YAMALI BOHÇA
- Yazar: Elife AKGÜL
- 5 Kasım 2024
- 143 kez okundu
YAMALI BOHÇA
Kolay vazgeçmeyenlerin yamalı bohçası…
Annemin kapağı ve ön yüzü nakışlı boyalı tahta sandığı ara sıra açılır, içinde ne varsa ortaya dökülürdü. Çıkardığı yamalı bohçayı özenle açardı. Kendi el emeği göz nuru, yarım asrı aşkındır kullanılan, yıpranmış yamanmış bohçasını…
Meraklı gözlerle onu izlerdik. Kim bilir kaçıncı kez şahit olduğumuz bu durumu yine merak ederdik. Kendi elleriyle başaklama usulü topladığı pamuklardan ip eğirip dokumuş. Bu yüzden kıymetliydi ala dokuma, yamalı bohçası. Önce bebek eşyaları çıkardı. Çiçekli pazenden dikilmiş bebek giysileri, bebek yastığı yorganı…
Başlık, giyecek hepsinin ayrı hikayesi vardı. Başlığı ben doğduğum zaman büyük teyzesi dikip getirmişti.
Bebek zıbınlarını kendi dikmiş. Peşkirleri kendi işlemiş, mendilleri de… Oyalı boncuklu yazmalar da kendi el emeğiymiş. Bir peşkirin üstündeki etiket duruyor. Düğün davetiyesi olan okuntuymuş. Bütün ürünlerin kumaşını kendi dokumuş. Her birinin ayrı anısı varmış tek tek anlatırdı.
O zamanki arkadaşlarından akraba ve komşularından ölenler dualarla anılır, sağ olanların kulakları çınlatılırdı. Bize anılarını anlatırken gözlerinin içi güler, yüzünde bir tebessüm belirirdi. Beyaz kumaşların rengi sarıya dönse de hatıraları ilk günkü gibi tazeydi. Sonra bir elbise örtüsü çıkardı. Etek uçları yaka kenarları nakışlı…
Düğünde bayramlarda giyilecek giysiler askıya asılır, üstüne de bu örtüler geçirilirmiş. Buruşmadan düzgün kalırmış. En alttan al çiçekli ipek bir kumaştan elbise çıkarır bu benim gelinliğim derdi. Yer yer delinmiş, incelmiş, buruşmuş, kullanılmaz olmuş ama bohçanın en kıymetlisi…
Bir tane de mavi ipek kumaştan örtü çıkarır, bunu babanız hediye getirdi derdi. Üzerine, havuz başında çiçekler arasında şemsiye tutan bir geyşa işlenmişti. Mendiller tek tek açılır köşelerindeki nakışlar üzerinde ellerini gezdirir koklar geri koyardı. İsimler işlenmiş olanlarını bir bir anlatırdı. İnci boncuklu yazmaları gösterirken çok mutlu olurdu, belli ki güzel hatıraları vardı.
Sandıktan kendi dokumalarını da çıkarır gösterirken anlatmaya başlardı. Bu dokumalar eski giysilerin kırpılmasıyla söküntü iplerle çulha tezgahında dokundu. Biz eskiyen giysileri önce yamar giyeriz daha da eskiyince böyle dokumalar yapar yine kullanmaya devam ederiz derdi.
Ayakkabılarda öyle, önce yamar, daha da eskiyince atarız. Ördüğü şalları, boncuklu yazmaları, kazakları, yelekleri, çorapları gösterirken bize bir ders verdiği kesindi. Zor elde edilen nimetlerin öyle kolayca gözden çıkarılmadığı, çöpe atılmadığı kıymetli olduğu nakşediliyordu zihinlerimize.
Çoğu zaman yama yaparken görürdük, nasihati etkili oldu. Bohçasını açtığı gibi özenle yerine yerleştirir, sandığını nazikçe kapatırdı. Bu yaşananlar hal diliyle verilen bir mesajdı. Anılarını anlatırken el emeği göz nuru işlemeleri gösterirken mutlu günlerini de anardı. Bize de ders verirdi nazikçe.
Bizim de yamalı bohçalarımız var anadan atadan bize kalan. Ara sıra hatırlanan neslimize kalacak olan. Güzelliklerle doldurduğumuz, kıymeti bilinen, açıldığında huzur veren…
Geçmişi yad edip geleceğe umutla açılan…
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Editör: Duygu BALCI
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ
Anamın da bir sandığı vardı ceviz, işlemesiz... Anam yetim olduğu için pek çeyizi yokmuş, kendi dokuduğu halı yastıklar vardı... Ahhhh nasıl da gittim o çocukluğa🥰