İhtiyaçların Yönlendirdiği Davranışlar ve Coğrafyanın Adaletsizliği: İklim ve Coğrafyanın İnsan Üzerindeki Etkileri

İhtiyaçların Yönlendirdiği Davranışlar ve Coğrafyanın Adaletsizliği: İklim ve Coğrafyanın İnsan Üzerindeki Etkileri

İhtiyaçların Yönlendirdiği Davranışlar ve Coğrafyanın Adaletsizliği: İklim ve Coğrafyanın İnsan Üzerindeki Etkileri

Genel olarak bir tez şeklinde yıllardır savunduğum ve ileri sürdüğüm önerme şudur: Her davranış bir ihtiyacın ürünü ve sonucudur. Başka bir anlatımla ifade edecek olursam; bir ihtiyaca tekabül etmeyen davranış olamaz. Daha açık ve basit anlatımla ihtiyaç dayatmadıkça insanlar herhangi bir davranışın içine giremezler. Mesela, acıkmadıkça yemek yemezler, susamadıkça su içmezler, uyku bastırmadıkça illa da uyuyacağım diyemezler vb.

Genel olarak bu tezimde ısrar ediyorum. Ancak son beş yılda değişik yerleşkelerde yaşamakta olan insan popülasyonu üzerindeki gözlemlerimden yaptığım mukayese ve değerlendirmelerden bu tezimi besleyerek muhkem hale getirmek gerektiğini düşünüyorum. İhtiyaç insanları davranışlara sevk ediyor, tamam da, ihtiyacın oluşumunda organizmamızın fizyolojisinden başka ve yanı sıra coğrafi bölgelerin ve iklimin rolünü nereye konumlandırmalıyız? Ya da soruyu şöyle somutlamalıyım: Farklı coğrafyalar farklı ihtiyaçları ön plana çıkarmaz mı?

Bu soruya verilecek olumlu bir cevabın genel olarak tezimde bir değişiklik yaratmayacağının bilincindeyim. Sonuçta farklı iklimler ve coğrafi koşullar o yöre insanının ihtiyaçlar hiyerarşisini değiştirebilir elbette. Ancak bu farklı ihtiyaç hiyerarşisi ‘davranışların ihtiyaca binaen olabileceği’ şeklindeki önermeme etkisi olmaz. Onu olumsuzlamaz ya da yadsımaya yol açmaz. Peki bu durumda neyi anlatmaya çalışıyorum? Anlatmak istediğim şey gezegenin tümünde ve tüm ülkelerde-toplumlarda farklı coğrafik şartların büyük bir adaletsizliğe baştan zemin olduğu gerçeğini ifade etmek ve bunu irdeleyerek ortaya koymaktır.

Son bir haftada masmavi denizi ile ılıman bir iklime sahip Ege kıyılarından sonra sonsuz bir bozkırı çağrıştıran, neredeyse bitki örtüsünün olmadığı İç Anadolu’yu gözlemleyerek ilerledim. Suyu, nemi ve sıcaklığı ile hemen girişte kendini hissettiren Çukurova coğrafyası ile kışları sert ve çok soğuk, yazları ise çok sıcak ve genelde kurak geçen Güneydoğuya yaptığım pek çok yolculuktan biriydi bu.

Yaptığım çıkarsamalar ışığında şu saptamaları rahatlıkla yapabilirim:

1. Farklı iklimlerde yaşayan insanların ihtiyaçlar sıralamasında önceliklerin değiştiği…
2. İklimin insan fizyolojisi ve psikolojisi üzerinde etkili olarak özgün coğrafik karakterlerin oluşumunda rol oynadığı…
3. Farklı coğrafyalarda olmakla popülasyonlar arasında iyi yaşam olanakları bakımından varoluşsal bir adaletsizlik olduğu…

Mesela bir liman kentinde doğma şansı olmuş biri ile doğduğu ve yaşamını sürdürmek zorunda olduğu ve hiç denizle buluşmadan ömrünü tamamlamak durumunda olan kişi bakımından ele aldığımızda yaşamda adaletten ve eşit şans ya da eşit fırsattan söz edemeyiz. Mizaç, karakter, renk, üslup vb. bakımından da bu iki kişi ya da kesimin farklı olması kaçınılmazdır. Mesela denize yakın yaşamakta olan biri için denize girmek ihtiyacı, ihtiyaç sıralamasında bir yere sahiptir. Ve insanlar mevsimsel yaşamını bu ihtiyacına göre planlar. Ancak iç tarafta, denize uzak coğrafyalarda yaşayan ve maddi imkânları gelişkin olmayan kesimler için denize dair bir ihtiyaç duyumu oluşamaz.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak konunun anlaşılması bakımından bu tek örnek yeterlidir. Coğrafya deyip geçmemeliyiz. Yaşamımızı güzelleştirmede ya da kurak ve çorak kılmada coğrafya ve iklim çok önemli rol oynar. İklim koşulları, insanların yaşam tarzlarını, sosyal ilişkilerini ve hatta kültürel değerlerini şekillendirir. Farklı bölgelerdeki iklim çeşitliliği, bireylerin günlük rutinlerinden uzun vadeli yaşam planlarına kadar birçok alanda belirleyici olur. Bu nedenle, coğrafyanın yaşam üzerindeki etkisini küçümsemek büyük bir hata olur. Coğrafya, hem fizyolojik ihtiyaçlarımızı hem de psikolojik ve sosyal gereksinimlerimizi doğrudan etkileyen bir faktördür ve bu da yaşam kalitemizi belirler.

Doğan Karaağaç
17 Haziran 2024

Editör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?
EKONOMİK BÜYÜME YAŞAMI TEHDİT EDİYOR

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Doğan KARAAĞAÇ

1963 yılında Diyarbakır'a bağlı Çermik İlçesinin Ekrek (Köksal) köyünde çiftçi bir ailenin onuncu çocuğu olarak yaşama gözlerini açtı. İlk ve ortaokulu Çermik'te, sağlık kolejini Van'da okudu. Toplumcu- gerçekçi çizgide yazan yazarın; O Dağ Yürekli (2011 yılında) Sewat (2012 yılında) adlı şiir kitapları yayınlandı. Cendere adlı ilk romanı Ağustos 2020'de Cendere 2 adlı romanı 2021'de Alan yayıncılıktan çıktı. Cendere 3 adlı roman yazımını sürdüren yazarın Nisan 2023'te sağlıklı topluma giden yolu ve yeni bir yaşam modelinin önerisini ve insan doğasına dair yeni tezlerini de içeren İNSAN DOĞASI VE BÜYÜK ÜTOPYA adlı kitabı Alan yayıncılık tarafından yayınlandı. İNSAN DOĞASI VE KAOSTAN ÇIKIŞ adlı yeni bir çalışmayı sürdüren yazar, DİLSİZ DÜNYA adlı bu çalışması ile insanlık ailesinde doğru bir hayvan sevgisini yaratmayı amaçlamış ve doğru yaklaşımı tanımlamaya çalışmıştır. Türkiye PEN üyesi olan yazar iki çocuk babasıdır.