YENİ BİR BEN

YENİ BİR BEN

YENİ BİR BEN

Yeni bir “ben” inşa edebilmek için önce özgürleşmek gerekiyor. Bu gerçeği, yıllardır kendime bile itiraf etmekten kaçtığım her bir duyguyla aynada yüzleştiğimde anladım.

Her şey kendimde var olduğunu bildiğim cesaretimi koca bir fanusun içerisine alıp karşısına oturup sohbet etmekle başladı. Gerisi ise örülen bir hırkanın kancaya takılıp sökülmesi gibi kendiliğinden geldi. Hem de hiçbir yola sapmadan ve ışıklarda dahi durmadan…

Yapmam gereken öncelikle birbirine zıt olan iki kutup yıldızı misali duygularımı karşıma almakla gelişti. Hangi duygu bana aitti,  hangisi beni ben yapan gerçeklerdi. Bunları kendime itiraf etmem gerekiyordu. Sorular sormak ve kendime dürüstçe cevap vermek yapabileceğim en güzel hafifleme yöntemiydi.

Her soruya sadece gerçek olan bir cevap hakkım vardı. Ben de öyle yaptım. Çünkü başka bir seçeneğim yoktu. Daha fazla heybemde bana ait olmayan bütün duyguları taşıyabilecek bir gücüm kalmamıştı.

Önümde iki yol vardı: ya bu yükle ömür boyu devam edecek ve kendime bir cehennem yaratacaktım, her geçen gün biraz daha dibe çökecektim ya da bahçesinde rengârenk çiçekler açan etrafı yemyeşil ağaçlarla döşeli bir ev kurarak büyümek için mücadele edecektim.

Ben ikinci yolu seçtim. Çünkü büyümek için çiçekler açmam gerekiyordu. Biraz zor olacaktı ama önemli olan zoru başarmak ve başardım diyebilmekti.
Kendimi eksiksiz bir şekilde içime dönerek fark etmem ve kendimi bulmam gerekiyordu. Bu hayatta bir görevim ve varlığımın ise bir sebebi vardı. O yüzden hiçbir duygu tesadüf eseri doğuştan bana verilmemişti. Benim bunu görüp anlamam ve de artık kabul etmem gerekiyordu. Bunun için ise bir yerde kendime “DUR ARTIK” demem ve bir yerden başlamam şarttı.

Ben de öyle yaptım…
Yıllarca kolayı seçerek kaçtığım doğru bildiğim yanlışlarım ile  yürüdüğüm bu yolda  “taşıyabilirim” diye düşünerek sırtıma yüklediğim koca bir çuvala duygularımı biriktirmiş, o yükle yoluma devam etmişim.

Zamanla etrafıma nakış gibi ördüğü çitleri fark etmeden, o çitlerin bedenime işlenmesine izin vererek adım atmışım. Her saniyeyi, dakikayı ve saati bir terzi gibi santim santim üzerime ellerime batan iğneleri görmezden gelerek işlemişim. Oysa ne ben iyi bir terzi ne de yanlışlarım beni ben yapan doğrular değildi. Artık ellerimdeki iğne yaralarını sarmanın ve üzerime işlediğim yamalardan bir an önce kurtulmam ve asıl beni bulmam gerekiyordu…
Ve öyle oldu da. Sonunda buldum.

Oysa kurtulmak, sandığım kadar da zor değilmiş. İlk önce kendime dürüst olmak ve sonrasında ise  kafamın içindeki o susmak bilmeyen sesi susturmak ve kendime kulakları sağır edecek bir cesaretle haykırmakla başlıyormuş. Asıl kendine giden yol, bedenine işlenen duyguları tırnaklarınla kazıyıp yeni bir deriyi üzerine giymekten geçiyormuş. Ben de bu deriyi zamanla kendimi bulduğum her duygu da bir parçasını üzerime giymekle tamamladım.

Evet hiçbir şey kolay olmadı ama başardım. Çünkü bize doğuştan verilen her duygu, zıttıyla varlığını bizim ile bütünleştirerek varlığını sürdürüyor. Zamanla hangisiyle yol almak istediğimize biz karar veriyoruz. Hangi duyguya hayatımızda yarenlik etmesini istersek, düşüncelerimiz de o yöne evriliyor.
Hayatta karşılaştığımız olaylarda bazen gözlerimizi kapatıp görmek istemiyoruz. Bazen de zorlukların içindeki güzellikleri fark edebilmek için ışık görmüş bir tavşan gibi gözlerimizi kocaman açıyoruz. İşte o zaman, aslında her şeyin bizim seçimlerimizden ibaret olduğunu anlıyoruz.

Anlamış olduğumuz her seçim kendimiz ile yüzleşerek küllerinden yeniden doğan bir Anka kuşu misali bize altın tepsi içerisinde önümüze sunularak kendisini gösteriyor. Bize düşen ise küçük bir çocuğun şekil vermesi için eline verilen oyun hamuru gibi seçimlerimizi sil baştan şekillendirmekle başlıyor…

GÜNAY POLAT 

Genel yayın yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bu yazının tamamı yazarına aittir

RÜYANIN GÖLGESİNDE: HAYATIN SIRLARI

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günay POLAT

20.03.1990 yılında ailenin tek çocuğu olarak Gaziantep'te dünyaya geldim. İlkokul ve Ortaokulu Gaziantep'te okudum. Daha sonrasında meslek lisesi çocuk gelişimi bölümünü de yine Gaziantep'te okuyup mezun oldum. Lise yıllarımda, okulda düzenlenen kompozisyon yarışmasında 2.oldum. Bir süre yazmaya ara verdim o dönem içerisinde Sütçü İmam Üniversitesi Dış Ticaret bölümünün ardından Anadolu üniversitesi AÖF'de Adalet bölümünü bitirdim. Özel Anaokullarında yardımcı öğretmen olarak çalıştım ve son olarak da reklam ürünleri satışı yapan firmada muhasebecilik yaptım. 2 ila 3 yıldır yazma hayatına yeniden döndüm. Duygularımı, düşüncelerimi en iyi ifade ettiğim yer kalem ve kağıdımla baş başa kaldığım yerdir. Çeşitli dergilerde yazılarım yayımlandı. Yazı yazmanın yanında kitap okumayı, müzik dinlemeyi severim. Şu anda da halen Gaziantep'te annem ile birlikte yaşamımı sürdürmekteyim.