Toprağın Kalbi Susarsa İnsan da Susar
- Yazar: Oğuz KARABULUT
- 24 Temmuz 2025
- 86 kez okundu
5 Haziran – Dünya Çevre Günü
Toprağın Kalbi Susarsa, İnsan da Susar;
Toprak, sessiz bir ozan gibi fısıldar.
Kalbi, çağların öyküsünü taşır; nabzında rüzgârın şarkısı, her bir kökünde yaşamın sırrı saklıdır.
Ama bu kalp yorgun artık.
Çünkü insan, kendi elleriyle dokuduğu bir tükenişle hem kendini hem doğayı solduruyor.
Toprağın kalbi, insanın kalbiyle aynı ritmi çalar; biri susarsa diğeri de susar.
Bu bir varoluş birlikteliğidir.
İnsan, doğayla kadim ve sadık bir dosttur.
İnsan, doğayla kadim ve sadık bir dosttur.
Bu, fıtrattır.
Doğa, insana benliğini öğretir ve hatırlatır.
Ona ne kadar vefalıysan o daha fazla,
Ona ne kadar samimiysen o daha fazla,
Ona ne kadar dostsan o daha fazla,
Ona ne kadar dürüstsen o daha fazla,
Ona ne kadar verirsen, o sana daha fazla verir.
Onunla ne kadar sımsıkı, sadık bir sevgiyle yürürsen, o da sevgisini senden o kadar ayırmaz.
Ama insan, adımlarını nankörlükle unuttu ve kendi özüne yabancı bir yolcu oldu.
“İnsan, varlığını nesnelere indirgedi. Dünya, onun için yalnızca bir araç.”
Gökyüzüne bakmayı unuttu; yıldızlar yerine betonun gri gölgesine esir düştü.
Ruhu, o sevginin ve samimiyetin bir olmuş hâliyle büyüyen ve Güneş’i güldüren, aydınlığa ayna tutan sönmeyen bir alevdi bir zamanlar.
Şimdi ise külleri savruluyor.
İnsan, kendini tüketiyor; çünkü toprağın sesini unuttu.
“Kendini aşamayan insan, bir gölgedir yalnızca.”
İnsan, aslında aydınlığa muhtaç olduğunu bile bile, kendini hapsettiği karanlıkta bir gölge gibi dolaşıyor.
Ne kendini tanıyor ne de geldiği ve yeniden döneceği toprağın kalbini.
Doğa, insanın aynasıdır.
Ormanlar hayatın şarkısını söylerken şimdi her kesilen ağaçla bir dize eksiliyor.
Nehirler, toprağın damarlarıydı; şimdi zehirle doluyor.
Unutmamak gerek;
“Doğaya savaş açan insan, kendi varlığına savaş açar.”
Doğa, bir anne gibi sabırlı olsa da yaratılış gereği – bu hayat gibi, var olmuş her şey gibi – her sabrın bir sınırı var.
Gökyüzü gri bir örtüyle kapandıkça, rüzgâr özgürlüğün değil yitip gidenlerin habercisi oldu.
Toprak, insanın hırsıyla yaralı.
Her kazma, her beton onun kalbine bir çizik atıyor.
Ama toprağın kalbi hâlâ atıyor ve hâlâ vefalı.
Her tohum bir umut, her filiz bir direniş.
Toprak, insanın unuttuğu bir hakikati fısıldar.
“Biz ayrı değiliz.” der ve bunu hatırlatır.
“Doğa konuşmaz ama her şey onunla konuşur.”
İnsan, muhtaç olduğu kadim şifaların sırlarıyla dolu toprağın sessiz çığlığını duymalı, onunla beslediği ruhu doğanın özgürlüğüne sahip çıkarak yaşatmalı.
Çünkü: “Özgürlük, bir başkasının özgürlüğüne sahip çıkmakla başlar.”
Doğayı zincire vuran insan, kendi ruhunu da zincirler.
Bu yaşam değil, tükeniştir.
İnsan, kendi gölgesine zincirlenmiş bir gezgin, doğa ise unuttuğu bir yoldaş oldu ve yarı yolda kalıyor.
Her düşen yaprak, her kuruyan nehir, insanın kendi sonunu yazdığı bir şiir; ama bu şiir henüz bitmedi.
Toprak, bir annenin kucağı gibi hâlâ çağırıyor: Sonsuz bir sabırla, unuttuğu özünü yeniden hatırlatmak için.
“Anlam, insanın isyanından doğar.”
İsyan aslında, tefekkür ettiğinde ektiklerini biçmektir.
“Tefekkürle ekilen özgürlük, insanın kendi anlamını biçmesiyle hayat bulur.”
İnsan, bu isyanı toprağın kalbiyle birleştirmeli.
Yeniden doğmak için önce dinlemeli.
Dinlemeyi, anlamayı, kendini bir başkasının yerine koymayı unuttu insan.
Toprağın kalbi, bir şairin mürekkebi gibidir; her damlası bir yaşamın öyküsünü yazar.
İnsan, bu öyküye bir dize ekleyebilir:
Sevgiyle, saygıyla, doğayla barışarak,
Kendinin ve bu öykünün sonunu belirleyebilir.
Bencilce bir benlikle değil, zaten öyle bile olsa aklen yaptığı her iyilik de kötülük de kendi içindir.
Unutma!
“Toprağın kalbi susarsa, insan da susar.”
Ancak o kalp atıyorsa, insan da yeniden doğabilir.
Oğuz KARABULUT
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Çok anlamlı bir yazı 🥰