Yıldız Olmak Kolaymı?

Yıldız Olmak Kolaymı?

Yıldız Olmak kolay mı?

Oyunun Oynandığı Sahne: Yaşar Kemal Sahnesi.
“Yıldız Olmak Kolay mı ? ” Gecenin alaca karanlığında gökyüzüne baktığımda ışıltılar içinde parlayan yıldızları görürüm.  Mavinin terk edip yerine siyahın egemen olduğu gökyüzünde, parıldayan yıldızları görür ve onlara bakarak hayal kurarım. Karanlığı delen gökyüzünde o kadar çok yıldız varki onlara ulaşmam mümkün değil. Sadece hissederim onları. O yıldızların bazıları belki yerinde bile değil, ama hala parlamaya devam ederler.
Gökyüzünün karanlığından gözlerimi ayırıp yer yüzüne baktığımda, gerçeklerle yüz yüze gelirim. Çok uzaklardaki parıltılar yoktur artık. Yeryüzünde gerçeklerle baş başa kalırım. Üstelik gerçekler yanı başımızda…
Dünyadan binlerce ışık yılı uzağında olan yıldızların yerinde olmayı hayal ederiz. Ama gerçekler yanımızda. Bize adım adım yaklaşıyor. Bizi yakalıyor, zamana teslim oluyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki gökte bir yıldız kaymış. İnsanların gözlerinde pırıl pırıl parıldıyan yıldızlar sönmüş; yok olmuş, kaderine terk edilmiş, çöplüğe atılmış…
Bu oyun, hayranları olan ve şöhretin sarhoş ettiği assolistleri anlatıyor. Anlatırken de bir taşla iki kuş vuruyor. Bizi 1940’lı yıllara, İkinci dünya savaşının olduğu zamanlara götürüyor. Tarih dersini kitaplardan değil yaşayarak öğrenmemizi sağlıyor. Tıpkı sahnede yanımızdan geçip yazıyor yazıyor diyen Gizem ERBAŞ gibi.
“Yıldız olmak kolay mı?” oyunu bize bir ironi yapıyor. Anlaması zor olan duyguları ve hisleri kolayca hissetmemize sebep oluyor. Bir zamanlar sanatçı olan cevherlerin zamana yenik düşerek sönüşünü yok oluşunu gözler önüne seriyor. Bir zamanların assolistleri yaşlandığında nasıl perişan olduklarını, nasıl önemsiz kişiler haline geldiklerini gösteriyor. Zamanında alkışlar içinde boğulan assolistlerin zaman geçtikçe mutluluğu şişenin dibinde aradıklarını gösteriyor. Yıldız olan assolistlerin zaman geçtikçe kibir, haset ve kıskançlıkları sonucunda gölgelerinin daha da büyüdüğünü ve gölgesinin bir süre sonra kendisini yuttuğunu ve gökyüzünden kayıp gittiğini seyredenlere hissettiriyor. Tıpkı biten mumun sönmeden önce hafiften alevlenip yok olduğu gibi yıldızda gökyüzünden kayıp gittiğini seyredenlere hissettiriyor.
Assolistin gururları, kibri gözlerini kör ettiğini, kör ettiği için de önünde olan yılanı göremeyecek kadar çevresine dikkat etmediklerine tanık oluyoruz. Bütün bunların yanında yıldız olan bir assolisti yürekten delicesine seven birisinin savaşı kazandığına sebep oluyoruz.
“Yıldız Olmak Kolay mı? “Oyununa gidince sadece bunu mu gördüm? Sadece bunu görsem diğer oyunlardan farkı olmazdı. Bende her şeyi assolist gibi yazının sonuna bıraktım. Ben bu oyunda bir tiyatro dan öte güzellikler gördüm. Bu oyunda Türk Sanat müziğinin enfes konserine gitmiş gibi oldum. Eğer Türk Sanat Müziği dinlemek istiyorsanız boşuna konserlere gitmeyin. Bu oyuna gelin. Türk musikisini ve Türk Sanat Müziğini burada seyredin ve yaşayın. Teşekkürler Ezel SALIK Hanım, teşekkürler Figen GENÇ Hanım Türk Sanat Müziği nasıl söylenir ve bu müziği söylerken bu kadar dokunaklı nasıl söylenir…
