YUSUF EMMİ VE DELİ HÜSEYİN
- Yazar: Elife AKGÜL
- 6 Ekim 2024
- 232 kez okundu
YUSUF EMMİ VE DELİ HÜSEYİN
Zamanın birinde bir köyde bir erkek bebek dünyaya gelir. Halime kadının üçüncü çocuğudur. Bir ablası bir ağabeyi vardır.
Bu bebek, doğumu yaptıran komşu kadın dahil gören herkesin ilgisini çeker. Bebek oldukça iri yapılıdır. Oysa Halime kadın ve kocası Yusuf ufak tefek yapıda insanlardır. Kardeşleri de öyle.
Adını Hüseyin koyarlar. Baba Yusuf, at arabasıyla yük, yolcu taşıyarak geçimlerini sağlar. Kır düşmüş saçları hep dağınık, ağzında sarma tütünü hiç eksik olmaz.
Halime kadın da gündelik bağ bahçe işlerinde çalışır. Zaman geçer bebek büyür. Onun bu iri görüntüsünün dışında yürümesi de bir tuhaftır. Hal ve davranışı yürüyüşü sarhoş birini andırır. Göz teması kurmaz, sadece sese döner bakar.
Anacığı onun bu haline üzülür yine de takdir-i ilahi der sabreder. Kimseye zararı olmayan kendi halinde bir çocuktur. Küçük Hüseyin hızla büyür. Köyün diğer çocukları onun devasa halinden ürkmekle birlikte onu oyunlarına alır, şakalaşırlar.
Başından hiç çıkarmadığı fesi alınınca çok kızar, geri alana kadar onları kovalar. Bu, çok sık tekrarlanan bir durumdur. Ara sıra köy kahvesine gider oturur çay ısmarlayan olur içer orada bir süre vakit geçirir evine döner. Evin yolunu hiç şaşırmaz.
Düğünlerde diğer insanlarla birlikte oyunlar oynar ama kendince. En sevdiği şey babasıyla at arasına binip gezmektir. Dev gibi görüntünün içinde küçük bir çocuk vardır. Sorulan sorulara kısa, zor anlaşılan bir şekilde cevap verir.
O köyünde bulunduğu ortamda mutludur. Köylüler aç ise doyurur çıplak ise giydirir, onu hoş tutarlar. Köylülere göre o, Allah’ın sevgili, günahsız kuludur.
Günler gelir geçer, ablası ağabeyi evlenir çoluk çocuğa karışır. Yeğenleriyle oynamak en büyük eğlencesidir. Üstüne giydiği kumaş ceketin düğmesi her zaman iliklenmiştir.
Kumaş şalvarı, ayağına hep büyük olan kara lastik çizmesiyle hiç çıkarmadığı fesiyle, iri yapısıyla çocuk ruhuyla köyün Deli Hüseyin’idir.
Bir gün bir haber yayılır köyde. Hüseyin’in babası Yusuf emmi at arabasıyla birlikte kaybolmuştur. Bütün köylüler köşe bucak ararlar. Her gün iki kez gittiği ilçede aramalar yapılır.
Jandarma ve güvenlik güçleri de arar, günlerce haftalarca ama bulamazlar. Sanki yer yarılmış içine girmiştir. Aileyle birlikte köylüler ve çevre köylüler de merak içinde gelecek iyi bir haberi beklerler.
Ölüsü ya da dirisi bulunsun yeter. Ne oldu bu adama öldü mü kaçırıldı mı belli değil. İlçenin ortasından geçen ırmağın suları çekilince tekrar aramalar yapılır ama ne adam ne atı ne arabası bulunamaz.
Halime kadının saçlarına düşen akların sayısı artar. Yorgun bedeni bu yükü daha fazla kaldıramaz. Yemez içmez konuşmaz olur. Bir yandan evladının hali bir yandan kocasının kaybı iyice üzer Halime kadını.
Kardeşleri daha çok destek olur Hüseyin’e. O da alıp başını gitmesin kaybolmasın diye. Günler ayları, aylar yılları izler, babanın yokluğunu kabullenir, belki bir gün çıkar gelir umuduyla oluruna bırakırlar.
Olacak bu ya bir gün Hüseyin’ i yolda yürürken araba çarpar. Durumu ağırdır. Hemen hastaneye götürürler. Doktorlar “hiç umut yok, fazla yaşamaz yine de Allah’tan umut kesilmez” der.
Halime kadın evladının bu durumuna dayanamaz sık sık kendini kaybeder. Kocasının ölü ya da diri bulunmayışı onu zaten yıkmıştır, üstüne bir de bu olay onu iyice güçsüz düşürür.
Köylüler bu zor zamanlarında Halime kadına hep destek olurlar. Birkaç ay hastanede yatar Hüseyin. Köylü gençler sırayla başında nöbet tutarlar iyi bir haber alma umuduyla ama iyileşemez.
Vadesi yeter, bu dünyada yiyecek nasibi biter, son nefesini hasta yatağında verir koca köyün Deli Hüseyin’i. Güzelce yıkanır kefenlenir, imam musalla taşında yatan Hüseyin için helallik ister, herkes helal olsun der.
O, kocaman gövdesinin içinde küçücük bir çocuktur kimseden alacağı, kimseye vereceği yoktur. Cenazesi defnedilir duası edilir, cemaat dağılır.
Anası bir süre mezarın başında elleriyle toprağı avuçlar. “Hüseyin’im oğlum herkes sana deli derdi oysa sen benim saf günahsız veli yavrumdun. Keşke babanın da böyle bir mezarı olaydı da başında ağlayaydım. Akşam olunca dört duvar bir de sen yoldaşımdın, ağıdımı dinlerdin, şimdi beni kim dinlesin?” der.
Halime kadın güçlükle kalkar yerinden evine varır sadece uyumak ister. Taziyeye gelenler yaşlı kadına yardım ederler. Temizlik, yemekler el birliğiyle yapılır.
Hüseyin ve gelmesinden umut kesilen babası Yusuf emmi için bir hafta sonra mevlit okuturlar. Diğer köylerden de insanlar gelir. Hüseyin o bölgenin saf sevilen hiç büyümeyen evladıdır.
Üstüne her zaman dar gelen düğmesi hep ilikli kumaş ceketiyle, kumaş şalvarı, ayağına hep bol gelen kara lastik çizmesiyle. Fesi alınınca çok sinirlenen iri sesiyle ağlayan Hüseyin hep hatırlanır, anıları anlatılır, hatırası yad edilir.
Zamanın birinde bir köyden bir Deli Hüseyin geçti. Bir de ne ölüsü ne dirisi bulunamayan Yusuf emmi… Halime kadının, kayıp babanın oğlu, köyün hiç büyümeyen çocuğu Hüseyin. Ruhları şad olsun.
Elife AKGÜL
Editör: Nigar KAYA
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?