YAŞAM DÖNGÜSÜ
- Yazar: Elife AKGÜL
- 4 Kasım 2025
- 55 kez okundu
YAŞAM DÖNGÜSÜ
Sert geçen kış, ardında erimiş karları, çıplak ağaçları bırakarak usulca çekip gitti. Kar suyuyla beslenen akarsular daha coşkun akmaya başladı. Kardelenler yerini mor sümbüllere, mis kokulu nergislere bıraktı.
Kış uykusuna yatan ayılar, yumurtadan çıkan sürüngenler toprak üstüne çıkmaya hazırlanıyor. Güneş sarıdan turuncuya dönüyor, gökyüzünde daha çok parlamaya, yerküreyi aydınlatmaya, ısıtmaya devam ediyor.
Toprak iyiden iyiye ısındı. Yavru kaplumbağalar, yılanlar, tavşanlar, ayılar yeryüzüne yayıldılar. Sincap, ağaç kovuğundan başını uzatıp sağa sola baktı. Yavrularını ağaçtan indirme zamanı gelmişti. Toprak ısındıkça yeryüzü yeşile büründü. Yemyeşil halı serilmiş gibiydi.
Canlılar yaramaz birer çocuk gibi oradan oraya koşturmaya başladılar. Kış boyunca uyuşan bedenlerine enerji gelmişti.
Sonra kır çiçekleri birer birer arzı endam ettiler. Sarısı, mavisi, kırmızısı, pembesi ile anemonlar, sarı beyaz papatyalar… Neler yoktu ki! Güneş ışığını, ısısını artırdıkça çiçekler yerini daha canlı renklilere bıraktı. Ağaçlar tomurcuklandı, çiçek açmaya başladı. Yeşilin her tonunu görmek mümkündü.
Ya çiçekleri…
Elma, armut, badem, şeftali, kayısı ağaçları pembenin her tonunda süslediler yemyeşil dalları. Havaların iyice ısınmasıyla çiçekler meyveye dönüştü. Kuşlar yuvalarında kuluçkaya yattı. Bir hayat döngüsü daha başladı.
Yazın sıcağı, meyve ve sebzeleri olgunlaştırdı. Pazar tezgâhları renklendi. Her birinin kokusu, tadı ayrı güzeldi. İnsanoğlu kendi rızkını üretirken diğer canlılar da faydalandı. Meyve sebzenin bol olduğu zamanlarda kış hazırlıkları da unutulmadı. Reçel, marmelat, kurutmalıklar, tahıllar zamanı gelen kilerde yerini aldı. Yumurtadan çıkan civcivler palazlandı, uçmaya koyuldu.
Doğanın en cömert olduğu zamanlardı. Günler uzun, geceler kısa; çayırlarda otlayan sürüler bolca süt verdi. İnsanoğlunun emeği bire bin karşılık buldu. Karasinek, sivrisinek ve diğer haşeratlar olmasa daha iyi olurdu. Gökyüzü daha mavi, bulutlar daha beyaz, denizler daha ılık artık.
Sonra gökyüzü birden bulutlanmaya, sıcaklıklar düşmeye başladı. Yazın hararetli sıcağı yerini serinliğe bıraktı. Aniden yağan yağmur havayı serinletti. Canlılarda bir telaş, bir telaş… Yaz boyu rahat etmiş, iyi beslenmiş, üremişlerdi. Şimdi bunun sırası mıydı?
Sincap, toprağa gömdüğü hazinesini son kez kontrol etti. Üstünü iyice örttü. Çiftlik hayvanları için sorun yoktu. Sahipleri tarafından özel ahırlarda bakılıyor, her ihtiyaçları karşılanıyordu. Doğada yaşayanlar için hazırlık zamanıydı.
Ağaçlar, yapraklardan sıkılmış olacak ki, onlardan vazgeçmeye hazırlandılar. Yeşilin her tonu yerini ağırdan sarıya, kızıla bıraktı. Rüzgârın uğultulu hızı, kopardığı her bir yaprağı ta ötelere savurdu. Ayrılık vakti gelmişti. Zaten “hazan ayı”na “hüzün ayı” da denirdi ya… Ayrılığın, hüznün soğuk yüzü bir kez daha göründü.
Doğa ve canlılar istemese de kabullendiler. Yapraklar ağaçlarla son kez vedalaşıp yerlere saçıldılar. Ormanlar, bahçeler renkli tablo hâlinden çıplak bedenlerine geri döndüler. Böylece kışın ayazına, rüzgârın şiddetine daha iyi dayanabilirlerdi.
Her şey nasılsa eski hâline döndüverdi. Biz insanların “mevsim”, “yıl” dediğimiz kavramlar, diğer canlılar için yaşam döngüsünden ibaretti. Sonbahar, yaz, ilkbahar, kış derken ömürden bir yıl daha gitti.
Elife Akgül
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI


Sevgili hocam 🥰 Biz bunları yaşamayı özledik Keşke döngü böyle kalsaydı ama suç kimin?