Ben anlatamayacağım ama şunu size söyleyeyim yanımdaki hanım efendi bu iki nadide sanatçının söylediği şarkı ile ağladığına tanık oldum. İşte sizler gökte kaymayacak yıldız olduğunuzu bana böyle kanıtlamış oldunuz. Nezaketinize ve tevazuunuza teşekkür ederim.
Hayatta bazı yaşadıklarımız anlatılamaz, yaşanması daha iyi anlatır. Görmeyen bir insana kırmızıyı anlatamazsınız, gökyüzünün mavisini anlatamazsınız. Baharın güzelliğini anlatamazsınız. Görmeyen insan söylemese bile içinden şunu der, “Kırmızıyı göremiyorum, yeşili göremiyorum baharın gelişini kokluyorum ama göremiyorum. Güzel bir gün ama ben göremiyorum.” diye içinden geçirir.
Bu oyunu izlemeyenlere bir çağrım var. Gelin bu oyunu görün ben ancak bu kadar anlatabildim. Ama ben oyunu yaşadım. Sizde anlattıklarımla yetinmeyin, gelin benim gibi oyunu yaşayın. Oyunu seyredince içinizdeki renkleri görmeyeceksiniz hissedeceksiniz. İçinizde bir bahar havası olacak. Ben burada ancak baharın güzel kokusunu size anlatabildim. Oyunu seyredin, baharı görün, yüreğinizin gözü baharı görsün.
Teşekkürler Sevgili Oyuncum: Erdem ULUSAL, Teşekkürler: Oyun da ismin gibi parlayan Elmas Evşen TOPÇUOĞLU Teşekkürler: Sebilay YOLDAŞ, Teşekkürler: Erdoğan ŞATIR, Teşekkürler: Ayten ÖZTÜRK Hanım, Teşekkürler: Sesinle yanımdaki hanım efendinin gözlerini ıslatan Ezel SALIK, Teşekkürler: Furkan ÖĞÜTÇÜ, Teşekkürler: Gizem ERBAŞ Teşekkürler: Şebnem YILDIRIM, Teşekkürler: Taner AYKUT , Teşekkürler Zehra KARABÖRK,
Yazıyor yazıyor diye aramızda gezen Gizem ERBAŞ bu oyunun unutulmaz bir oyun olduğunu yüreğimize yazdıran ve yaratan Sayın Yönetmenim: Nermin UĞUR’a sonsuz teşekkürler.
Teşekkürler beni gökte ulaşılması imkânsız olan yıldızlara dokunmamı sağlayan Nurhayat UĞUR Hanım.
Herkes görebilir, ama herkes hissedemez. Bu oyunda hislerinizi göreceksiniz.
Sevgi ve Saygı İle Kalın
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ
Editör ve Yazan: Hakan DİNÇAY

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakan DİNÇAY

Fısıldayan Kalemler Editörü ve yazarıyım. 1965 yılında Malatya’da doğdum. Ankara’da ilk, orta ve lise öğrenimini tamamladım. Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümünü 1990 yılında bitirdim. Okulu bitirdikten sonra Türkiye İstatistik Kurumunda (TÜİK) 6 yıl çalıştım. Kuleli Askeri Lisesi’nde Bilgisayar alanında kısa dönem olarak askerlik yaptıktan sonra; bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalıştım. Aynı kurumda çalışırken ODTU Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde eğitim aldım. Gazi Üniversitesi İlkokul Öğretmenliği Bölümü’nde eğitim aldım. Kısa süreliğine Amerika Birleşik Devletleri’nde kaldım. Eşim Danimarka Kopenhag Üniversitesi’nde çalışmalar yaparken eşime yardım amacıyla Danimarka’da kaldım. Öğretim görevlisiyim. Spor yapmayı ve satranç oynamayı severim. Halen bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalışmaktayım; Doç Dr.Arzu ALTUNKAYA DİNÇAY ile evli ve Meryem Melisa adında bir kızım bulunmaktadır.