Yayınları
Önceki çalışmalarımı da inceleyebilirsiniz:
GENEL YAYIN YÖNETMENİ: Elif ÜNAL YILDIZ
YAZININ İÇERİĞİ YAZARA AİTTİR.
Çok güzel bir tespit hocam ❤️