Ertoş Ayağa Nasıl Kalktı
- Yazar: Fatma Yaman
- 29 Temmuz 2025
- 35 kez okundu

Ayağa Kalkmak
Evlerin dip dibe inci gibi sıralandığı ,sokakları kedilerden geçilmeyen, bakkalın veresiye defteri kadar karışık bir mahallede, Eren ve Elif adında iki kardeş yaşardı. Ama kimse onlara doğdukları isimle seslenmezdi. Eren, mahallede “Ertoş” olmuştu; Elif ise sadece “Elif abla.” Anne-babaları yıllar önce göçüp gitmişti. Geride kalan tek şey, bir zamanlar sobanın üstünde kaynayan ıhlamur kokusu gibi silik ama sıcak bir anıydı.Elif zihinsel engelliydi; gun boyu ağzında sakizla sokağın ortasında kendi kendine konuşurdu. Ertoş hem zihinsel hem fiziksel engelliydi; ama yüzü güldü mü, o gülümseme bir balkondaki çamaşır ipine asılmış tertemiz yastık kılıfı gibi iç açardı.
Ertoş, günün çoğunu bakkalın önünde oturarak geçirirdi. Oturduğu sandalye, mahallede “pis plastik” diye bilinen, kim tarafından bırakıldığı bilinmeyen ve muhtemelen çöp gününden kalma bir plastiğe benziyordu. Elinde çoğu zaman ya bir eski ev terliği ya da yaşlı annesinden kalma bakır su kabı olurdu. O kabı bazen başına geçirir, bazen güneşten korunmak için dizlerinin arasına sıkıştırırdı.
Mahallenin meşhur üçlüsü Suna, Arif ve Yaşar, hayatı Ertoş için çekilmez hale getiren küçük belalardı. En sevdikleri şey, onun sabrını zorlamaktı.
“Ertoooş, kalk da seni gezmeye götürelim, Çetinkaya ‘ya”
“Bak buraya hadi beni yakalaa!”
“Ertoş ağabey, güneş gözlüğün yok ama güneş gibisin yaaa!”
Ertoş bu sözlere karşı sadece kalın ve boğuk bir sesle cevap verirdi:
“Uuuhhhgggghhhh!”
Ama o gün… Gök biraz daha puslu, rüzgâr biraz daha yaramazdı. Çocuklar, nanik hareketleri eşliğinde iyice coşmuştu.Tam o sırada, bir “şey” oldu.Ertoş yavaşça yerinden kalktı.
Önce sandalye gıcırdadı, sonra mahalle sustu.
Ve elindeki bakır su kabını sıkıca kavradı.
Suna’nın gözleri büyüdü, Arif “kaç” demeye çalıştı ama sesi çıkmadı, Yaşar’ın ayağı terliğe takıldı.
Ertoş bir adım attı… Sonra bir daha…
Ve sonra kabı kaldırdı…
“HUUHHHH!” diye bir haykırışla Ertoş su kabını önce havada döndürdü, sonra hedefe yöneldi
ÇAT!
Bakır kabın içi boştu ama sesi doluydu.
Kime isabet ettiğini kimse tam göremedi ama Arif’in alnında bir “bakır yarısı” kadar kızarıklık belirdi.Suna ve Yaşar bir çığlık atıp koşmaya başladı, Arif ise hafif sendeleyerek, “Ben sana abi demek istiyordum zaten” diyebildi.
Mahalle alkışladı mı, yoksa sadece saksıdan bir çiçek mi düştü bilinmez. Ama o andan sonra Ertoş bir efsane oldu.
Ertesi sabah, Ertoş yine sandalyesindeydi. Ama önünde bir torba vardı: Cips, kola, eskimo ve en önemlisi… Yeni bir bakır kap.
Artık mahallenin çocukları onu kızdırmaz, hatta nöbetleşe cips ikram ederdi.
Ve o gün herkes şunu anladı:
“Ertoş kalktıysa, kader değişebilir. Ama Ertoş bakır kapla kalktıysa, kaçmak en iyisidir.”
Fatma Yaman
Bu yazının bütünü yazarına aittir