İçten ve Sessiz Kalbinle Veda Et

İçten ve Sessiz Kalbinle Veda Et

İçten ve Sessiz Kalbinle Veda Et

Hayat, çoğu zaman insanı hiç istemediği yollara sürükler ne başını çevirebildiğin ne de yolunu değiştirebildiğin patikalara.

Hiç hak etmediğini düşündüğün sözler birikir belleğinde. Kırık dökük ilişkiler, yarım kalan cümleler, içinden çıkamadığın duygusal labirentler ve çoğu zaman sana ait olmayan ama nedense senin taşıdığın yükler.

 Sessizce birikirler. Kalbinin en görünmeyen köşelerinde büyür, yer ederler. Gün gelir, bu görünmeyen ağırlıklar görünür hale gelir. Ve insan fark etmeden ağırlaşır. Sadece bedeni değil, ruhu da yavaşlar. Zihni bulanır, bakışları donuklaşır. En çok da umut eskir, rengi solar, dokusu yıpranır.

Günü geldiğinde aynaya baktığında sadece yorgun bir yüz değil, yorgun bir iç dünya görürsün. Sadece yaşamakla kalmamış, direnmiş olduğunu fark edersin kendine, başkalarına, hayata.

Ama insan garip bir varlık… Ne kadar yorulsa da bir yerlerinde hep küçük bir kıvılcım kalır. Tüm kırgınlıklara, hayal kırıklıklarına, sessiz çığlıklara rağmen o kıvılcım sönmez.

Belki bir sabah uyanırken, belki bir sokakta yürürken, belki de hiç beklemediğin bir anda sadece içinden şöyle bir cümle geçer:

“Artık böyle devam edemez.”

Ve o an, bir şey değişir. Dışarıdan fark edilmez belki ama içinde, derinlerde, sessiz bir uyanış başlar. Bu bir isyan değildir, aksine bir teslimiyettir. Ama başkalarına değil artık yalnızca kendine.

Yeniden başlamak, çoğu zaman büyük bir karar gibi görünse de aslında küçük bir cesaret anıyla başlar. Belki sadece bir “hayır” diyebilmektir. Belki artık susmamaktır. Ya da tam tersine, hiçbir açıklama yapmadan, sessizce çekip gitmektir.

Çünkü en gerçek vedalar, en derin fark edişlerden doğar. En büyük değişimler, en sessiz anlarda başlar.

Ve o temiz sayfa

Dışarıdan sadece boş bir kâğıt gibi görünür ama sen bilirsin o sayfa aslında yüklerinden arınmışlığının, kendiyle barışmaya karar vermenin bir simgesidir.

Artık başkalarının hikâyesini değil, kendi sesini dinlemeye başladığındır. Ve işte o zaman, geçmişin sana ne yaptığı değil, senin kendine bundan sonra ne yapacağın önem kazanır.

Zamanla fark edersin ki, yeniden başlamak sadece bir yön değişikliği değil, bir ruh hâlidir. Hayatın seni sürüklediği yerlerden kendi ayaklarınla yürümeye başladığında, içini bir ferahlık kaplar.

Bu ferahlık dışarıdan görünmez, ölçülemez belki ama sen hissedersin. Artık geçmişi sırtında değil, geride taşırsın. Taşımakla sürüklemek arasındaki farkı öğrendiğinde, hafiflersin.

Sessizce veda ettiğin her şey kırgınlıklar, haksızlıklar, susarak içine attığın tüm kelimeler birer birer senden düşer. Eskiden seni tanımlayan ne varsa, artık sadece birer anıya dönüşür. Ne seni yönetirler ne de önünü keserler. Sadece vardırlar. Ama sen artık başka bir yerdesindir: kendi merkezinde, kendi sesinde.

İç huzur, çoğu zaman bir çığlıkla değil, bir suskunlukla gelir. En büyük rahatlama da bazen bir açıklama yapmamaktan doğar. Çünkü artık açıklama yapma ihtiyacı duymazsın ne kendine ne de başkalarına. Olanı olduğu gibi kabullenmiş, gitmesi gerekenleri uğurlamış, kalması gerekenleri yüreğinde tutmuşsundur.

Ve işte tam da bu noktada, hayat yeniden başlar. Daha sade, daha az kalabalık, daha gerçek. Belki daha az kişiyle ama daha çok kendinle.

Çünkü asıl huzur, dışarıda değil, insanın kendi içinde kurduğu o sessiz düzendedir.

Affetmek… Çoğu zaman yanlış anlaşılan, sanki yapılanı onaylamak ya da yok saymak gibi görülen o derin içsel eylem. Oysa affetmek, başkaları için değil, kendin için atılan bir adımdır. Geçmişin boyunduruğundan sıyrılıp bugüne gelebilmenin, ruhunun yüklerinden arınabilmenin yoludur. Affetmek, olanı unutmadan onun seni yönetmesine izin vermemektir. Bazen karşındakini değil, olan biteni bazen de en çok kendini affetmektir mesele. Çünkü insan kendine acımasız oldukça başkalarını da affedemez. Ve affetmenin bir süreç olduğunu fark ettiğinde, sabretmeyi de öğrenirsin. Her seferinde biraz daha… Her nefeste biraz daha…

İçten, sessiz bir affedişle başlar asıl temizlik. Ne bağırarak ne ispat ederek, sadece kalbinin derinliklerinde yankılanan bir “artık serbestsin” fısıltısıyla…

O fısıltı bir başkasına değil, sadece sana aittir. Ve o an, hayat gerçekten yeniden başlar.

 

Nurgül Kayhan

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

İnstagram

 

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nurgül Kayhan

Nurgül Kayhan, çok yönlü yazardır. İşletme eğitimini tamamlayıp muhasebeci olarak çalışmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren edebiyat ve sanatın çeşitli dallarıyla ilgilenmiş, okuma ve yazma en büyük hobileri arasında yer almıştır. Kelimeleri yalnızca bir söz olarak değil, şarkılar bestelemiş ve şiirler yazmıştır. Bu süreçte, kendi organizasyon şirketini kurarak sahne etkinlikleri düzenlemeye başlamıştır. Şirketinin adı "Sueno Organizasyon" olup, "hayal" anlamına gelen "sueno" kelimesiyle hayallerine adım atmıştır. Deneyimlerinden ve yaşanmışlıklarından ilham alarak ilk kitabı "Hayata Tutunmak yazmış ve bu eser büyük ilgi görerek çok satanlar listesine girmiştir. Devamında "Söylenmemiş Şarkılar" adlı şiir kitabını yayımlamıştır. Nurgül Kayhan, güçlü iletişimi, özgün projeleri ve pozitif enerjisiyle dikkat çekmektedir