Bir Göçmen Kuşun Kanat Çırpışı
- Yazar: Oğuz KARABULUT
- 24 Temmuz 2025
- 3 kez okundu

Babalar Günü: Bir Göçmen Kuşun Kanat Çırpışı;
15 Haziran 2025, bir Babalar Günü daha…
Gökyüzü tıpkı bir babanın samimiyetindeki yazın sıcaklığıyla sarıyor Dünyamızı ama bir yandan da tıpkı kışın dondurucu ayazında saklı karanlığın soğukluğu gibi, içimizde bir özlem büyüyor.
Babanın sevgisi, sessiz bir nehir gibi akar.
Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’inde, geçmişin gölgeleriyle konuşan karakterler gibi,
baba sevgisi de çoğu zaman söylenmemiş sözlerde saklıdır.
Babalar, sevgilerini kelimelere nadiren döker; onların aşkı, alın terinde, bir çocuğun düşmemesi için uzanan kolda, gece yarısı uykusuz bekleyişlerde gizlidir.
“Babanın gölgesi, evladının etrafında bir ömür boyu uzanır.”
Bu sevginin hem bir sığınak hem bir rehber olduğunu anlatır.
Baba, bir bahçeyi hem yeşerten hem kucaklayan bir güneş gibidir.
“Bir baba, çocuğunun yüreğinde bir odadır ki orada her zaman bir ışık yanar.”
Bu ışık sessizce bir ömür boyu yol gösterir.
“Babalık bir sanattır bir heykeltıraşın sabrıyla, bir şairin duyarlılığıyla işlenir.”
Babanın emeği bir maden ocağında kömür tozuyla kararmış ellerde, bir tarlada güneşle kavrulmuş alınlarda, bazen bir ofiste sabahlanan gecelerde saklıdır. Onlar, çocuklarının hayallerini omuzlarında yükseltir hem karanlığı hem aydınlığı taşır. Baba, bir destan yazarıdır; ama bu destan, çoğu zaman sessizce yazılır, sadece yüreklerde okunur.
Baba-çocuk ilişkisi, bir nehrin iki yakası gibidir. Bir yanda sevgi, bir yanda öğreti; bir yanda güven, bir yanda sınanma. Karamazov Kardeşler ’inde, Fyodor Pavlovich’in gölgesinde büyüyen çocukların isyanı, babalığın eksikliğini anlatır. Bu isyan, babanın hem bir sığınak hem bir ayna olduğunu fısıldar; çünkü baba, çocuğun hem ilk ilhamı hem de en derin sorgusudur.
Ve bazen Baba bir pusuladır; yönünü kaybettiğinde izleriyle bulduğun bir Kuzey Yıldızı.
Babaya duyulan hasret, kalbin en kuytu köşelerinde saklı bir ağıttır.
Bir babanın gülüşü, bir öğüdü, bir bakışı, zamanla bir fotoğraf karesine hapsolur.
Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemi adlı şiirinde dediği gibi,
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.”
Babayla anılar, bu geminin bıraktığı iz gibi hüzünlü ama bir o kadar canlıdır.
Cemal Süreya, bu özlemi dizelerine şöyle döker:
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.”
Bu dizeler, babasızlığın yürekte açtığı boşluğu, bir sonsuz boşluğa düşüşü anlatır.
“Baba, bir çocuğun ilk kahramanı, son hüznüdür.”
Babasızlık, o kahramanın kayboluşuyla başlar; ama hasret o kahramanı ruhunda sonsuza dek yeniden canlandırır.
“Baba, evin direğidir; sessiz bir çınar gibi kökleriyle aileyi sabitler, dallarıyla geleceği kucaklar.”
Aile alın teriyle yoğrulmuş bir bahçedir. O bahçede sevgi çiçek açar, güven kökleşir, saygı dallanır.
Ama bu bahçe babanın emeğiyle annenin şefkatiyle yeşerir. Anne, o bahçenin toprağıdır; baba gökyüzüne uzanan dallarıyla, anne kökleriyle hayat verir.
“Ebeveynlerin çocuklarına bakışı, aklın ve kalbin birleştiği bir sanattır.”
Aile, insanın erdemlerini yeşerttiği ilk topraktır, anne ve baba bu toprağın meyvelerinin çiftçisi, geleceklerinin mimarlarıdır.
Baba, o bahçenin hem bahçıvanı hem koruyucusudur,
Fırtınalarda gövdesini siper eder, kuraklıkta suyu taşır.
Babalar Günü, bir kutlamadan öte bir muhasebedir onunla geçirdiğimiz anları, söylenmemiş sözleri, kaçırılmış fırsatları düşünme vakti.
Tıpkı Proust’un Kayıp Zamanın İzinde ’sinde, bir madlen kurabiyesinin kokusuyla canlanan anılar gibi, onun kokusu, sesi, bir dokunuşu zamanın tozlu raflarında saklıdır.
Onları hatırlamak o raflara yeniden bakmaktır ve bazen o raflar asla tozlanmaz.
Baba, bir göçmen kuş gibi kanatlarında sevgi taşır, uzaklara uçar ama her zaman yuvasında durur.
Babalar Günü’nde, o kuşun kanat çırpışlarını duyalım ister yanımızda olsun ister gökyüzünde bir yıldız.
Bu arada benim de babam vefat etti.
O yüzden bu özlem benim de içimde karanlık bir bahçenin rüzgârı gibi usulca eser.
Bu yazıyı yazmak, onun gölgesinde, yüreğimde kapanmayan bir defteri yeniden açmak demek; her kelime ondan bir anı, her satır ona duyduğum sevginin zamansızlığıdır.
“Bir babanın kaybı, ruhun en sessiz odalarında yankılanır.”
”Bazen sevgi, kalbin sessizce hatırladığı bir şarkıdır.”
Ve baba sonsuza dek bir sevgi, bir özlem, bir destandır.
Oğuz KARABULUT
Bu yazının bütünü yazarına aittir