KRONİK TEMBEL
- Yazar: Yıldız TEK GAMLI
- 4 Kasım 2025
- 57 kez okundu
KRONİK TEMBEL
Aslında hiçbir şey bir anda olmadı. Uzun bir süreç gerekti. Önce çok yorulmam, bütün eklemlerimin ağrıması, geceleri fikirlerden gözümü kırpmamam, oturduğum anda bile yapacağım işler listesi vardı.
Bir gün pes ettim…
Hayatım hep bir şeylere yetme çabasıyla geçti. Çocukluğumda takdir edilme duygusu hakimdi. Annemin, babamın, kardeşlerimin, çevremdekilerin beni sevmesi gerekti. Bu duygu nasıl, ne şekilde beynime işledi bilmiyorum ama kafama kazınan bir “hanım hanımcık” kız olma düşüncesi tüm benliğimi aldı. Anneme düşen görevlerin ağırlığı vicdanımı sızlatıyordu, başladım anneme yardım etmeye. Eminim ona yardım edersem beni sevmeye daha çok vakit kalırdı.
Babam evde olduğu vakitlerde onunla olmak beni mutlu ediyordu. O kısacık zamanlarda yanında olursam mutlu olabilirdim. Kardeşlerim her telden çalan tiplerdi. Eminim her birinden öğreneceğim bir şeyler vardı. Yardım etmek, birlikte olmak, bir şeyler öğrenmek için yaptığım yardımlar görevim oldu. Ben daha bunu fark edemeden üzerime düşen görevler yığıldıkça altında ezildim, yok oldum…
Aile bir bütündü, evi kuran dişi kuştu. Atalarımız bunu boşuna söylememişti. Baba evin direğiydi. Ona saygı göstermeliydik. Aldığım eğitimlerin boşuna gitmesini istemedim. Ben aman vermez bir dişi kuştum. Toplumda yer edinebileceğim her işte, her platformda çalıştım, gönüllü oldum. Ekonomik anlamda güçlü olan kadınlar, toplumda ve ailede de söz sahibi oluyordu, buna inandım.
On saat mesai sonrası evde kraliçeler gibi karşılanmadım, hiç kimse bana bir ödül de vermedi. Eve girmemle birlikte dişi kuşun görevleri devam ediyordu. Erkeğin, televizyonun uzaktan kumandasını alıp çay içme özgürlüğü vardı. Oysa benim kapıdan daha içeri girmeden, çocukları almam, kapıdan girince karınlarını doyurmam, toplumsal sıfatlarımı bırakıp eş ve anne olmam gerekiyordu.
Büyük bir azimle mutfak savaşları başlıyor, fethetme yataklardan banyoya, banyodaki çamaşırlardan salona kayıyor, yemek faslı bitince bitmiyordu. Anne olmanın getirdiği dürtüyle çocuklarımla oynamam, ödevlerine yardımcı olmam, dertlerine çözüm bulmam, masallar okuyarak huzurla uykuya yatırmam gerekiyordu. Sevgiyle ve özenle bunları yapmak yeterli mi? Asla!.. Sabaha yeterli olmak adına geceden yapmam gerekenler vardı ve gün yirmi dört saatti.
Dört saatlik uykularla güne başladınız mı? Ben muhteşem düzenimi korumak adına yıllarca bunu başardım. Geçici bir süreçti, eşim çok yoruluyordu, çocuklar çok küçüktü ve üstelik çok iyi yetiştirilmeleri gerekiyordu.
Her şeyi yapabilecek gücüm olduğuna inanarak tüm bunları tek başıma, bir gün bile oflamadan puflamadan yaptım. Zaman zaman kendimi servis şöförü, hizmetçi, rehber öğretmen, tamirci, amele ve daha bir sürü sıfat gibi hissetsem de mükemmel dünyamda her şeyi başaracağıma inandım.
Ve bir gün… O kadar güçlü olmadığımı anladım…
Ben hayatımda her şey ahenkle gitsin isterken işyerimde, evimde sadece üstüme daha fazla sorumluluk yüklediğimi fark ettim. İnsanların fark etmediği yardımlar zamanla yüküm olmuş, dağlar kadar büyümüştü. Patladım.
İşyerimden istifa ettim. Mutlu olmadığım, günde sekiz saatten fazla çalışacağım, iş tanımımın belli olmadığı her işi reddettim. Herkes bu fikrimi, ekonomik krizde aptalca ve bencilce buldu. Takmadım.
Çocukları servise yazdırdım. Çalışmıyorken, çocukları okula gönderdikten sonra dibine kadar içilen sıcak bir kahvenin sonsuz mutluluğunu yaşadım. Eşimle okul çıkışı kurslarını paylaştım. Ne kadar alın çizgisi daralsa da tek başıma bu çocuklara sahip olmadığımı anlattım.
Çok hoşuna gitmedi elbette ama kararlığımı görünce uymak zorunda kaldı. Her çocuğuma yaptığım yardımları azalttım. Olayı sosyal sorumluluk projesine çevirdim, kendi başına ayakta kalmanız gerekir dedim, bunların gelecekte nasıl faydaları olacağını anlattım. Çocuklar inatçıydı, bencildi, her daim önlerine hazır gelen şeylerin değerini bilmiyorlardı. Hastalandım. Aslında gerçek bir hastalık değildi ama başka çarem yoktu. Baktım ki aslında çocuklarım verilen görevleri mükemmel olmasa da yapabiliyorlar, çenemi kapattım, olayı akışa bıraktım.
Gerektiğinde yardım istedim ve bir baktım bu sizden bir şey eksiltmiyor, sadece birlikte başarmanın mutluluğunu artırıyor, rahatladım.
Şu an topluma göre tembelim, bazen bu kadar koşuşturmadan sonra tembellik olduğunu düşünüyorum ama mutluyum. Yarı zamanlı bir işte çalışıyorum, gündüzümü geceme katmıyorum.
Kariyer yapmadan da sevdiğin işi yapmanın anlamını öğrendim. Sade bir hayatı seçtiğinizde pahalı tercihleriniz olmuyor, kârdayım. Çocuklarım üzerine düşeni yapıyor, verilen bir işi yapmanın sorumluluğunu taşıyorlar ve başardıklarında mutlu oluyorlar. Eşimle yorgun olmadığım için tartışmadan konuşabiliyoruz ve televizyon muhabbetine ben de katılıyorum zaman zaman. İş, ev, çocuk kaosundan çıkıp yeni yeni ortamlar, arkadaşlar edindim.
Uzun yürüyüşlerde, koşturarak geçtiğim yerlerde bulunan ağaçların, kuşların, gökyüzünün güzelliğini görüyorum. Artık yaşın da verdiği özgürlükle istemediğim hiçbir şeyi yapmıyorum ya da o gün yapmak istemiyorsam erteliyorum.
Tembelliği ve tembelliğin getirdiği sakin güzelliği hak etmemiş miyim? Peki siz daha ne kadar koşturacaksınız?
Yıldız TEK GAMLI
Genel yayın yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
02/11/2025

Çok beğendim. Sizin akıcı yazı dilinizi çok seviyorum hocam
Okuyan beğenen yorum yapan herkese teşekkür ederim ❤️