Kadın Kuyusuna Erkek Mağarasına Çekilir

Kadın Kuyusuna Erkek Mağarasına Çekilir

Kadın Kuyusuna, Erkek Mağarasına Çekilir

Merhabalar değerli okurlarım,

Yılın bu son günlerinde, insanlığın en eski ama en taze meselesine, kadın-erkek ilişkilerine değinmek istedim. Her iki cins de yüzyıllar boyu birbirini anlamak ve dinlemek şöyle dursun, adeta sürekli bir çatışma ikliminde var olmaya çalışmıştır.

Kadın, doğası gereği anaç bir yapıya sahiptir ve pek çok karakteristik özelliğini bu fıtratına borçludur. Toprağı işlemeden mutfağa, tarladan ev yaşamına kadar kültürün birçok yapı taşını oluşturan kadın, günümüzde en çok “anlaşılamamaktan” yakınmaktadır. Ancak madalyonun diğer yüzünde, erkek tarafı da benzer dertlerden muzdaripdir. Bir baba figürü düşünün; çalışır, çabalar, evinin geçimini sağlar ama hayattan asıl beklentisinin ne olduğunu çoğu zaman dile bile getiremez. Toplumsal baskılar hem kadını hem de erkeği “ayrılmaz bir ikili” yapsa da, aradaki empati duygusunun yok denecek kadar az olması, bu birlikteliği çözülemeyen bir sorunlar yumağına dönüştürür.

Kuyu ve Mağara Metaforu

Peki, nasıl düzelecek bu ilişkiler? Kadınlar için bazen geceler uzar, sabah olmak bilmez. İşte o vakit kadın, kendi içindeki o karanlık “kuyusuna” iner ve iletişime kapatır kendini. Erkek ise maddi ve manevi sıkıntılarla boğulurken, kendini o soğuk ve ıssız “mağarasında” bulur. Her ne kadar kadın ve erkeğin ayrılmaz bir bütün olduğunu söylesek de aslında ruhsal olarak birbirlerinden çok uzaktırlar.

İletişim kurmak bir sanattır. Karşılıklı oturup gerçekten konuşabilmek, hem kadın hem de erkek için hayati önem taşır. “Anlaşılabilir olmak”, her iki bireyin de birbirinin düşüncelerine saygı duymasıyla başlar. Korkular ve endişeler elbette olabilir; ancak bu duyguların arkasına sığınan çiftler, bir süre sonra aralarına aşılması imkansız sınırlar koyarlar. Bu da ne yazık ki ilişkinin hızla yıpranmasına sebep olur.

Dinlemiyoruz, Sadece Savunuyoruz

Kadın-erkek ilişkilerinde hep aynı hataya düşüyoruz: Dinlememek. Sadece kendi doğrularımızı savunarak, o yıpratıcı süreci kendi ellerimizle başlatıyoruz. Yalnızlık korkusu bizi gitgide toplumsal uzlaşıdan uzaklaştırıyor ve birbirini anlamayan çiftler haline dönüştürüyor. Peki, kuyusuna inen kadını ve mağarasına sığınan erkeği empati yapmaya nasıl ikna edeceğiz?

Hayat boyu kendimize çizdiğimiz o anlamsız sınırlar, aslında bizi biz yapan birçok olguyu negatife çeviriyor. Ebeveynlerimizden bizlere kalan yanlış modeller, bugün hâlâ ilişkilerimizde bir miras gibi başrolü oynuyor. İnsan ancak kendini keşfetmeye başladığı kırklı yaşlarda, bakış açısının günden güne değiştiğini fark ediyor. Bir zamanlar “hayır, olmaz” dediğimiz değişimlerin ve kendimize vurduğumuz prangaların ne kadar yanlış olduğunu anlamaya başlıyoruz. Köprünün altından çok sular geçmiştir; geriye dönüp baktığımızda “keşke” dememek için kendi sırlarımızı, düşlerimizi ve yaşam öykümüzü tekrar gözden geçirmeye, hayatımızı yeniden kaleme almaya ihtiyaç duyarız.

Sorunları Dondurmak Çözüm Değil

Aslında keşif, insan hayatı boyunca ölene dek devam eder. Fakat biz hâlâ doğru iletişim kurmak için yeterince mücadele etmiyoruz. Görünen o ki, kadın ve erkek, birbirini anlamak yerine çatışmayı tercih etmeye devam ederse bu döngü yüzyıllarca sürecek. Sorunları ötelemek ve bir “buzdolabına” koyup dondurmak, meseleyi nereye kadar çözer? Sorunları dondurduğunuzda onlar yok olmaz; aksine bir gün ya büyük bir kopuşla ya da yaşamdan keyif almayan iki insanın oynadığı ruhsuz bir tiyatroyla sonuçlanır.

Gelin, yeni yıla empati kurabilen, umut dolu ve sevgiyi paylaşan bireyler olarak girmeyi dileyelim.

Karanlıklara inat, ilk mum ışığını biz yakalım.

Sevgiyle kalın.

Yazar

Yusuf Dal

Diğer yazılarımı okudunuz mu?

Hangimiz Masumuz ?

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yusuf DAL

Kuaförden Şaire: Hayatın Renklerini Anlatan Bir Yolculuk 33 yıllık kuaförlük serüveniniz ve şiire olan tutkunuzun kesiştiği noktada, hayatınıza bambaşka bir renk katmışsınız. Çeşitli sosyal medya hesaplarında paylaştığınız şiirlerinizle duygularımı ve yaşam bakış açınızı okurlarla buluşturuyoruz. İzmir Bir Melek Bin Melek Olsun Dayanışma Derneği yönetim kurulu başkanlığı görevini 3 yıldır başarıyla yürütüyorsunuz. Evli ve 11 yaşında bir kızınız olması hayatınıza sevgi ve anlam katıyor. İzmir Bornova'da yaşarken şiirlerimle ihtiyaç sahibi çocuklara destek olmaya devam ediyorum. Sizin hikayeniz, tutkunun ve dayanışmanın bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ilham verici bir örnek. Kuaförlük mesleğindeki deneyimlerinizin ve şiire olan sevginizin harmanlanması, özgün ve duygusal bir dil oluşturmanızı sağlıyor. Hayatın renklerini şiirlerime yansıtarak okurları duygulandırmak ve düşündürmek. Dayanışma ve yardımseverlik ruhunu şiirlerimede yayarak, ihtiyaç sahibi çocuklara destek olmak tek hedefim.