Hayatıma Atılan Çöp Poşeti

Hayatıma Atılan Çöp Poşeti

Hayatıma Atılan Çöp Poşeti

Ankara’da görev yaptığım yıllardan bir gündü. Saat 06:33, gün daha yeni ağarıyordu. Nöbetten yeni çıkmış, elimde kahve fincanımla pencereden dışarıyı izliyordum. Karşı daireye birilerinin taşındığını duymuştum ama henüz tanışmamıştık.

Dışarıyı seyrederken karşı dairenin balkonundan büyükçe siyah bir çöp poşeti atıldı aşağıya, tam da çöp konteynerinin önüne. Poşet düşerken içime bir acı çöktü sebebini anlayamadığım. Çöp atılırken insan acı çeker miydi? Fincanı bırakıp kalbimi tuttum, çok acıyordu. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum.

Yatağıma gidebilecek kadar bile gücüm yoktu, oracıkta uyuyakalmışım. Saat 9:00’a doğru sıçrayarak uyandım. Rüyamda, uzun siyah saçlı genç bir kız, “Bana yardım etmen lazım, sana çok yakınım, kurtar beni,” diyordu. Ter içinde kalmıştım. Ben rüya görmezdim ki, görsem de hatırlamazdım. Bu neydi şimdi?

Biraz hava alsam iyi olacaktı, belki biraz yürümek iyi gelirdi. Eşofmanlarımı giydim, kendimi dışarıya attım. O da neydi, binanın önündeki büyük çöp poşeti belirli belirsiz hareket ediyordu. Birden şimşekler çaktı beynimde; bu, o adamın attığı çöp değil miydi? Sahi, sabahın o saatinde bu kadar büyük ne çöpüydü bu? İçinde kedi, köpek olmasın? Poşete yaklaşmak istesem de yalnız açamazdım, hayır hayır yapamazdım. Hemen kapıcı dairesine koşup Mehmet Amca’yı çağırarak durumu izah ettim. Birlikte poşeti açmaya başladık ki, o da neydi, beyaz gelinliği kana bürünmüş gencecik bir kız. Darp edilmiş, sonra da vurulmuş.

Derhal çalıştığım hastaneye kaldırdık. Uzun ve zorlu bir ameliyattan sonra odasına alındı. Üç gün sonra gözlerini açtı. Gözlerine bakınca fark ettim, Aman Tanrım, rüyamdaki o kızdı; benden yardım isteyen o kızdı. Şimdi anlıyordum, neden poşet atılırken kalbimin o kadar acıdığını, neden o saatte sıçrayarak uyandığımı ve apar topar dışarıya çıktığımı. Hastaneye getirdiğimizde hayatta kalması için son dakikalarıydı. Demek yaşamayı seçmiş ve benden yardım istemişti.

Kendine gelince tanıştık, Dilan’mış adı. Daha 17’sinde ufak tefek bir kız çocuğu. Doğu köylerinden birinden gelin gelmiş buraya ve çöp poşetiyle pencereden atıldığı gece, evlendirildiğinin ilk gecesiymiş. Evlendirildiği adam, psikolojik tedavi görse de ailesi tarafından damatlığa uygun bulunmuş. O gece krize giren kocası, Dilan’ı önce darp etmiş, sonra da yaralayarak çöp poşetiyle çöp konteynerinin önüne atmıştı. Daha sonra da ortadan kaybolmuştu.

Ve bugün o olayın birinci yıldönümü. Aynı pencere kenarında, aynı şekilde gittim yine o ana. Bir yılda ne mi değişti?

Dilan ailesinin yanına ve memleketine dönmek istemedi. Ben de “Benim kızım olur musun?” dedim.
“Olurum abla,” dedi. Yalnız bir kadındım, o da hayatta yalnız kalmış bir kızcağızdı; birbirimize yoldaş olduk. Çabuk toparlandı Dilan ruhen ve bedenen, hayata sımsıkı sarıldı. Açıköğretim Fakültesi’nden yarım kalan eğitimine devam ediyor ve çalışmaya başladı, artık sağlıklı genç bir kız o.

Arkamdan gelen sesle döndüm bu zamana.
“Abla, bu saatte ne yapıyorsun burada? Saat daha 06:33.”
Göz göze geldik, ikimizin de aynı yerde olduğu belliydi.
“Asıl sen niye bu saatte ayaktasın? Saat daha 06:33.”

Leyla Bacaksız

Editör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazı bütünüyle yazarına aittir.

Yorumlar (1)

    • 15/06/2024

    İçim yandı...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leyla BACAKSIZ

03.08.1989 yılında Mersin’de dünyaya geldim. Yaklaşık 18 yıldır Antalya’nın Manavgat ilçesinde yaşamaktayım. Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Bir kurumun muhasebe bölümünde çalışmaktayım. Okumak ve yazmak hayatımın en önemli iki parçası. Belli başlı bazı spiritüel alanlarla da ilgilenmekteyim. Okuma ve yazmanın verdiği bilgi ile ve spiritüel alanın verdiği ışık ile toplumun yolunu aydınlatmayı hedeflemekteyim.