İÇİNDEKİ IŞIĞI KEŞFET

İÇİNDEKİ IŞIĞI KEŞFET

İÇİNDEKİ   IŞIĞI KEŞFET 

İnsanoğlu tam olmaz… Eksiklikleriyle, hatalarıyla, acizliğiyle var olur. İnsan, toprak ve suyun karışımı bir balçıktan yaratılmış olsa da özü nurdur, ışıktır, aydınlıktır. Zaman zaman dışardan gelen etkiler bu ışığı karartmaya çalışsa da, özüne tutunan insan hiçbir zaman karanlığa esir olmaz. Çünkü doğası aydınlık ve o aydınlığın verdiği huzur yol gösterir.

Ümit, ilahi kaynaklı bir içsel güçtür; ümitsizlik ise şeytani bir vesvesedir. “Boşuna uğraşma, sen yapamazsın” diye başlar… “Rezil olacaksın, ahmak” diye devam eder… İçindeki ilahi ışıktan güç alıp toparlanmazsan daha neler neler fısıldayıp; hayattan, hayallerden ve güzel olan her şeyden koparır seni.

Geldiğin noktaya baktığında, başlangıçta hayal ettiğin yerde olmadığını fark edersin. Sence artık çok geçtir. Başlangıçta hayalini kurduğun menzilden bir hayli uzaktasındır artık… İşte tam da bu noktada “Ne olursan ol gel!” mesajıyla kendine gelen kazanır. Çünkü özünde düşmelerinde, sürçmelerinde toparlanma kabiliyeti vardır.

Seni yaratan düşeceğini bildiği için, toparlanmaya uygun kudreti de işlemiş genlerine. Yeter ki desteği içindeki ışıktan al. Dışardan gelen vızıltıların seni yıldırmasına izin verme.

Başla artık bir yerden, yılma. Düşsen de kalk! Oturup kalma. Eğilirsen doğrul. Korkma, ilahi ışığın sana yön verecek. Hele onu besle, huzurla hisset, o tutup seni ellerinden yücelere kaldıracak.

“Olmaz” deyip oturdun mu, işte orada kaldın, kaybettin, kayboldun demektir. Seni asıl tüketen başarısızlık değil, hiç başlamamak. Bırak o vesveseyi dinleme. Baştan hiç başlamayarak, onu yenmesine izin verme,

Ertelenmiş hayallerinin yüreğine bıraktığı yorgunluğun, koyu karanlıklarla ışığını söndürmesine izin verme. Kendi ışığınla karanlığı boğ. Kendine inanarak yıldızını parlat. Özünü parlattıkça sözün parlar, işin parlar, sen parlarsın… Işığınla korkar tüm karanlıklar, etrafına da ışık saçarsın, umut olursun.

Kendine inandıkça ışığını daha fazla keşfedeceksin. Tıpkı bir kaşif gibi girdiğin yerlerin aydınlığını bulacaksın. Artık karanlıklar sarsmaz seni, umursamazsın onları ve karanlık fikirlerini. Ömrünü adadığın alkışlar, övücü sözler, beklentiler artık hiç bir şey ifade etmez. Çünkü sen özündeki değeri çoktan keşfettin.

Fakat bazen ne kadar aydınlansa da tuzağa takılıp düşer insan. Olsun. İnsan eksikleriyle tamdır. Mükemmellik yaradana mahsustur. Yaratılan eksiktir ve öyle de güzeldir. Mükemmel olmak için beklerken iyi olmayı kaçırma.

Unutma: insan eksikleriyle güzeldir. Hatalarıyla tam olur. Acizliğini kabul ettiği noktada ilahi şefkati çeker. Başı dik, mağrur, eserlerinin gururundan yanına yaklaşılamayanlar ise bir gün kaybeder ve dışardan aldığı övgü artık onu kurtaramaz.

Yıllardır kendi özümle yürüdüğüm yolda, varoluşsal sancıların eşiğinde, mükemmeliyetçi çevrenin verdiği yorgunluktan, içimdeki hata yapan masum kız çocuğuna sarılıp buğday sarısı saçlarını okşayarak kurtuldum.

Minicik ellerini avcuma alıp ona dedim ki: “Tam olmak zorunda değilsin, eksiklerinle de güzelsin. Düşersen korkma, içindeki güçle kalkabilirsin. Damarlarında bu kudret var. Yeter ki ışığını kaybetme, sarıl ona.” Ve o ışığı fark ettiğimde yolun ne kadar bana ait, tanıdık ve kainatla içli dışlı olduğunu gördüm.

Konfor alanından çıkmaya korkmamızın asıl nedeni sanırım yabancılaşmaktan korkmak. Oysa özünü keşfedene herkes dost, her yer memleket, her iş tanıdık, bildik. Israrın, inadın faydası yok. Sadece ilerlemeye vurulmuş bir ket, ayağına pranga, yoluna engel.

Hiçlik makamının temsilcisi Şems-i Tebrizi gibi ben de derim: “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Ne biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Velhasıl, insanın eksikliği sadece bir kusur değil, aynı zamanda güzelliğinin kaynağıdır. İnsan hatalarıyla tamdır; mükemmel olmak yalnızca yaratana mahsustur.

Eksikliği kabul eden, ilahi şefkati çeker ve olgunlaşır. Başarı, ışığını fark etmekten, düşse de kalkabilmekten gelir. Kendine sarıl, içindeki ışığı besle ve yoluna devam et. Çünkü sen, eksiklerinle, hatalarınla ve ışığınla tam bir insansın.

 

SONGÜL AYKAN

Editör: Nigar KAYA

Bu yazının bütünü yazara aittir. 

Diğer Yazılarımı Okudunuz   mu?

ŞAHİT OLMAYA GELDİK

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Songül Aykan

Songül Aykan, asker bir babanın kızı olarak, babasının Diyarbakır görevi sırasında bu şehirde dünyaya geldi. Henüz bir buçuk yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı ve hayatının geri kalanını burada sürdürdü. Eğitim hayatına İstanbul’da devam eden Aykan, Bahçelievler Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İşletme ve İlahiyat bölümlerinde öğrenim gördü. Edebiyata olan ilgisi, ortaokul yıllarında Türkçe derslerinde yazdığı kompozisyonlar ve hikâyelerle başladı. Edebiyat tutkusu, hayatı boyunca devam etti. Aynı zamanda dört çocuk annesi ve öğretmen olan Songül Aykan, ilk kitabı “Anda Kal” ile edebiyat dünyasına adım attı. Bu kitabı, “Andaki Derinlik” ve ilk romanı “İsuf” izledi.