Son Yolculuk

Son Yolculuk

Son Yolculuk

Sevgili dost, bugün bayram ve ben de sana en içten dileklerimle iyi bayramlar diliyorum. Bu özel günde sevdiklerinle birlikte olmanın, birlik ve beraberlik içinde mutluluğu paylaşmanın keyfini çıkarman dileğiyle, birbirinize sarılın, kucaklaşın ve sevginizi gösterin. Dargınlıklar varsa bir kenara bırakın ve barışın. Unutmayalım ki kefenin cebi yok, bu hayatta önemli olan sevgi ve dostluktur.

Yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.

Cami avlusu kalabalık, kurşun renkli bir hava hâkim. Soğuk ve keskin bir rüzgâr esiyor, insanın yüzüne değdiğinde insanın tenini donduruyor. Etrafta ağlayan insanlar var, kimisi hüngür hüngür ağlıyor kimisi ise sessizce, içten içe yanıyor.

Yüzlerinde hüzün ve keder var, acılarını belli etmemeye çalışsalar da gözlerindeki yaşlar her şeyi anlatıyor. Güçlü görünmeye çalışanlar da var ama nafile. Bu hüzün ve keder atmosferi her şeyi kaplamış durumda.

Yedi milyonluk bir şehrin gölgesinde, her gün birden fazla insan hakka yürüyordu. Musalla taşları, yas ve feryatlarla yankılanıyordu. Her tabutun başında, sevdiklerini kaybedenlerin acısı yürekleri parçalayan bir çığlığa dönüşüyordu.

Bitkin bedenler, kararmış gözlüklerle, dayanılmaz bir yükün altında eziliyordu. Başsağlığı dilekleri, kalabalığın uğultusunda kaybolup gidiyordu. Geriye kalan tek şey, sonsuz bir ayrılığın hüznü ve boşluğuydu.

Kalabalıkta hâkim olan hüzün ve gözyaşları, ölenlerin yakınlarıyla olan akrabalık derecelerini açıkça gösteriyordu. Hoca, cenaze namazı için cemaati topladı. Musalla taşlarında çok sayıda tabut olması nedeniyle yüzlerce kişi tabutların arkasında saf tuttu.

En önde hoca, hocanın önünde ise on tane musalla taşı ve her taşın üzerinde bir tabut vardı. Tabutların arkasında ise yüzlerce insan, gözyaşlarına boğulmuş bir şekilde saf tutmuştu. Soğuk rüzgâr, ağlayan insanların gözyaşlarını dondurma noktasına getirecek kadar keskindi.

Hoca duaya başladı.

Er kişi adına “…”, er hatun adına “…” dendi ve helallikler alındı, dualar edildi. Cenaze töreni böylece sona erdi.

Cenaze töreninin en hüzünlü anıydı bu. Sıra tabutları alıp defnetmeye geldiğinde, yüzlerce kişi tabutların yanlarına gitmiş, omuzlamışlardı. Arkadaşımın babasının tabutunun başında çok az kişi vardı.

Arkadaşım bir çevresine baktı, bir de musalla taşında yatan babasının içinde olan tabutuna baktı. Sonra hüzünlü gözlerle bana baktı. Ağlıyordu, hüzünlü gözlerinden geçen cümleleri okur gibiydim:

“Neden babamın tabutunun yanında bu kadar az insan var? Nerede babamın dostları” der gibiydi.

Arkadaşımın bu acısını ve yalnızlığını hissedebiliyordum. Onu teselli etmek istiyordum ama ne diyeceğini bilemiyordum. O anda tek yapabileceğin şey ona sarılmak ve sessizce onunla ağlamaktı.

İkimizde, etrafımızda yakınları tarafından omuzlarda taşınan tabutlara baktık. Yarışır gibi bir telaşla, hüzün ve saygıyla taşınıyorlardı. Sonra bakışlarımız bize ait tabuta kaydı.

Çevremizde babasını taşıyacak yeterince insan yoktu. Sessiz bir anlaşmayla, birkaç kişinin yardımı ile hep birlikte tabutu kaldırdık ve cenaze arabasına kadar taşıdık. Diğer cenaze araçlarının etrafı ağlayan insanlarla doluyken sadece arkadaşımın cenaze aracının çevresi boştu.

Etrafta olan cenaze araçlarının yakınları cenaze aracına sığmazken bizim cenaze aracına, bizler çok rahat bir şekilde oturduk. Cenaze araçları defin yerlerine giderken bizim araç sanki protokol aracı gibi görünüyordu.

Defin olacağı yere geldik. Mezar açılmıştı. Her şey tamamdı. Son görevimiz cenazeyi, cenaze arabasından alıp naaşı mezara kadar götürmek kalmıştı.

