SAVAŞIN ÇOÇUKLARI EFRAZ KIZ
- Yazar: Rabia Karadeniz
- 28 Ekim 2024
- 21 kez okundu
“İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.” (Hadis)
“Efraz, hadi kızım, gel yemek ye.”
Annemin seslenmesi üzerine elimdeki ipi yanımdaki arkadaşıma vererek hızla eve koştum. Dumanı üstünde tüten kasenin önüme konmasıyla anneme teşekkür ederek besmele eşliğinde yemeğimi yemeye başladım. Bakışlarım sık sık pencereden dışarıya kayıyor, oyun oynamaya devam eden arkadaşlarımı izliyordu.
“Efraz, kızım. Neden yemeğine odaklanmıyorsun?”
Annemin sorusu üzerine bakışlarımı önüme çevirdim ve yemeğimi yemeye devam ederken içimde kalanlarla konuşmaya başladım.
“Oyunu merak ediyorum anne.”
Annem bana tebessüm ederken, ben etrafımı incelemeye devam ederek önümdeki çorbayı yavaşça içiyordum. Dışarıda yazın en güzel gününü çağrıştıran bir hava vardı. Gökyüzü masmaviydi, sokaklarda çocuk cıvıltıları yankılanıyor, herkes bir koşuşturma içinde oradan oraya koşturuyordu.
“Hadi, yediysen devam et oynamana, sonra gelip ödevlerini yapacaksın.”
Başımı onaylarcasına sallayarak masadan kalktım. Kapanan kapı ile birlikte kulağımda bir çığlık yankılandı.
“Efraz!”
Etrafıma bakmaya başladığımda, az önceki mavilik gitmiş, gökyüzüne karalar çalınmıştı.
“Kızım, kalk. Ses ver, annecim!”
Hayalden gerçekliğe sürüklendiğim esnada her şeyi görüyor, işitiyor ama hiçbir yanıt veremiyordum. Gökyüzünü siyaha boyamışlardı. Üzerimdeki elbisenin kırmızıya boyandığı gibi… Etrafta ne çocuk vardı, ne de ip ya da top. Gördüğüm tek şey siyah bir gökyüzü ve yıkık dökük bir mahalleydi.
“Allah’ım, bilirim bu zulüm devam etmez, mazlum direnmeye devam ettikçe zafer yakındır biliyorum Rabbim. Yalvarırım, yardım et; nice Efrazların solduğu bu haremi onlara haram edelim.”
Annemin gözyaşları yüzümden aşağı akarken, bu dünyadan ayrılmama saniyeler kaldığını biliyordum. Belki fiziken zaten hayatım bitmişti, birazdan zihnimde de sona erecekti. Ölmeden önce gerçekmiş gibi gördüğüm şey, bu dünyada ölmeden önce yaşamak istediğim tek şeydi. Hayalen bile olsa ölmeden önce yaşamıştım. Hayalimde olmuş olsa da sıcak bir çorba içmiş, korkuyla değil keyifle oynayan çocukları izlemiş, aralarına katılmış ve ödevlerimden bahsetmiştim.
Ölmeden önce hayal dahi olsa bunları yaşamış kabul edecektim. Biliyordum ki cennette çok daha güzel şeyler zaten beni bekliyor.
Hem, burada gördüğüm her şeyi Allah’a anlattığımda benim hayal olarak yaşadığım bu mutlulukları arkadaşlarım gerçekten yaşayacak ve bir defaya mahsus olmayacaktı. Huzurla uyumanın ne demek olduğunu öğrenecekler, oyun oynamak için telaşlanacaklardı.
Elbet bir gün şehrim özgür kalacak, memleket sahibine kavuşacaktı. Mazlum vazgeçmezse, zalime yenilmekten başka yol kalmazdı.
“Kızım…”
Son duyduğum, annemin haykırışı ve acıdan bayılmasıydı. İnsanların çıkmaya korktuğu ve çoğunun yaralanmış olduğu mahallemizin kaldırımında, gözlerim kendiliğinden kapandı ve dokuzuncu yaşıma girmeden dünyadaki sürem sona ermişti.
Ben ölmüştüm, ama şehrim ölmemişti. Ölmesine izin verilmeyecekti. Bu toprağa karışan kanımız buna müsaade etmezdi.
Rabia Karadeniz
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
İnstagram: https://www.instagram.com/rabiakaradenizrk/profilecard/?igsh=dTI1NjlpYmx1Y29r