KAHVE VE KIRK YILLIK HATIR

KAHVE VE KIRK YILLIK HATIR

KAHVE VE KIRK YILLIK HATIR

Kahve… Adını duyan bile mis gibi kokusunu duyar, insan hisseder. Dostlarla içilen tadı damaklarda, eşliğinde edilen sohbetler, akıllarda kalan kahve…

Biz yani tüketiciler için en önemli anların tanığıdır. Aynı zamanda milyar dolarlar ile ifade edilen ve genişleyen bir endüstri olacak kadar da büyüktür. İşletmeciler, üreticiler, kahve tohumlarının belli şartlarda kıtalar arası ulaşımını sağlayan çalışanlar, kahvenin binbir çeşidini keskin kurallara göre hazırlayanlar, kahve tadımı yapan gurmeler, kahve makinelerini geliştiren ve üreten mühendisler… 

Peki, nedir bu nimet, nereden girdi hayatımıza? Tarihe bir yolculuk yapalım.

Afrika’da yetişen bir ağacın meyveleridir. Ekvator kuşağının verimli toprakları ve nemli ikliminde üretilir. Etiyopya ve çevresinde geniş bir alanda, Güney Amerika’da çokça yetişir. Kahvenin Yemen’e ulaşması on beşinci yüzyıldır. Osmanlı döneminde Avrupa’ya, oradan dünyaya yayılır. Dikilen fidanlar iki yıl sonra meyve vermeye başlar. Bir ağaç yirmi-yirmi beş yıl meyve verir. Parlak yeşil dalları, bembeyaz çiçek çelenkleri ile dolar. Bir süre sonra kırmızı meyveler oluşur, kırmızı meyveler özenle toplanır.

Yerli üreticiler ve çalışanlar ne kadar önemli bir iş yaptıklarının farkındalar. Dünyanın her yerinde insanlar güne bir fincan kahve ile başlar. O kadar yaşamda yer etmiş alışkanlığa dönüşmüştür. Bu bilinçle çalışırlar. Bu değerli nimetin borsası vardır. Telis çuvallara satış noktalarına getirilen ürünler, açık artırma usulü tüccarlar tarafından alınır. Çürükleri, bozuk taneleri ayrılır. Kaliteli, kabuğu soyulmuş tohum vasfını yitirmiş hale getirilir. Yurt dışına öyle çıkarılır. Geldiği ülkede tekrar işlemden geçirilir, çeşitli kavurma teknikleriyle aromaları çeşitlendirilir.

Cafe adı altında açılan milyonlarca işletme, çeşitli türlerde kahve sunmakta müşterilerine. Sütlüsünden lattesine, közde kahve, kumda kahve, filtre kahve, cezveden doldurulanı, kendine has bardakları olanları, yüzüne desen yapılanına kadar birçok çeşidi vardır. Bir hayvana yedirilip gübresinden ayrılarak elde edilen kahve en pahalı ve itibar edilenidir.

Yorgunluk atmak, keyif almak için içilen kahvenin tadı bir başkadır. Dostlarla eve gelen misafirlerle Türk lokumu ya da çikolata eşliğinde içilen kahvenin tadı daha başkadır. Çat kapı gelen misafire ikram edilen, derin sohbetlerin eşlik ettiği kahvenin gerçekten kırk yıl hatırı vardır.

Kültürel mirasımız olan kız isteme törenlerinin vazgeçilmezi kahvelerin taraflarca anlamı daha başkadır. Evde, misafirlikte, törenlerde, doğa yürüyüşleri sırasında, kafelerde, yeri neresi olursa olsun içilen bir fincan kahvenin yıllarca hatırı vardır. Kahvemizi yudumlarken kahvenin yetiştiği yerleri, üreten insanları, yolculuğunu hatırlamak vefadan olsa gerektir. Adına türküler bile söylenmiş kahvenin:

Kahve Yemen’den gelir, havar yarim.

Çayır çimende gelir vay vay.

Ve daha niceleri… Doğada yetişen, sonradan keşfedilen, hayatımızın vazgeçilmezi olan kahvenin güzel anılara, sohbetlere eşlik etmesi, nice kırk yıllar hatırının olması dileğimle, afiyet olsun.

 

Elife Akgül 

 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

UNUTMAK

Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI

Yorumlar (1)

  1. Karşılıklı bir kahve içmek dileğimle 🥰

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Elife AKGÜL

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 58 yaşındayım ve ev hanımıyım. Yörük kültüründen etkilenerek kendi yaşamım ve ailemin yaşantıları üzerinden hatıralar ile roman ve öyküler yazdım. Aynı konseptte edebi ürünler üretmeye devam ediyorum. Şu ana kadar yazdığım fakat yayınlanmamış bir roman, bir öykü, bir tiyatro senaryosu ve bir şiir bulunmaktadır. Tarzımı Cengiz Aytmatov ve Yaşar Kemal’e yakın görüyorum.