Gerçeğe Uyanış

Gerçeğe Uyanış

Gerçeğe Uyanış

Evimiz neden bu kadar kalabalıktı? Memleketten akrabalar mı gelmiş? Aaa, bütün komşular da burada. Neyin kalabalığıydı bu? Bu sesler de neydi? Kur’an, evet, Kur’an okunuyordu, iyi ama neden? Neler oluyordu böyle?

Sehpanın üzerindeki çay bardağı benim değil miydi? Oldum olası severim çay bardağında Türk kahvesi içmeyi. Bana hep farklı bir atmosferde hissettirir. Demek ki benden başka seven de varmış, zira ben dün içmiştim kahvemi. Bu bardak her kiminse yarım kalmış.

Annemin başında çeyizinden kalma siyah mevlit örtüsü var. Hep önemli merasimlerde kullanırdı bu örtüyü; o sebepten ötürü nerede görsem tanırım. Demek ki bugün evimizde olan merasim de önemli bir merasimdi. Peki ama annem neden ağlıyordu? Bir gecede çökmüş neredeyse kadıncağız. Bir dakika ya, ben bir gecede olduğunu nereden biliyorum? Bugün evimizde ne çok soru vardı. Garip şeyler oluyordu, her neyse.

Hoca Hanım dua kısmına geçiyor. Hah, sanırım şimdi anlarız neler olduğunu.
“Bugün burada, dün aramızdan ayrılan ve ebedi âleme intikal eden kızımız Dilara Aksoy için toplanmış bulunmaktayız. Sen merhamet eyle Yarabbi.”

Ne diyordu bu kadın böyle? İyi de benim adımı söylüyor, ben buradayım, görmüyor mu? Neden kimseden ses yok? Hadi o görmüyor, belli ki beni tanımıyor. Ya akrabalar, komşular? Yine ses yok. Peki ya annem? Annem nasıl görmez beni? Kısa bir sessizlikten sonra beynimde çakan bir şimşek. Yoksa… Annemin başındaki özel merasimlerde taktığı o mevlitlik örtü… Yoksa o özel merasim…

Yo, yo, yo, hayır, alakası yok. Bütün bunların benimle hiç alakası yok. Anne, anne… Buradayım ben! Neler oluyor evimizde böyle? Bu insanlar neden bizim evimizde? Hoca Hanım tekrar ediyor:
“Sen Dilara kızımıza kabirde merhamet eyle Yarabbi.”

Bir süre sadece etrafı izledim; zaten başka da yapacak bir şey yoktu. Kimse beni görmüyordu. Evet, evet, kimse görmüyordu. Yoksa…

Annemin elindeki, geçen yaz Bodrum’da çektirdiğim fotoğrafı görünce artık anladım, belki de ikna oldum. Sanırım ölmüştüm ve bu kadar insan benim cenaze törenim için toplanmıştı. Peki insan öldüğünü anlamıyor muydu? İnsan ruhuna öldüğü bildirilmiyor muydu? Sahi, insan öldüğünü nasıl anlıyordu?

Uzun uzun izledim kendi cenaze törenimi. Canım annem, demek ondan bir gecede yaşlanmış. Sessizce annemin yanına gittim; neden sessiz gidiyorsam, ölüyüm ben, kimse beni görmüyor ki. Anneme sarıldım, yanağından öptüm ve son kez kendi evimizde kokusunu içime çektim. Annem, “Tıpkı Dilaram kokuyor her yer,” dedi. Evet, annem, çünkü hâlâ evimizdeyim. Artık öldüğüme ikna olduğuma göre yeni evime gidebilirim. Hoşça kal annem, her zaman seninleyim elbet, ancak başka bir dünyada görüşmek üzere.

Leyla Bacaksız

Editör/Redaktör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/bir-iyilik-yap-dunyaya/

Fısıldayan kalemler

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leyla BACAKSIZ

03.08.1989 yılında Mersin’de dünyaya geldim. Yaklaşık 18 yıldır Antalya’nın Manavgat ilçesinde yaşamaktayım. Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Bir kurumun muhasebe bölümünde çalışmaktayım. Okumak ve yazmak hayatımın en önemli iki parçası. Belli başlı bazı spiritüel alanlarla da ilgilenmekteyim. Okuma ve yazmanın verdiği bilgi ile ve spiritüel alanın verdiği ışık ile toplumun yolunu aydınlatmayı hedeflemekteyim.