12 Eylül Öncesi

12 Eylül Öncesi

12 Eylül Öncesi

1976/77 döneminde lise son sınıfta girdiğim üniversite sınavlarında 389 puan alarak Samsun Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümüne ön kayıtla başvurdum. Kazananlar arasında gündüz ve gece okuyacak olanlar vardı.

Gündüz okuyacak öğrenciler birinci gruptaydı, gece okuyanlar ise gündüz çalışıp gece derslere girenlerdi. Ben gündüzcüler arasında yedinci, akşam okuyanlar arasında ise üçüncü sırada yer aldım ve okula kaydım yapıldı.

Sınav Günü Macerası

Sınav günü tam bir macera yaşadık. Son bir saatte sınavı haberlerden duyup hatırladım ve hemen iş yerimden izin alıp Samsun’daki Konak Sineması’nın biraz ilerisinde bulunan iş yerimden çıktım. Evraklarımı almak için eve gittik.

Durağa vardığımızda otobüs çoktan hareket etmişti. Zamanımız daralmıştı ve hemen bir taksiye bindik. Taksiyi tam Kılıç Dede Camii önünde yakaladık fakat ne bizde ne de taksicide bozuk para vardı. Bu yüzden babamla taksici arasında bir tartışma çıktı.

Araya girip “Lütfen baba, sınava girmem lazım” dedim. Tekrar taksiye binip okulun kapısına vardık. Ancak kapıdaki görevli sınavın başladığını ve beni alamayacağını söyledi. “Taksi ile geldim” dediğimde, bana “Üst kata çık, başlamamışsa gir” dedi.

Bu, hayatımın kader noktalarından biriydi çünkü sınav başlamamıştı ve arkadaşlarım beni bekliyordu. Saat tam onda sınava girdim ve sonuç oldukça iyiydi. Yazılı sınavdan çok yüksek puan aldım. Sözlü mülakattan da geçtim ve sağlık raporum da temiz çıkınca, okula kaydımı yine çalıştığım işten kazandığım parayla yaptım.

Zorlu Kayıt Süreci

Babam, kayıta ödenen iki yüz lirayı çok bulmuş ve oldukça söylenmişti. O sırada, bir başka veli babama “200 değil, 5000 bile verirdim, benim kızım kazanamadı” dedi.

Babam tek maaşlı bir öğretmendi ve zaten bankacı olmamı istiyordu, okumama sıcak bakmıyordu. Çünkü gücümüzün yetmeyeceğini düşünüyordu. Neyse ki devlet bize kredi verdi ve sonunda o kredilerimizi sildiler.

İlk Kavga ve Okula Başlangıç

O günlerde ilk kavgamı verdim; okumak için ısrar ettim ve sonunda okula başladım. Zevkle gidip geliyordum. Okulda çok zengin ailelerin kızları olduğu gibi, memur, esnaf ve her kesimden öğrenci vardı. İlk iki sene sınıfımızda pek sorun çıkmadı.

Özellikle akşam derslerine sadece kız öğrenciler katılıyordu. İlk günlerde kimse kimseyi tanımadığı için okulda belirgin bir ayrım yoktu. Ancak zamanla sınıflarda kavgalar, yaralanmalar olmaya başladı.

Hiç unutmam, bir kompozisyon sınavı sırasında bazı öğrenciler salonun biraz ilerideki okulun camlarını kırmakla meşguldü. Bacaklarımın korkudan titrediğini hâlâ hatırlarım. İlk iki sene bizim sınıf örnekti tüm okula. Yan sınıfta sandalyeler havada uçuşurken, biz şarkı söyleyip dans ediyorduk. Müdür, yan sınıfta öğrencilere kızarak “Yandaki sınıfı örnek alın” demişti.

Olayların Tırmanışı

Üçüncü sınıfa geldiğimizde olaylar iyice ayyuka çıktı. Bizi de gündüz okula çağırdılar ve her iki bölüm öğrencisi bir aradaydık. Kapıda ve sınıf önlerinde mavi bereli askerler duruyordu.

Ben, olay çıkacağını o zamanki koşuşturmalardan ve köşe başlarındaki yığılmalardan anlıyordum. Herkes, hangi tarafta olursa olsun, vatanı kurtardığını düşünerek hareket ediyordu. Ancak bunu yaparken komşusunun oğlunu ya da en yakın arkadaşını düşman görebiliyor, okulun camlarını kırabiliyor veya arkadaşını öldürebiliyordu. Bir iç savaşın eşiğindeydik.

Bazen sol görüşlü öğrenciler gelip dersi durduruyor ve sınıfın eyleme katılacağını söylüyordu. Hiç kimse buna itiraz edemiyordu, herkes adeta bir robot gibiydi. Sene sonuna kadar kimse benimle konuşmadı. O iki yıl boyunca şarkı söyleyip dans ettiğim arkadaşlarımla, özellikle çok sevdiğim Gönül’le, hâlâ görüşemedik. İçimde en ağır yaralardan biri olarak kaldı bu.

Destek ve Dayanışma

O dönemde ilaca başladım. Apartmanımızda “Sema” adlı bir arkadaşım bana büyük destek oldu. Dolabını açarak “Her şeyimi kullanabilirsin, üzülme, sonuna kadar arkandayım” dedi. O da aileden CHP’liydi ama hiç siyasi görüşüne bakmadım.

Önceliğim hep insanlık oldu. Mayıs ayında, Meral ve ablalarıyla birlikte onların evinde kaldım. Annesi ve babası da beni çok severdi. O günlerde onlarla birlikte çalıştık, okuduk ve sınavlara hazırlandık. Mayıs ayı başında sınavlar bittiğinde zihnimiz çok yorulmuştu ama üzerimizden büyük bir yük kalkmıştı.

Sınav Sonuçları ve Başarı

Sınav sonuçları açıklandığında çok heyecanlıydım ve merdivenlerden inip listelere bakmaya cesaret edemiyordum. Meral önce kendi sonucunu okudu ve geçmişti. “Lütfen, benim sonuçlarımı da oku, gelemiyorum” dedim.

Son üç dersten ikisini geçtiğimi söylediğinde bayılacak gibi oldum. Son dersi de “geçmişsin” dediğinde adeta havaya fırladım. Yanımdan geçen Mehmet Hoca gülümseyerek “Tebrikler” dedi. Tüm çabalarımız başarıyla sonuçlanmıştı. Kavganın ve kaosun ortasında, zorluklara rağmen başarmıştık. Psikolojik olarak yıpransak da, vatanın her yerinde hizmete hazırdık.

Kısacası, biz zor ve sıkıntılı bir devrenin gençleriydik. Yaşanan olaylar derin izler bıraktı. Ancak ülkem, milletim, bayrağım, Atatürk ve silah arkadaşları, şehitlerimiz ve atalarımız başımın üstünde daim yerleri vardır. 12 Eylül bize çok şey yaşattı, vesselam.

Semiray Sezgin

Editör/Redaktör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Hayvanların Dilinden

İnstagram

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Semiray Sezgin

Samsun Doğum Hastanesi'nde özlemle beklenen bir bebek olarak dünyaya gelmişim. Tarih 5/10/1960 .Neden böyle derseniz benden önce doğup yaşamayan karındaşlarım arkasından özel dua ve kurbanlar keserek bana kavuştuklarını ifade eder ailem...