ZAN
- Yazar: Yasemin ÖZDEMİR
- 25 Nisan 2024
- 111 kez okundu
ZAN
“Zan”; “Gerçeğini bilmeden, ihtimal üzerine hüküm verme, sanma, zannetme, tahmin etme” anlamlarına geldiği gibi, “Şek, şüphe, tereddüt, vehim, hayal” gibi anlamlara da gelmektedir. “Töhmet-İtham” manâsındaki “Zınne” ve “Sanık” anlamındaki “Zanîn” ile aynı kökten türetilmiştir.
“Hüsn-ü Zan”; “Kişi ve olaylar hakkındaki tahmini, ihtimali iyiye yormak, vicdanî kanâati, iyi ve güzel yönde kullanmak.” demektir. Şuurlu ve muttakî bir insan, konuştuğu her kelimede, verdiği her hükümde ve yansıttığı her halinde iyi ve güzel duygular, düşünceler besleyen insandır.
“Sû-i”; “Fenalık, kötülük” demektir. Sû-i zan ise, “Kötü zan” anlamına gelir. Sû-i zan, zehirdir. Kalplerinde kötü zanna sahip kişiler, zehirli duygu ve düşüncelerin tesiri altındadır. Üzerinde hiçbir kötülük alâmeti görülmeyen bir insana kötü zan beslemek, Allah’ın razı olmayacağı bir haldir. Bu zannetme hali, insanın ahiret hayatını tehlikeye sokan aldatıcı nefis oyunlarındandır.
Yüce Allah, “Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, Haktan (ilimden) bir şeyin yerini tutmaz. (Yunus 36)” ayeti ile, Sû-i zannın ne kadar kötü bir haslet olduğunu apaçık bir şekilde Kur’an-ı Kerim’de belirtmiştir.
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, zan ile ilgili kalplerimize şöyle seslenir; “Hüsn-ü zan, velayettir; Sû-i zan cinayettir.” Hüsn-ü zan, kulluktaki kemâlin, Sû-i zan, kulluktaki hamlığın eseridir.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın size emrettigi gibi kardeş olun.”
Bir de insanın Allah’a karşı kalbinde beslediği, hissettiği bir zan vardır ki, “Ben, kulumun zannı üzereyim.” Hadis-i şerifinde anlatılmak istenen, “Kulum benim hakkımda nasıl bir zan sahibi ise, ben öyleyim ve ona öyle tecelli ederim.” veyahutta “Beni nasıl tanırsa, öyle muamele ederim.” şeklindedir. Peygamber Efendimiz, “Her biriniz ölürken Allah’ın bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğunu Hüsn-ü zan ederek, yani güzel duygu ve beklentiler içinde olarak ölsün.” buyurmuş ve bir başka hadisinde de, “Hüsn-ü zan, imandandır.” demiştir.
İmam-ı Hasan, Sû-i zanna düşenlere, “Şüphesiz bir takım insanları kuruntuları oyaladı. O kadar ki, dünyadan hiçbir hasenesiz ayrıldılar. Onlar, ‘Ben Rab’bime karşı Hüsn-ü zan ediyorum.’ derlerdi. Halbuki yalan söylerlerdi. Çünkü zanlarını güzel etselerdi, elbette amellerini de güzel ederlerdi.” diyerek, Fussilet suresi 23. ayeti okudu; “Rab’binize karşı beslediğiniz şu zannınız yok mu? İşte sizi o helâk etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz.”
Yaradan’ın muradı hakikatte bilinmektir. İnsanın yaratılış muradı ise, hakikati ve cümle hakikatlerin sahibi olan Allah’ı bilmektir. Dolayısıyla insan, hayatı boyunca “Ben” zannı ile kendine izafe ettiği aklıyla, gerçeği bilmenin peşindedir. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliği istedim.” Hadis-i şerifinde bahsedilen, Yaradan’ın muradı gereği, “İnsan dünya hayatını ve dünya nimetlerini deneyimlerken, Yaratıcısını bilmek, bulmak ve iman etmek yolunda bedenini, zihnini ve ruhunu varlığında birlemesidir.”
Mevlânâ Hazretlerinin insana Hüsn-ü zannı telkin eden derûn sözleri, tekâmül yolculuğumuzda yoldaşımız olsun;
Gel gönülden konuşalım.
Gözyaşı kadar sıcak olsun sözlerimiz.
Gözyaşı kadar içten ve berrak.
Usulca süzülsün ruhlarımızdan, teker teker, tane tane.
Coşkun ırmaklar kadar pak.
YASEMİN ÖZDEMİR
25 NİSAN 2024
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
Kıymetli Yasemin hanım; aydınlatıcı olmakla birlikte kalplere işleyen aktarımınız için gönülden teşekkür ediyorum. Sayfa ziyaretimi çoğaltarak, tüm yazılarınızı okumaya niyet ediyorum. Sevgilerimle... Muhammet Gebeş Araştırır Yazar @muhammetgebes_resmi