UNUTMAK

UNUTMAK

UNUTMAK

Kadın kendi halinde sade bir yaşam sürerken bazı şeyleri unutmaya başladı. Bu hâli için, yaşlanıyorum ya ondan, derdi. Kocası sınırlı, tahammülsüz bir adamdı. Onun bu hallerine sabredemez, bağırır.

Birgün ocakta yemeği unutmuş, evde yangın çıktı. Yangını söndürdüler, ocağı dışarıya aldılar. Müstakil köy evinin önünde bahçesi vardı. Odun ateşinde, kara tencerede pişirmeye başladı yemeklerini.

Yine bir gün evinden çıktı, koyun diğer tarafına doğru yürüdü, nereye gittiğini bilmeden. Onu tanıyanlar yoldan çevirdiler, evine getirdiler. Bütün bu yaşananlar anlamsız fakat çoğu insanın başına gelebilecek şeylerdi.

Zaman geçtikçe insanları, evleri, yolu sokağı unutmaya başladı. Göz teması kurmayı bıraktı. Sohbetlere katılmak yerine kendi kendine konuşmaya başladı. Sanki bambaşka bir alemdeydi.

Kocası ona seslenince “sen de kimsin” deyiverdi. Adam duydukları karşısında sinirlendi ve bunca yıllık kocanı unuttun mu, dedi. Kadının bu durumuna alışmaya çalışıyor ama bağırıp çağırmaktan da geri durmuyordu.

Kadın dünyanın tüm yükünü yıllarca sırtında taşımış, bedeni, ruhu, aklı bunca yükü kaldıramamıştı. Kendi iç dünyasında neler yaşadığını sadece kendisi biliyordu. Bedeni bu zamanda ruhu, aklı geçmişteydi. Ağız tadı, zaman algısı değişmişti.

Çocukları annelerinin bu haline üzülürken çareler aramaya başladılar. Onu yalnız bırakmadılar.

Doktora götürdüler. Gereken tetkik ve tahliller yapıldı. Beyin tomografisi, nöroloji doktoru, psikolog ortak görüşle çağın acımasız hastalığı Alzheimer teşhisi koydular. Dikkate alınmayan unutkanlıkları aslında hastalık belirtisi imiş.

İlaç tedavisine başlanır. Ona nasıl davranılması gerektiği bilgiler verilir.

Eline verilen bebekle oynarken hep çocukluk anılarından bahsetmiş. O zamanların olaylarını anlatmış. Ailesi, annenin çocuk hâliyle tanışmışlar.

Daha önce hiç duymadıkları anılarını dinlemişler. Çocuk oyunları, tekerlemeler, taklitler dinlemişler. Çok güzel türküler söylemiş.

Aklın bir kısmında bilgiler silinirken bir yerlerinde saklı olanlar ortaya çıkmış. Kadının durumu ailesi ve çevresince bilinince çocukça tavırları sevimli bile gelmeye başlamış.

İnsanoğlu yaşamına, doğup büyüdüğü gibi devam etmiyor. Durumlar şartlar değişebiliyor. Bu bilinçte olmak, gelişen durumlara çabuk uyum sağlamak, işleri kolay hale getiriyor.

Sabırlı anlayışlı olmak, merhamet göstermek insanî bir gerekliliktir. Annelik ve ebeveynlik rolleri yer değiştirmiş. Ondan öğrendikleri hoşgörüyü evlatları ona göstermiş.

Anne kadın çok şanslıymış ailesi onu sarıp sarmalamış, gönlünü hoş tutmuşlar. Her ne kadar ailesini, isimlerini unutmuş olsa da onlar anne kadını unutmamışlar. Aklımız, zihnimiz bize oyunlar oynar yeter ki insanlar oynamasın, unutmasın.

Unutan annelere saygıyla ithaf olunur.

Elife Akgül 

 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

ÇOCUKLAR

Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI

 

Yorumlar (3)

  1. Nuriye Doğanlar
    • 2/06/2025

    Elife hocam her zamanki gibi ilgi çekici , etkileyici bir yazı olmuş.Tebrik ediyor bir sonraki yazınızı merakla bekliyoruz.

  2. Nuriye Doğanlar
    • 2/06/2025

    Elife hocam her zamanki gibi ilgi çekici , etkileyici bir yazı olmuş.Tebrik ediyor bir sonraki yazınızı merakla bekliyoruz.

  3. Yıldız Tek Gamlı
    • 31/05/2025

    Offf ya hocam çok tatlısınız 🥰 Geleceğin her birimize ne göstereceği meçhul

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Elife AKGÜL

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 58 yaşındayım ve ev hanımıyım. Yörük kültüründen etkilenerek kendi yaşamım ve ailemin yaşantıları üzerinden hatıralar ile roman ve öyküler yazdım. Aynı konseptte edebi ürünler üretmeye devam ediyorum. Şu ana kadar yazdığım fakat yayınlanmamış bir roman, bir öykü, bir tiyatro senaryosu ve bir şiir bulunmaktadır. Tarzımı Cengiz Aytmatov ve Yaşar Kemal’e yakın görüyorum.