Bursa’da Görülmesi Gereken Arkeopark

Bursa’da Görülmesi Gereken Arkeopark

BURSA ARKEOPARK AİLECEK KEŞFEDİLECEK YEPYENİ BİR GEZİ ALANI

Dünyada yeni yeni ilgi çeken arkeopark fikri; arkeolojik bir alanda sadece kazı alanını, tarihini değil aynı zamanda kazı alanının bulunduğu zaman diliminden bugüne kadar kullanılan yaşam alanlarının prototipini oluşturarak, gelen ziyaretçilere o yerin yüzyıllar önce bulunduğu konumu, yaşam alanlarını aynı zamanda kullanılan araç ve gereçleri modelleyerek bire bir zamanda yolculuk yaptırma fikridir.

Girişin ücretsiz olduğu bu yaşam alanı Avrupa’nın en büyük tarih öncesi parkı olarak değerlendirilmektedir. Aktopraklık Höyük’te günümüzden 8.500 yıl öncesine kadar bulunan canlandırmaların yanı sıra buluntuları da rahatlıkla inceleyebilirsiniz. Arkeopark İstanbul Üniversitesi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi iş birliği ile hayata geçirilmiştir.

Akçalar Sanayi bölgesinde bulunan park Nilüfer ilçesine bağlı olsa da şehrin biraz dışında metroyla ulaşım yok, Hasanağa tarafına giden otobüs ve minibüslerle gidilebilir.

Girişte otoparkın hemen yanında sizi tüm gezi alanını kaplayan kazı alanları, yaşam alanları, hangi kazıların hangi döneme ait ve buluntuların nerede bulunduğu ile görsellerin bulunduğu kılavuz bir oda var. Bu odada buluntuları yakından incelemek çocukların ilgisini çeksede, kazı alanları ve höyüğün tarihi hatta burada yaşayan insanlarla ilgili edinilen bilgilerin bulunduğu bir tanıtım broşürü olmaması beni üzdü. Gelen insanların anı maksatlı dünyanın her yerinde bulunan kültür varlıkları gibi hediyelik eşya bölümünün olmaması da ilginçti.

Arkeolojiye ilgili biri olarak benim burada en çok ilgimi Aktopraklık Höyük çekti. Kazıların devam ettiği söylense de ben kazı alanında etrafındaki ipler dışında herhangi bir koruma ya da çalışan görmedim. Dairesel biçimde sıralanan evlerin alt kısmı taş, üst kısmı kerpiç gibi görünüyordu. Evlerin içinde ocak yeri belirgindi. Evin içinde tabanına oyulmuş mezar çukurları bana Çatalhöyük’ü hatırlattı. Ayrıca kazı alanında bulunan iskeletlerin cenin pozisyonu şeklinde görülmesi, Anadolu’da genel anlamda ata ve ruh kavramlarını sorgulamanızı sağlıyor. Sekiz kat yerleşim alanı söylenen höyüğün her katını daha net görebilmeyi isterdim.

Müzede ilgi çekici üç alan var. Çocukların hoşuna giden Neolitik döneme ait yerleşimlerin canlandırmasıydı. Saz çatılar, çamurla dikilmiş küçücük evler biraz çocuklar için ilgi çekici gelse de dışarda bulunan büyük çukuru, evlerin içindeki direk sistemini, hayvanların derilerinin neden asıldığını, yerleşik hayatta kullandıkları taş ve ağaçtan yapılma eşyaların nerelerde kullanıldığını anlatmak oldukça keyifliydi. İsterdim ki bu konuda bilgili bir görevli burada bulunsun gelen ziyaretçilere buradaki yaşam ile ilgili daha geniş bilgi versin. Canlandırma da olsa o kadar atıl gözükmesi yapılan emeğe değer verilmediğini hissettirdi.

İkinci alan ise Kalkolitik dönem yerleşim katmanlarını gösteren bir bölümdü. Burada yapının, kullanılan eşyaların çocukların deyimiyle “level” atladığını gören çocuklar, zamanın akışını ve insanın zekasını daha net bir şekilde gözlemleyebiliyorlar. Erkek çocukları daha çok av aletlerinin bugün oynadıkları savaş oyunlarındaki aletlere benzediğini söyleseler de şahsen bazı tarım aletlerinin çocukluğumda köyümde kullanıldığını hatırlamak aslında zamanın ne kadar hızlı aksa da bir o kadar da Anadolu’da teknolojinin durağanlığını düşündürdü.

Bana en nostaljik gelen üçüncü alan ise Kızılelma köyünden sökülerek getirilen yeniden inşa edilen yapıların oluşturduğu geleneksel köydü. Köy evleri, köy kahvesi, değirmen, ahır, odunluk, çeşme, ambar, demirci atölyesi ve pekmezlik gibi alanlar çok hoşuma gitti. Evlerin bahçesinde, avlusunda, balkonunda oturup, etrafı seyre dalarak çocukluk anılarınıza dönebilir, kahvenizi yudumlayarak zeytin ağaçlarının kokusunu içinize çekebilirsiniz.

Avrupa’nın en büyük arkeopark alanı olarak düşünüldüğünde ailecek farklı bir deneyim yaşamak, şehrin içinde doğayla olmak isterseniz, aktivite olarak uzun bir doğa yürüyüşü düşünüyorsanız mutlaka gelin derim. Hatta demir bir kuleye tırmanıp tüm alanı, Uluabat gölü’nü hatta Bursa manzaralarını izleyebilirsiniz. Zeytin, meşe, incir ağaçları içerisinde şırıl şırıl akan derelerden geçerek tavşanları, tavukları besleyebilirsiniz. Henüz turizm açısından tam olarak işlevsel olmasa da yanınıza çayınızı, kahvenizi, birkaç atıştırmalığınızı alıp çocuklarınızla bir tarih ve tarih öncesi yolculuğu yapabilirsiniz.

Yepyeni tarihi mekanların keşfedilmesi ve insanlığın geçmişine ışık tutması amacıyla…

Sevgilerimle,

Yıldız Tek Gamlı

15/11/2024

https://www.bursa.bel.tr/panorama/sanalmuze/arkeopark/index.html

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Çocukluğumun Gizli Dostu: Kara

İnstagram

 

 

Yorumlar (5)

  1. Deniz
    • 19/11/2024

    Bayıldım Yıldız Hanım kaleminiz akıyor resmen

    • 19/11/2024

    Kaleminize sağlık yıldız hanım

  2. Elif
    • 18/11/2024

    Kaleminize sağlık, detaylı incelikler ile anlatılmış ❤️ merak uyandırdı 🙏

    • 18/11/2024

    Hocam kaleminize sağlık. Çok ilgimi çekti. Bursa'ya bir ziyaret görünüyor.

  3. Yıldız Tek Gamlı
    • 18/11/2024

    Okuyan herkese teşekkür ederim ❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.