GİDİYORUM

GİDİYORUM

GİDİYORUM

Her ihtiyacım olduğunda yoksun, saatlerce bekledim oysa… Erkenden eve geldim, bir güzel temizledim, kokulu mumlar yaktım odalara, salona…

Bu hafta işler çok yoğundu. Ev ruhuma iyi gelince kirlileri ayırdım, en sevdiğin lavantalı yumuşatıcı ile makineyi çalıştırdım. Çiçeklerimin dipleri kurumuş, her birinin sararan yapraklarını topladım, tek tek konuştum, suladım.

En sevdiğin pembe çiçekli elbisemi çıkarıp, bebek şampuanı ile yıkandım. Saçlarımın hassas olduğu bir dönemde bebek şampuanı tanıştırmıştı bizi, sonrasında sen seviyorsun diye hiç bırakmadım…

Buğday başağı saçlarımı defalarca fırçaladım, parlaklığından emin olunca serbest bıraktım. Koyu yeşil gözlerimi, ormanın derinliklerine benzetirdin, daha da belirgin olsun diye hafif bir makyaj yaptım.

Mutfak kolaydı benim için; her yemeği severdin. Sevdiğin tüm zeytinyağlıları hazırladım. Biten çamaşırları, sokağın girişinden sana yolunu göstersin diye balkona astım. Saksıdan üç beş dal beyaz papatya koparıp, masayı da hazırladım. Ev, masa ve ben hazırdım.

Her kavga sonrası gönlünü almak ne kadar zordu, tartışmayı hep sen kazanırdın. Benim hiç kimsem yoktu, sen benim dünyamdın. Oysa ben seni seçtikten sonra senin bir şeyin olamadım.

Aşk bir hastalıktı, ruhunu emen, saplantılı, bencillikle fedakârlık arasında gidip gelen, kalbini verdiğin anda çalan için önemini yitiren ve ne olduğunu anlamadığın, bulutların üstünde olduğunu düşündüğün anda bitiveren…

Ne zaman başlamıştı hiç anlamadım. Önce gündüzleri ardından gecelerime giren, her dokunuşunda, bakışında, nefesinde nefesimi tüketen, sonsuz kere sonsuz bensiz olamayacağını söylediğin anlar vardı. Şehrin bir ucunda oturduğun evden benim sokağıma gelir, tesadüfmüş gibi gösterip beni aldığın, arabana bindiğim anda ruhunun her zerresini bana adadığın, hafif müzik eşliğinde birbirimizi tanıdığımız anlar ne kıymetliydi.

Ben güzel olan her müziği severdim, sen de…
Ben denizi severdim her mevsim, sen de…
Ben ormana aşıktım, sen de…
Ben hayvanların da bizim kadar yaşama hakkı olduğunu savunurdum, sen de…
Ben tiyatroyu sevdiğimi söyledim, sen sezonluk bilet aldın.

Ne ara oldu bilmiyorum müzik kafanı ağrıtıyordu, deniz yazın turistler geldiğinde cıvıl cıvıl oluyordu, orman ayıların eviydi, bu hayvanlar da her yeri pisletiyordu, evde kafana göre film seyretmek varken oyunlar için tiyatroya gitmek saçmaydı.

En saçma olan neydi biliyor musun? Ben bu düşüncelerinin hiçbirini birlikte olana kadar anlamadım ve tüm sevenlerin yaptığı en büyük hatayı yaptım. Düzeltebilirim! Beni bu kadar seven, bana bu kadar âşık olan adam elbette benim sevdiğim şeyleri zamanla sever yalanına inandım. Oysa sen her gün beni çepeçevre sararak dünyamı daralttın.

Boş boş şeylere zaman ayırıyordum, bıraktım. Arkadaşlarımın hepsi seni kıskanıyordu, hepsinden ayrıldım. Kitap okuyana kadar seninle ilgilenmeliydim, tüm kitaplarımı sakladım. Bir kadının birinci görevi erkeğini memnun etmekti, istediğin her an yanında oldum. Bedenimle, ruhumla senindim ama sen benden bunaldın.

Yanında olduğum her yerde fazlalık gibi hissettirdin kendimi, benim dışında herkesin şahane olduğu dünyada bana katlanmak zorundaydın. Aşağıladın, aşağıladın, aşağıladın, kendimi bir böcek gibi hissetmemi sağladın. Ve ne yazık ki beni, kendine kukla yapmayı başardın!

