ASRIN FELAKETİNİN YILDÖNÜMÜ
- Yazar: Rabiya Sevil YÖRÜKOĞLU
- 6 Şubat 2024
- 257 kez okundu
YÜZYILIN BİTMEYEN GÖZYAŞLARI SÖZÜN BİTTİĞİ YER…
‘’Depremden iki saat önce ablamı Adıyaman’a getirdim. Hatay’daydı. Benimle gelsin diye ısrar ettim. Son otobüsün son koltuğunda iki kişi oturarak Adıyaman ‘a gittik. Üç saat sonra toz buz olmuş binadan ben çıktım o da çıktı. Ayrı ayrı ambulanslarla hastanelere götürüldük.
Sonrası meçhul. Bir daha haber alamadım. Günlerce hastanedeki insanlara yalvardım yakardım. Herkes telaş içinde koşturuyor. Kimsenin kimseye vereceği cevap yok.
Taburcu olunca kendi imkanlarımla onu aramaya başladım. Mezarlıkları dolaştım. O kadar çok mezar var ki sağ kalanlar daha az. Mezar başlarına numara verilmiş. Künyeler orada yeni açılan defterlerde. Bazı mezarların künyesi bile yok. Hava buz ayaz…
Ama kardeşimi bulmalıyım. Bir kardeşim var onu da kimsesiz gibi toprağa bırakmamalıyım. Dualarla tertemiz toprağa bırakmalıyım. Bir gün önce gittiğim mezarlığı tanıyamıyorum. Saatte yüzlerce insan toprağa veriliyor. Allah’ım mahşer bu. Acımı yaşayamıyorum. Sadece ve sadece onu bulmalıyım…
Tek tek mezarlık görevlilerine tarif ediyorum. Bana kafayı yemişim gibi bakıyorlar. Varsın baksınlar.
Umudumu kesiyorum. Yaradan’a ellerimi açıyorum; “Rabbim ne olur kardeşim olsun. Bitsin artık ölümün de hayırlısı olsun” diyorum. Sonunda mezarlık çalışanlarından Adıyaman’da DNA alınmadan gömülmüş bir mezar olduğunu öğreniyorum.
Annemi ve ablamı arıyorum. “Hissediyorum, ne olur gelin” diyorum. Annemle ablamla savcıya gidiyoruz.
Savcı olmaz öyle şey diyor. Her gömülenin künyesi muhakkak alınıyor. Ya da DNA’sı. Annem yalvarıyor;” Mezarlık çalışanlarından öğrendik ne olur? Bize izin verin kimsesiz mezara bir bakalım?”
Hiç değilse evladımıza son görevimizi yapalım. Savcı annemin gözyaşlarına bakıp ” evlat acısı” diyor. Mezarı açtırıyor. Sonrası…
Ayşegül orada. Hastane çarşafına sarılmış bir şekilde yatıyor. Sanki toprağın bağrında öylece uyuyor.
Bu yazıyı okuyunca günlerce aylarca içim yandı. Bu acı nasıl tarif edilir ki?…
Asrın Felaketi
Asrın felaketi dedik. İçimiz yandı. Günlerce kendimize gelemedik. On binlerce can hayatını fiilen kaybetti. Geride kalanları da bence hayatlarını kaybetti. Hayat kaybetmek ölmek değil ki sadece…
Yaşadıkları evini, giydiği terliğini, hep oturduğu koltuğunu, sandalyesini, pilav tenceresini, kahve fincanını, çay bardağını; kapısını açtığı buram buram ailesi kokan yuvasını, dostunu, öğretmenini, arkadaşını, kaybettiler. Marketlerini, pazarlarını, kaybettiler. Bakışların canlılığını, hayata olan bakış açılarını kaybettiler.
Onlar bembeyaz bir gecede yarın ne yapacaklarının hayalini kurarak uyudular. Simsiyah geceye uyandılar. Geçmişleri yerle bir oldu. Bedenleri ayakta, ruhları yerle bir. Bir yerlere sığındılar. Yaşama yeniden tutunmaya çalışıyorlar.
Hayat kaybetmek sadece ölmek değilmiş. Yaşarken öğrendiler ama yine de şükrettiler yaşadıkları için.
Bir yıl önce bugün; binlerce kişi evlerinde acısıyla tatlısıyla son gecelerini geçirdiler. Ama son geceleri olduğunu bilmeden…
ASRIN FELAKETİ
Bu nasıl afat? On şehirde sustu canlarımız
Asrın felaketinde bize yardım et ya Rab!
Yer yarıldı gök kapandı dondu kanlarımız,
Asrın felaketinde bize yardım et ya Rab!
Deprem sarsıntısı uzun, düşen yerde kalmaz
Mahsunun hakkı sorulur, divana hak durmaz
Her dem güçlüdür milletim, zorluklardan yılmaz
Asrın felaketinde bize yardım et ya Rab!
Devletim Hatay’ın yaralarını saracak,
Gaziantep’im tarihe yeni kapı açacak,
Kahramanmaraş’ım küllerinden doğacak,
Asrın felaketinde bize yardım et ya Rab!
Zühre’m der, gece karanlık gündüz dıraz hüzün
Diyarbakır’ım Adıyaman’ım canım özüm
İnsanlar biçare yardım edelim son sözüm
Asrın felaketinde bize yardım et ya Rab!
Önceki çalışmalarımı da inceleyebilirsiniz:
Editör : Mesude Bozkurt
Hocam canı gönülden kutluyorum. Hissederek yazılmış her yazıda yine o günlere gidiyorum, bu yazı da onlardan biri oldu. Kaleminize sağlık.
Öyle içli yazılmış ki okurken insanın yüreği cız ediyor. Kaleminize sağlık.
Bu acının tarifi yok 😔😔😔 Tedbiri var ...