KALİTELİ ZAMAN
- Yazar: Elife AKGÜL
- 13 Temmuz 2025
- 35 kez okundu

KALİTELİ ZAMAN
Işık Hanım, okullar kapanır kapanmaz çocuklarının yanında aldı soluğu. Özlem haddinden fazlaydı. Oğlu denizden mikrop kapmış, hastanede tedavi altına alınmıştı. Neyse ki tedavisi başarılı geçti, taburcu oldular.
Kızı ile birlikte oğluna güzelce baktılar. Onlar için asıl tatil şimdi başlamıştı. Onlara güzel yemekler yaptı. Birlikte yürüyüşler, kısa gezintiler yaptılar. Oğlu, başarılı geçen lise yaşamından, arkadaşlık ilişkilerinden bahsetti.
Her şey yolunda görünüyordu. Kızı üniversite öğrencisiydi ve o da başarılı bir dönem geçirmişti. İlk birkaç gün çok güzel geçti.
Bir süre sonra hepsi kendi kabuğuna çekildi. Anne, bilgisayar başında bir proje hakkında rapor hazırlamaya başladı. Kızı, telefonunda sosyal medyada zaman geçiriyordu; oğlu da aynı şekilde. Bir arada olmanın pek bir anlamı yok gibiydi. Anne bu duruma müdahale etmeye karar verdi.
“Birlikte bir şeyler yapalım, güzel zaman geçirelim, bir araya gelmenin anlamı olsun.” dedi.
– Örneğin birlikte yemek hazırlayabiliriz.
Oğlu itiraz etti:
– Kendini neden bu kadar kasıyorsun? Hiç gerek yok. Ben zaten her işimi yapıyorum.
Kızı:
– Anne, zaten yurtta kalırken her işimi kendim yapıyordum, yorma kendini, dedi ve telefonda zaman geçirmeye devam etti.
Işık, çocuklarıyla eski zamanlardaki gibi bolca vakit geçirmek, onlara güzel yemekler yapmak, yaparken de sohbet etmek istiyordu. Anladı ki onların buna ihtiyacı yokmuş. Biraz hayal kırıklığına uğradı ama hemen toparlandı. Artık büyüdüler, kabul etmeliyim…
Bir anne için zor bir durumdu. Kaç yaşına gelirlerse gelsinler, insanlar anne gözünde hiç büyümezler.
Oğluna kendince nasihatler ederken hep zıt cevaplar aldı:
– Anne, ben zaten öğretmen bir anne babanın çocuğu olduğum için sizlerden belli bir terbiye aldım, kendi doğrularımla karakterimi oturttum. Müdahale etseydiniz bocalar, sizin istediğiniz kalıplarda kalırdım. Yorma kendini, ben böyle iyiyim, dedi ve son noktayı koydu.
Işık Hanım anladı ki istemeyince kimseye nasihat edilmeyecek, akıl verilmeyecekti. Kendi çocukluk dönemi farklıydı, şimdiki zaman çok farklı. Artık o çocuklarından bir şeyler öğreniyor, yeni davranış yöntemleri geliştiriyordu.
Sabahları yürüyüşe çıktıklarında, kızının kısacık şort giymesine söyleniyor, eşofman giymesini istiyordu. Kendisi de bir zamanlar gayet modern giyinirdi. Mutasavvıf bir hayat tarzını benimsedikten sonra bu durum ona kabul edilmez geliyordu. Uyarıları yine ters tepti. O kendince doğru bildiklerini söylemeye devam etti, diğerleri de…
Hayatın genel akışına uymayan bir sürü çarpıklık, gençler arasında hızla yayılıyor, normalleşiyordu. Yanlışa yanlış demek, her yetişkinin görevi diyerek doğru bildiğini söyledi. Duydukları karşısında sakin kalmaya, doğru sözcüklerle müdahale etmeye karar verdi. Anne baba ne kadar eğitimli, görgülü, bilgili olurlarsa olsunlar, karşıdaki anladığı kadarını anlar. Onlar üzerinde çevrenin, toplumun etkisi daha fazladır.
İster çekirdek aileyle, ister geniş aileyle, ister boşanmış anne babayla büyüsünler; ailenin etkisi bir yere kadar. Sonra herkes kendi davranış kalıbını oluşturuyor. Bir yere kadar ebeveynleri evlatlarına bir şeyler öğretir, bir yerden sonra evlatları onlara…
Işık Hanım bu yaz tatilinde bunu anladı. Onların ihtiyaçları olduğunda yanlarında olacaktı. Kaliteli zaman geçirmenin, kısa zamanda çok şey paylaşmak, güzel anılar biriktirmek olduğunu biliyordu. Bunu çocuklarıyla paylaşmak istemişti.
Oysa onlar bambaşka dünyalar kurmuştu kendilerine. Bir arada olmak, paylaşım olunca güzeldi. Her biri bir köşede, kendi dünyasında geçen zaman ne kadar kaliteli olabilir ki?
Gençler, maddi yönden ailelerine bağımlı ama manevi yönden bağımsızlar. Özgüven patlaması yaşanıyor. Öğrencilik dönemi bitip iş hayatına atılınca, yaşamın gerçekleriyle yüzleşiyorlar.
O çok beğendikleri fikirler, savundukları görüşler onları desteklemiyor. Yine büyüklerinin desteğine ihtiyaç duyuyorlar.
Işık Hanım bu yaz kendini sorguladı, yargıladı, sınırlarını belirledi. Kendi istek ve hayallerini ertelediğini fark etti. Yaşam tarzıyla, ideallerine ulaşma çabasıyla, gayretiyle, umuduyla çocuklarına örnek olmaya karar verdi. Çünkü çocukların nasihate değil, doğru örnekler görmeye ihtiyacı vardı.
Sordu kendi kendine: Birlikte çok zaman mı, az ama kaliteli zaman mı geçirmeli?
Işık şunu anladı: illa masa başında değil, yürüyüşte, birlikte film izledikten sonra, hayatın akışı içinde çocuğa ulaşmak daha etkiliydi.
Çocuğunun huzurlu, prensipli, manevi yönü yüksek ama kısıtlayıcı değil; içsel dengesi güçlü bir anneye ihtiyacı olduğunu fark etti. Önce hal dili, evet, ama çocuğunun da büyüdüğünü görmesi gerekiyordu, onu gözlemlemesi lazımdı.
Çocuğunun inandığı her şeyi sorgulaması çok olağan bir şeydi. Ancak “ya hep ya hiç” mantığından uzak durması gerektiğini, hayatın her alanında dengenin gerekliliğini ortaya koyması gereken sohbetler açması önemliydi. Doğru sorularla doğru cevapları alabilirdi ya da alamazdı, ama en azından denemiş olacaktı.
Evrensel insani ihtiyaçlar üzerinden yola çıkarak, kişisel insani ihtiyaçlara dair konuşmalar yapabiliyordu artık; yargılamadan, yargılanmadan…
Elife Akgül
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI