Şahit olmaya geldik
- Yazar: Songül Aykan
- 10 Ağustos 2025
- 77 kez okundu

Rahman, tüm kainatı mükemmel bir şekilde dizayn ettikten sonra insanı yaratmış ki, sanatına şahit olsun. Şaheserleri, sanat eserlerini görsün, farkına varsın; nizam, intizam sayesinde gözü kamaşıp sanatkarını arasın bulsun, teşekkür etsin diye.
İşte insan şahit olmak için geldi dünyaya. Birçok şeye şahit oluruz hayatımız boyunca. Bazen birisinin çok etkilendiği bir manzara bizim için hiçbir şey ifade etmezken, bazen de kimsenin farketmediği incelikleri biz görür, etkileniriz. Bazen kalabalıkların içinde yapayalnız kalır, çığlık çığlığa bağırırken kimsenin bizi duymadığını farkedip susarız. Susmak da maharet ister… İlk önceleri zor gelir insana. Üstad Özdemir Asaf gibi:” Geleceğim bekle dedi, gitti. Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.” deriz. Gidenlerin dönmesini,unutanın hatırlamasını, soğutanın ısınmasını bekler dururuz.
Susa susa içimize döneriz. Vefasızlıklar, sağırlıklar, vurdumduymazlıklar çok şey öğretir bize. Aslında her biri bir vazifeli olarak girer hayatımıza. Anlarız ki yıllardır boşuna bu kadar yormuşuz kendimizi. Oysa en büyük dostumuz bizmişiz de, dost sandıklarımız için hırpalamışız kendimizi.
Artık anlamsız gelir kalabalıklar, daraltır içimizi… Sessizlik iyi gelir. Sadelik, rahatlık, az olan huzur verir. Çoklar yorar, kafa karıştırır. Korktuğun yalnızlık şimdi sığınağın, limanın oluverir.
Bu defa daha önce göremediğin incelikleri görür, sessiz çığlıkları duyar olur insan. Farkındalığı, hissiyatı gelişir. Yaşının verdiği olgunlukla basireti artar. Bakışı, görüşü değişir. Gülüşü sessizleşir, hüznü sakinleşir, gözyaşları içine akmayı öğrenir…
Zamanla anlarsın ki tenden öte bir sen var. Senden öte bir sen var… Senden ziyade bir sen var. Artık o andan sonra farketmez senin için hiçbir şey. Varoluş savaşı vermek, ya da “ben buradayım, bakın, görün beni” gibi çığlıkları atmak ihtiyacı duymazsın. Şahit olduğun güzellikler karşısında, şükre ve huzura dalar eskisi kadar şikayetçi de olmazsın.
Fakat tümüyle de kendini kapatmak, tecrit etmek doğru değil bence. İnsana da ihtiyacı var insanın. Birbirimizden öğrenecek çok şey var bence. Tecrübe sadece kendi yaşadıklarından edinilmez. Çevrenden gördüklerin, eş, dost, arkadaş, komşu ya da belki yolda karşılaştığın, hiç tanımadığın birisi sana haberci, eğitimci, ilham olarak gelmiş olabilir. Belki onların hatalarından ders çıkarır, belki de bir sözünden ilham alır, derin duygulara dalarız. Bazen bizi üzenler bile öyle büyük açılımlar sağlar ki ruhumuzda, sayfalarca yazar, içimizi kağıda boşaltırız.
İşte böylece birbirimize de şahit oluruz ama içselleştirmeden, yüreğimizin yaralanmasına fırsat vermeden , yüreğini kırdırmadan, örseletmeden… İtidalli davranarak, öz saygıyı kimselere çiğnetmeden. Sonra sıyrılır kendi huzur vahamıza geri döneriz. Sanırım olgunluk böyle birşey. Kendinle geçirdiğin vakitlerdeki özgürlüğü hissetmek, anın tadını çıkarıp, kalan ömrünü geçip gidenden daha faydalı geçirebilmek…
Songül Aykan
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Çok güzel bir yazı. Kendi hissiyatım...
Olgunluk diyoruz buna 😍 harika bir yazı olmuş ❤️