New York Kent Tarihi

New York Kent Tarihi

New York Kent Tarihi

‘Hayallerin şehri’ diye tanımlanan New York, Yeni Dünya Amerika’nın en doğusunda bulunan bir kenttir. Dünya kentlerinin tarihçelerine baktığımızda bu kentin geçmişinin çok eskilere dayanmadığı görülmektedir.

Göbeklitepe’nin 11.600, Halep’in 10 bin, Atina’nın 10 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu bilinirken New York’un yaşının henüz bin yıla ulaşmadığı görülmektedir.

Oldukça genç olan bu şehrin kent tarihi incelendiğinde, XV. asırdan önce bu coğrafyada bir kent olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Amerika gibi makro bir kıtada 5-10 bin yıllık geçmişe sahip yerleşmelerin olduğu bilinmektedir lakin New York için köklü bir geçmişten söz etmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Kent tarihinin XVI. asır sonlarında bölgeye yerleşen Amerikan yerlileriyle (Munsiler, Lenaplar, Nayaklar, Hakensekler vb.) başladığı görülmektedir. XVII. asır başlarında Hollandalı denizcilerinin bölgedeki keşif gezilerinin artmasıyla coğrafya önem kazanmıştır. 1621’de sömürge faaliyetleri için Doğu Hindistan Kumpanyası kurulmuştur.

Bugünkü New York toprakları, 1626’da Yeni Hollanda’nın merkezi olarak New Amsterdam ismini almıştır. 1664 yılına kadar bu isimle anılan topraklar, İngilizler’ in zaferiyle kralın kardeşi ve tahtın varisi York Dükü’nün şerefine New York adıyla vaftiz edilmiştir.

New York kenti nüvesinin Hollandalıların yaptığı Amsterdam Kalesi ve etrafındaki yerleşim ile inşa olduğu görülmektedir. Hollandalılar kente bir kanal yaparak, üzerine köprüler inşa etmişlerdir.

Kentin el değiştirmesi ile birlikte çehresinin ve kimliğinin de değiştiği görülmektedir. XVII. asrın sonlarına kadar bir Hollanda kentine benzerken 18. asırda bir İngiliz kentine evirildiği görünmektedir.

Bağımsızlık mücadelesinden sonra ise kent, yeni kurulan Amerika Birleşik Devletleri’nin ​1778 yılında iki yıl boyunca başkenti olmuştur. Devletin idari kenti Washington’a taşındıktan sonra da New York’un öneminin attığı ve büyüdüğü gözlenmektedir.

Önemli bir liman kenti olmasından mütevellit cazibe merkezi haline dönüşerek yıllar içerisinde nüfusunun hızla arttığını söylemek mümkündür. Öyle ki 1790 ve 1820 yılları arasında eyaletin nüfusu dörde katlanarak 340 binden 1,4 milyon civarına ulaşmıştır.

Nüfusun bu hızla artış göstermesi üzerine 1811 yılında “Komisyon Üyeleri” tarafından 200 yıllık bir nüfus projeksiyonu ile hazırlanan planda kentin gridal bir sisteme sahip olduğu görülmektedir.

Kentin güçlü bir liman olması, sermayesinin yıllar içinde artmasına ve finans merkezine dönüşmesine sebep olmuştur. Birleşik Devletler’ in borsasının New York’ta yer alması stresi artırırken kent, altyapı ve yapı stokunun eksikliğiyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadelenin bir örneği kentin kurulduğu yer olan Manhattan Adası’nda görülmektedir. Bu ada yeterli olmayınca çevre adalara kanallar ve köprülerle ulaşım sağlanarak, şehir büyük bir adalar topluluğuna dönüşmüştür.

Kıtanın bankası haline gelen New York, XX. asır başlarından itibaren yüklendiği bu tanımla beraber devasa bir büyüklüğe ulaşmıştır. Fakat bir asır boyunca devam eden bu büyüme bu kez yere paralel değildir. Üretilmeyen tek şeyin “toprak” olduğu kabulüyle kentin işlevini yerine getirmek için dikeyde büyümesi kaçınılmaz olmuştur.

Son dört asır içerisinde küçük bir Hollanda sömürge kentinden akıllarımıza gökdelenleriyle kazınan New York’a uzanan bu hızlı değişim dikkat çekmektedir.

