Mevsim Artık Sonbahar

Mevsim Artık Sonbahar

Mevsim Artık Sonbahar

Yaşadığım büyük acının yasını tutmak için inzivaya çekilmek istedim ve bir dağın zirvesine çıktım. “Büyük dağın derdi de büyük olur, beni en iyi o anlar,” dedim. ‘Dağlar dağlar’ diyerek içimi döktüm…

Birkaç gün boyunca ağladım, sızlandım. Sonra dağdan bir sitem duydum: “Hep sen mi dertleneceksin? Dostluk ve arkadaşlık ise niyetin, biraz da sen beni dinle…” dedi bana.

Kulak verdim koca dostuma; baktım ki birkaç gün önce yemyeşil olan ağaçlar, sonbaharın kızıldan sarıya uzanan renk cümbüşüne bürünmeye başlamış. Göçmen kuşlar çoktan yola çıkmıştı bile. Her gün başka bir leylek sürüsü başımızın üzerinden geçerek sıcak diyarlara doğru kanat çırpıyordu. Baktım ki hüzün her yerde. Anladım ki acı, hüzün ve ayrılık daima hayatla iç içe. Herkesin bir derdi var. Dert olmasa adı dünya olmaz, cennet olur zaten diye düşünüyordum ki dünya güzeli Narin’in haberi yüreğimi yaktı, kavurdu.

Bu nasıl bir acı! Canavarlara taş çıkaran bir ihanet! İnsanın en yakınları, bir meleğe bunu nasıl yapabilir? Akıl duruyor, kalp buz kesip donuyor.

Sonra boğazıma acı dolu, büyük bir yumru takıldı. Zorlanarak yutkunurken yüce dostum dağa baktım. O da şaşkındı. “Bu acıyı ben bile taşıyamam, bu yük çok ağır,” diye fısıldadı kulağıma. Feryat figan bağırdı kukumav kuşları, uludu köpekler ve kurtlar. Çakallar bağıra çağıra oradan oraya koşuşturdu. Kara kediler şaşkınlıkla yüzüme baktı. Sanki “Biz miyiz uğursuz? Biz miyiz tehlikeli?” diye soruyorlardı. “İnsandan daha vahşi var mı? Sizden daha tehlikelisi kim olabilir?” der gibiydiler.

Onca zalim ve hainle aynı cinse mensup olmanın ağırlığı omuzlarımdayken, mahcup bir şekilde başımı eğdim. Sonra düşündüm; Rabbim ne kadar merhametli. O, kulunu tanıyor. Bu yüzden hakkını korumayı anne babasına bile bırakmıyor.

“Annesi, babası bilir; onlar ne isterse hüküm o, ceza o” demiyor. “Kulumun hamisi benim, hükmü ben veririm,” diyor. Direk kısasa kısas buyuruyor. Bu hükümler biz kullarının hayrına.

Ah bunu bir anlayabilsek. Ah bir okusak! Oku emrine uysak… Bu hükümlerin, kâinatın yaratıcısı Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerîm’in adil ve mükemmel hikmetleri olduğunu idrak edebilsek…

Belki o zaman Narinler ölmez. Belki o zaman hayat bayram olur. Gelinlik tabutların üstünde değil, melek yüzlü, neşe dolu çocukların omuzlarında taşınır. Çiçekler mezarların üzerinde değil, güzel çocukların saçlarında yer alır…

Tüm zalimlerden dilsiz yavruların ahının çıkması duasıyla…

Songül Aykan

Editör/Redaktör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Kitap Linklerim: Andaki Derinlik

Kitap Linklerim: Anda Kal

Biografi:

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Songül Aykan

Songül Aykan, asker bir babanın kızı olarak, babasının Diyarbakır görevi sırasında bu şehirde dünyaya geldi. Henüz bir buçuk yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı ve hayatının geri kalanını burada sürdürdü. Eğitim hayatına İstanbul’da devam eden Aykan, Bahçelievler Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İşletme ve İlahiyat bölümlerinde öğrenim gördü. Edebiyata olan ilgisi, ortaokul yıllarında Türkçe derslerinde yazdığı kompozisyonlar ve hikâyelerle başladı. Edebiyat tutkusu, hayatı boyunca devam etti. Aynı zamanda dört çocuk annesi ve öğretmen olan Songül Aykan, ilk kitabı “Anda Kal” ile edebiyat dünyasına adım attı. Bu kitabı, “Andaki Derinlik” ve ilk romanı “İsuf” izledi.