Kafamı yan taraftaki defin olduğu yere çevirdim. Yan taraftaki defin işlemi 5 dakikada bitti. Tabuttan çıkarılan naaş birçok kişinin yardımı ile mezara indirildi. Dualar eşliğinde gömme işlemi yapıldı.

Kafamı döndürdüm arkadaşımın babası hâlâ cenaze arabasında duruyordu. Mezarı açan belediye çalışanları bizi görünce çok üzülmüş olacaklar ki hemen mezardan çıktılar ve tabutu taşımak için bize yardımcı oldular.

Ben, arkadaşım ve görevliler tabutu omuzlarımızla mezarın başına getirdik. Görevliler tabutun kapağını açtı. Hep beraber naaşı kaldırıp yavaşça mezara koyduk. Ben ve arkadaşım ve belediye görevlileri eşliğinde hocanın duasıyla arkadaşımın babasını yirmi dakikaya yakın bir sürede kürekle mezarı ancak örttük.

Arkadaşım kürekle toprağı babasının üzerine atarken göz yaşları attığı toprağa karışıyordu. Ne yalan söyleyeyim bu ortamda benimde gözlerim yaşardı, ben de ağlamaya başladım. Son yolculuğuna uğurlamış olduk.

Havaya baktım iyice soğudu. Etrafa baktım, mezarlığın çevresi ağaç dolu. Yazın o ağaçların gölgesine sığınan insanlar gördüm. Şimdi; hava soğuk, insanlar o gölge veren ağaçları unutmuş. Ağaçların altında kimsecikler yok. Tıpkı ebedi istirahatgahına yalnız gelen arkadaşımın babası gibi.

Bayramlar, sevgi ve hoşgörünün zirveye ulaştığı, kalplerin birbirine yakınlaştığı özel günlerdir. Bu müstesna zamanlarda, dargınlıklar unutulur, kırgınlıklar onarılır ve sevdiklerimizle bir araya gelmenin mutluluğu yaşanır.

Unutmayalım ki, maddi değerler asla manevi değerlerin yerini tutamaz. Kalpleri kırmak, telafisi zor yaralar açabilir. Bu nedenle, her anın kıymetini bilmeli ve sevdiklerimize karşı nazik ve hoşgörülü olmalıyız.

Mesafelerin kısaldığı bayramlar, sevdiklerimizle coşkuyu paylaşmak için eşsiz bir fırsattır. Birlikte vakit geçirmek, sohbet etmek, anılar biriktirmek; bu güzel duyguların tadını çıkarmayı ihmal etmeyelim.

Son pişmanlık fayda etmeden önce, sevdiklerimize değer vermeli ve onları mutlu etmeye çalışmalıyız. Unutmayalım ki, hayat kısa ve her an değerlidir.

 

Editör: Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Yazarın Diğer Yazılarını Okudunuz mu?

ZİRVEYE ULAŞMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

 

 

Etiketler:

mezar ölüm sonyolculuk

Yorumlar (3)

    • 12/04/2024

    Çok etkilendim, yakın bir zamanda yaşadıklarım gözümün önüne geldi, kaleminize sağlık

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 12/04/2024

    Kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz... Allah rahmet eylesin 😔

    • 12/04/2024

    Çok üzücü 😔 çoğaldıkça azalıyoruz ben gitmedim ama bir giden olmuştur diyenler o kadar çok ki oysa eskiler ne der "cenaze de düğün de insanla" allan rahmet eylesin tanımasam da fatiha gönderdim 🙏

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakan DİNÇAY

Fısıldayan Kalemler Editörü ve yazarıyım. 1965 yılında Malatya’da doğdum. Ankara’da ilk, orta ve lise öğrenimini tamamladım. Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümünü 1990 yılında bitirdim. Okulu bitirdikten sonra Türkiye İstatistik Kurumunda (TÜİK) 6 yıl çalıştım. Kuleli Askeri Lisesi’nde Bilgisayar alanında kısa dönem olarak askerlik yaptıktan sonra; bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalıştım. Aynı kurumda çalışırken ODTU Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde eğitim aldım. Gazi Üniversitesi İlkokul Öğretmenliği Bölümü’nde eğitim aldım. Kısa süreliğine Amerika Birleşik Devletleri’nde kaldım. Eşim Danimarka Kopenhag Üniversitesi’nde çalışmalar yaparken eşime yardım amacıyla Danimarka’da kaldım. Öğretim görevlisiyim. Spor yapmayı ve satranç oynamayı severim. Halen bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalışmaktayım; Doç Dr.Arzu ALTUNKAYA DİNÇAY ile evli ve Meryem Melisa adında bir kızım bulunmaktadır.