TARIM İŞÇİLERİ

TARIM İŞÇİLERİ

TARIM İŞÇİLERİ

Mevsimlik olsun, daimî olsun, ekmek parasını kazanmak için yevmiye ile çalışırlar. Sabahın erken saatlerinde azıklarını alıp yola çıkarlar. Toplanma yeri köy meydanı, okul ya da cami yanıdır. Kadın erkek fark etmez, aynı kaderi paylaşırlar. Evde kalanlar ayrı, evden çıkanlar ayrı bilinmeze “günaydın” der.

İşçileri dolmuş, kamyon, traktörle bazen tecrübeli bir şoför taşır. Bazen de ehliyet bile almamış, biraz sürüş becerisi olan gençler… Her biri ayrı umut taşır içinde.

Kazanacağı parayla ya çocuğunu okutacak, ya evlendirecek, ya da evine bir eşya alacaktır. Genç kızlar çeyizini hazırlayacak, delikanlı evini yapacak, araç alacak. Evi olmayan ev yapacak. Tarla alacak, evinin geçimini sağlamak için ekip biçecek. Bu hayallere, umutlara örnek çoktur.

Aynı yerde yaşayıp sabah evinden çıkıp akşam evine dönenler daha şanslıdır. Bir de mevsimlik işçiler var; memleketinden kilometrelerce uzağa göçenler.

Çoluk çocuk, bir kat yatak, birkaç kap kacakla konu komşusuyla İç Anadolu’ya soğan, patates toplamaya; Karadeniz’e fındık toplamaya, çay biçmeye; Akdeniz sahillerine narenciye toplamaya gidenler… Derme çatma barakalarda elektriğin, suyun olmadığı olumsuz şartlarda barınmak zorunda kalırlar.

Bu zorunlu göçlerin iyi yanı, hep birlikte çalışıp çok para kazanmaktır. Olumsuz yanları ise okuldan mahrum kalan çocuklar, olumsuz hava şartları, yazın sıcağı, kışın ayazıdır.

Sağlıklı beslenemeyen, hasta olunca tedavi olamayan, kaderine terk edilen çocuklar… Küçük çocuklar bazen daha küçük kardeşlerine bakıcılık etmekte ya da aileyle birlikte çalıştırılmaktadır.

Her yıl yüzlerce, binlerce çocuk ölümü duyuluyor. Su kanalına düşen, araç çarpan, istismar edilerek öldürülen savunmasız yavrular… İnsanlığın kanayan yarası.

Sabah evden çıkarken gün içinde başına ne geleceğini bilmez insan. Bakımı yapılmayan eski araçların kaza yapması, iki aracın çarpışması ya da bir anda ağaçtan düşme… Adına “iş kazası” denilen olumsuz durumlar.

Önlem alınmayan, her türlü önlem alınsa bile olabilen kazalar… Sigortası bile yapılmayan, ucuz iş gücü gibi görülen, sömürülen insanlar. Umutla başlayan, hüsranla biten günün bedelini ödemek de yine onlara kalıyor. Tarım işçilerinin ve herkesin ortak kaderi olabiliyor.

Son zamanlarda haberlerde sıkça duyuyoruz: “Tarım işçilerini taşıyan minibüs şarampole yuvarlandı. Beş ölü, yirmi yaralı.” Sayılar değişse de her biri bir cana karşılık geliyor.

Evlere ateş düşüyor. Yetim, öksüz kalan yavrular; acılı eş ve aileler; bitmeyen ‘keşke’ler… “Rüya görmüştüm, içimde bir sıkıntı vardı. Keşke bugün işe gitme deseydim.” gibi faydasız keşkeler…

Tarımın daha iyi şartlarda yapılması, çalışanların daha iyi koşullarda çalışması, can ve mal güvenliğinin sağlanması olması gerekenlerdir. Mevsimlik tarım işçilerinin sigortalarının yapılması, sağlıklı gıda sunulması, uygun şartlarda barınma, çocuklara eğitim imkânı sağlanması, denetim altına alınması kalkınmanın en temel şartı olmalıdır.

Ülke ekonomisinin temel taşları olan tarım ve hayvancılık işinde çalışan her can değerlidir. Emeklerinin karşılığını almaları en doğal haklarıdır. Can ve mal güvenliğinin sağlanması en doğal haklarıdır.

Yasal bir düzenleme ile bu durum hayata geçirilmelidir. Ocaklara ateş düşmesin, aileler bölünmesin, umutla çıkılan yolculuklar hüsranla bitmesin. İhmalin adı “takdiri ilahi” olmasın. Kaderde olana gönül razı ama önlem almak boynun borcu.

İş kazasında ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı; yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

Elife Akgül

Editör: Nigar KAYA

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

DOYUM VE DOYUMSUZLUK

Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI

Yorumlar (2)

  1. Harika bir eleştiri! Tarım işçilerinin ucuz iş gücü olarak görülmesi ve yaşadıkları riskler gerçekten düşündürücü. İş kazasıolarak acceptanceı, keşkelerin bitmemesi ise durumu vurguluyor. Ama kaderi ilahi demek yerine önlem almak boynun borcu derler ki, haklısınız! Sigortalar, barınma, eğitim gibi temel hakların sağlanması aslında kalkınmanın temeli demek. Ocaklara ateş düşmesin dilekleri de samimi. Yazı için teşekkürler, umarım bu durumu fısıldayan kalemler de biraz ışık tutar!

  2. Harika bir yazı, Elife Hanım! Tarım işçilerinin ucuz iş gücü olarak görülmesi durumu gerçekten insanlığın kanayan yarası gibi duruyor. Rüya görmüşüm, keşke gitmeseydim diyenlerin acısı bizi de biraz sıkar ama aynı zamanda kaderine terk edilen çocukların durumunu daha da akıllıca düşündürüyor. Kazaların iş kazası olarak sıralanması ve sigortasızlığı aslında en sömürücü yanı gibi geliyor. Takdiri ilahi demek yerine, biraz önlem almak boynun borcu demek daha mantıklı olurken değil mi? Hepsi için umarım umutla biten, hüsranla bitmeyen güzel yolculuklar olur.basketball stars unblocked

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Elife AKGÜL

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 58 yaşındayım ve ev hanımıyım. Yörük kültüründen etkilenerek kendi yaşamım ve ailemin yaşantıları üzerinden hatıralar ile roman ve öyküler yazdım. Aynı konseptte edebi ürünler üretmeye devam ediyorum. Şu ana kadar yazdığım fakat yayınlanmamış bir roman, bir öykü, bir tiyatro senaryosu ve bir şiir bulunmaktadır. Tarzımı Cengiz Aytmatov ve Yaşar Kemal’e yakın görüyorum.