1913 yılında inşası tamamlanan Woolworth Binası için erken dönem New York gökdelenlerinden ilki denilebilir. İkonik bir form olarak şehrin semalarında yükselen yapı tarihi özelliklere sahip bir dış cephenin içerisinde çelik bir kule olarak inşa edilmiştir. Modern yapım tekniklerinin yanında Fransa ve İngiltere’nin guildhall mimarisini çağrıştıran bir üsluba sahiptir. Yapımı tamamlandığında New York World onu “Yirminci yüzyılın Amerikan mimari şaheseri” olarak tanımlamıştır. Çağdaş yapım teknikleri ve malzeme bir yandan mimaride sınırları zorlama imkanı sunarken öte yandan da devam eden bir üslup arayışı olduğu söylenebilir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en ikonik mimari yapılardan biri de 1931’de yapımı tamamlanan Empire State binasıdır. Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri inşa edilene kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır. 1930 yılında inşa edilen Chrysler Binası Empire State inşa edilene kadar dünyanın en yüksek binası olmuştur.

Empire State Binası, Art Deco tarzına rağmen, görünüşte daha gösterişli Chrysler Binası’ndan önemli ölçüde daha sade bir görünüme sahiptir. Bununla birlikte, tamamen süssüz değildir: Girişin iki yanında yontulmuş bir çift beton kartal vardır ve kanatları andıran parlak alüminyum uzantılar, kulenin tepesine doğru sivrilir. Empire State Binası, dünyanın en yüksek binası olma statüsünü çoktan kaybetmiş olsa da 1931’de ortaya çıkardığı hayranlığı hiçbir zaman tam olarak kaybetmemiştir.

20. asrın başından itibaren dünyanın en yüksek yapılarına ev sahipliği eden bu kentin birçok kişi tarafından kabul edildiği ve sevildiği görülmektedir. Çok katmanlı şehirlerde yüksek yapılara tahammül edemeyenlerin bile Manhattan adasındaki bu baş döndürücü yüksekliğin cazibesine kendini kaptırdığı söylenebilir. Bu tutum farklılığının ve kabullenişin bir sebebi kadim şehirler tarihler üzerine inşa edilirken New York’un kendi tarihini inşa etmesi olabilir.

Michel de Certau (1984) New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin tepesine tırmanırken aklından geçenleri şöyle aktarmaktadır: ‘Yükselme, bizi kentin pençesinden kurtarır, sokaklardaki hayatın hummalı hareketinden çeker alır; bir an için de olsa insanı ele geçiren büyüleyici dünyayı gözlerimizin önüne serilen bir metne dönüştürür. Onu okumamızı mümkün kılar, bir tanrı gibi aşağılara bakan güneş Gözüne dönüştürür bizi. Böyle bir bakış açısından, şehir tarafından ele geçirilmek yerine hayal gücümüzde biz şehri ele geçiririz’.

Yükseklerden manzara izlemenin bir tatmin duygusu yarattığı deneyimlerden görülmektedir. Bu kentin yaşayanları hem grid sisteminin hem de dikey doğrultuda göğe doğru yükselen binalarının kendilerine has olduğunu ve kenti New York yaptığını düşünmektedirler.

‘Manhattenhenge’ denilen gün doğumunda ve batışında senede 4 defa güneşin tam olarak caddelerin ortasında görünmesi ve mükemmel perspektifler yaratması grid sistemin en sevilen özelliklerinden birisidir. Ayrıca kent sakinleri turistlerin bu sistemle yolları kolay bulabildiklerine inanmaktadırlar.

KAYNAKÇA
Harvey, D. (2015) Kent Deneyimi, Çev. Esin Soğancılar, Sel Yayıncılık, İstanbul
Beritan, S. (2014) Küresel Kentler Bağlamında Yaşam Kalitesi Göstergelerine
Kalitatif Bir Bakış: İstanbul- New York Karşılaştırması
Kasap, M. Bu Şehir Nasıl Kuruldu- New York
URL1: https://turkiyetasarimvakfi.org/tr/blog/109-bir-kent-tarihi-insa-etmek-new-york
URL2: https://archi101.com/sehir-planlama/new-york
URL3: https://www.biyografi.info/bilgi/new-york

Züleyha EKİCİ

Editör: Sonay BİLGİ ARABACI

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Diğer Yazıma Göz Atmak İster misiniz?

EDEBİYAT ŞEHRİ EDİNBURGH

Yorumlar (1)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 21/04/2024

    New York yoktan var edilen şehir... Kaleminize sağlık hocam

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Züleyha EKİCİ

1982 yılında İstanbul’da doğdu. Tarih alanında yüksek lisans öğrencisidir. Grafoloji ve imza analizi eğitimleri almıştır. Felsefenin Çocuk Hali ve Yaratıcı Yazarlık üzerine Serhan Kansu’dan eğitim almıştır. “Hayal-et Resimli Mecmua” dergisinde yazarlık geçmişi vardır. Onedio internet sitesinde ve Bilsemki dergisinde yazıları yayınlanmaktadır. Halen Lüleburgaz’da Akım Anadolu Lisesi’nde Coğrafya öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Edebi Eserleri: Değerli Eserler Antolojsi, Drama Yayınevi, Ankara, 2023