Elinde olunca neden değersizleşir elindekinin değeri? Değer nedir? Birlikte aynı yolda el ele yürümek mi yoksa biri koşar adım giderken arkasından izlemek mi ya da değerli gördüğün her bir şeyi ezip ezip tüketmek mi? Sadece veren, sevdiğini yüceltirken kendini eksiltmek mi aşk? Ateşinden yok olup incinmek mi, her zorluğa göğüs gerip küllerinden dirilmek mi? Olduğum gibi kalamaz mıyım aşkta ya da aşkımı olduğu gibi görebilir miyim? Mesela seni çok seviyorum diye biri geldiğinde beynime bir ileti gelse, “Kandırılıyorsun, kandırılıyorsun” dese hızlıca uzaklaşsam oradan. Aşkta devreler, beyin de mi yanıyor yoksa?

Masa başında hala bekliyorum, saat gece yarısını geçmiş. Kim bilir şimdi kimin anlattıklarına katılıp “ben de, ben de” diyorsun. Sevgiyle başlayıp aşka uzanıp acıyla yaşamaktan usandım. Yeniden ayağa kalkabiliyor muyum bilmiyorum ama bu saatten sonra söyleyebileceğim tek şey var;
Gidiyorum ben de…

17/09/2025
Yıldız Tek Gamlı

Genel yayın yönetmeni:Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki yazımı okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/il-olmayi-hakeden-sehir-aksehir/

Yorumlar (9)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 19/10/2025

    Yorum yapan beğenen herkese teşekkür ederim ❤️ İyi ki varsınız 🌺

  2. MelBet_hxor
    • 4/10/2025

    МелБет бонус на первый депозит предлагают широкий выбор преимуществ для новых игроков и постоянных клиентов, включая приветственные предложения и акции на депозиты. Подписка на рассылку позволят вам первыми узнавать о новых акциях и бонусах.

  3. drover sointeru
    • 27/09/2025

    I've read some excellent stuff here. Definitely worth bookmarking for revisiting. I wonder how so much attempt you put to make any such excellent informative website.

  4. Oğuz KARABULUT
    • 21/09/2025

    Gitmemek için kaldığımız yere ait olmak gerek bunun için de o yerin bizi kendisine ait olarak kabul etmesi. Bu ev olur, kalp olur belki de bir düşünce. Ama her ne şekilde olursa olsun ait olmak tek başına değil birden fazla kabulleniştir. Ama bu kabulleniş öyleymiş gibi olmamışsa, yalancı bir kabulleniş değilse birlikte yürür. Kabulleniş bir heves değil inanıştır aslında. Siz kabulleneceğinize inanırsınız fakat diğeri bunu içinde bir süre esen fırtınalar için kabullenmediyse eğer kendine bunu inandırarak buna inanarak kabullendiyse o zaman oradan kimse gitmez, Evden, kalpten, düşünceden ya da herneyse gidemez. Değerli ve okurken inanmış ve aldanmış olduğum insanların önünden fragman gibi geçtiği gözlerimi birkaç saniye yere baktırıp "yazık, inanmıştım..." tebessümü ettiren satırlarınızda ki samimiyeti hissettirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

  5. Jovanny Shanahan
    • 20/09/2025

    Your writing is like a breath of fresh air in the often stale world of online content. Your unique perspective and engaging style set you apart from the crowd. Thank you for sharing your talents with us.

  6. KEZİBAN
    • 19/09/2025

    AŞK BAZEN ÖZGÜR BIRAKMAKTIR. GİDENE YOL VERMEK GEREKİR. KALEMİNİZE SAĞLIK HOCAM

  7. Nuray Acar
    • 18/09/2025

    Offff bu nasıl bir yazı olmuş. Bir kadının aşk uğruna kendinden benliğinden vazgeçişini nasıl da güzel anlatmışsın. Harikasın Yıldız Tek Gamlı 💜

  8. Songül Aykan
    • 18/09/2025

    Gitmek bazen özgürleşmektir...

    • 18/09/2025

    Özene, bezene seçilmiş kelimelerden son derece akıcı cümleler kurulmuş. Bize de keyifle okumak kalmiş. Yüreğinize, kaleminize sağlik hocam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.