ÇOCUKLUK BİSİKLETİM

ÇOCUKLUK BİSİKLETİM

ÇOCUKLUK BİSİKLETİM

7 gün 24 saat çalışan bir bisiklet duydunuz mu? Ben biliyorum, hatta bazı mesailerinde ben de vardım.

Her sene bir bisikletim olsun istedim. Babam her sene karneniz “pekiyi” olursa alacağım, dedi. Maalesef her sene artan masraflar, büyüyen biz vardık. Kolay değil, altı çocuk, hepsi okulda kitabı, defteri, çantası, e bunun montu, ayakkabısı, aç kalacak da değiller…

Bisiklet birincil ihtiyaç değil tabi babama göre, oysa her yaz arkadaşlarım sokakta rengarenk bisikletlerle ortaya çıkınca, ben kafamı perdenin arkasına saklardım, beni çağırmasınlar diye. Ben daha hızlı sürerim, ben de ellerimi bırakıp, yokuştan aşağı süzülürüm, diyorum, hatta rüyalarımda bisikletimle çatıların üstünden atlıyorum, uçuyorum ama bisikletim yok. Diğer taraftan babama da kıyamıyorum, üzülsün de istemiyorum, bisiklet aşkıma rağmen susuyorum…

Sessiz sedasız babamın sözünü yerine getirmesini beklerken ortaokula geldim. Bu arada en büyük abim liseye, küçük kardeşlerim de ilkokula başladı. Zamanla bisikletler de değişti, vitesliler, geniş lastikliler, kornası, ışığı olan ama bizdeki bisiklet aşkı devam ediyor.

Derken babam bir arkadaşının büyüdüğü için bisiklete binmeyen çocuğunun bisikletini getirdi. Kırmızı rengi, sarı yazıları, deri havalı oturma yeri, kalın lastikleri olan bize göre muhteşem bir bisikletti. Evde bir bisikletin varlığı var ama bisiklete binmeyi bilmeyen altı çocuk vardı. İlk alıştırmalar bahçede yapıldı, defalarca düşüp kalkmamıza rağmen heyecanla ikinci günün sonunda hepimiz bisiklete binmeyi öğrenmiştik.

Tabi hepimiz de aynı anda binmek istiyoruz ama tek bir bisiklet var. Altı kardeş oturup ciddi ciddi bir zaman çizelgesi ayarladık. Okul saatlerimiz, yemek saatlerimiz, uyku saatlerimiz bile düşünülünce yaşımıza göre profesyonel görünen çizelgeyi mutfağın kapısına astık. Gerçekten bisikleti iki ay boyunca hiç kavga etmeden, plana uyarak tüm gün kullandık. Artık bir bisikletimiz vardı.

Bir akşamüzeri sıra bendeyken yokuş olan caddenin en tepesinden aşağıya hız yapmak istedim. Amacım ellerimi bırakıp yokuş aşağı süzülmekti. Artık bisikleti çok hızlı kullanabiliyordum. Yola paraleller çizerek tepeye vardım, tepeden aşağı pedal çevirmeden gidonu sabitleyerek ellerimi bıraktım. Rüzgar tekerleklerin hızıyla saçlarımı uçurup, kollarımı daha da yukarı kaldırırken uçuyordum sanki…

Tam düzlüğe doğru geliyordum ki sebzeci Hüseyin amca bir anda ara yoldan arabasının burnunu gösterdi. Frene bastım basmasına ama bisikleti kullanırken hiç bakım yapmak ya da kontrol etmek aklımıza gelmediği için fren tutmadı. Bisiklet arabanın burnuna vurmasıyla birlikte aynı filmlerdeki gibi Hüseyin amcanın şaşkın bakışlarıyla arabanın üstünden öteki tarafına uçtum. Düşmemle birlikte benimle bisiklet de saniye farkla uçarak yanıma düştü.

Hüseyin amca arabadan çıkıp “kızım ne yapıyorsun, o kadar hızlı sürülür mü, iyi misin?” diye beni kontrol ederken, ben kendimi hiç düşünmeyip hızla kalkıp bisikleti kontrol ettim. Sonuçta altı çocuğun tek bisikletiydi ve bisiklete zarar gelmesini istemiyordum. Bisikletin ön lastiği gitti, eve dizlerimde yaralar, soyulmuş kol derileri, sıyrık bir burun ve kaza yapmış bisikletimle ağlaya ağlaya gittim. Tabi kardeşlerimden de bayağı bir azar yedim.

Babam bisikleti tamir ettirmedi, eskiciye öylece verdi, üç beş mandal, plastik leğen, kova karşılığında… Çok üzüldük ama yapacak bir şey yoktu, babam kimsenin zarar görmesini istemiyordu. Birkaç yıl sonra kardeşlerime bisiklet alındı ama artık biz o zamanlardaki gibi küçük ve sokaklarda saatlerce oynayabilen çocuklar değildik. Kardeşlerim bisiklete binerken zaman zaman kısa mesafelerde bisiklet sürdüm ama asla o ilk bisikletimdeki heyecanı hissedemedim.

Her heyecan çocuklukta güzeldi. O yüzden çocuklarınızın çocukluklarını özgürce yaşamasını, anılarına nice heyecanlar sığdırmasını sağlayın. Gelecekte güzel anılarla gülümseyen yetişkinler olsun, onlar da çocuklara aynı özgürlüğü yaşatsın diye…

Sevgilerimle,

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

Yıldız Tek Gamlı

Instagram

Editör: Duygu BALCI

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Yıldız Ünal

Yorumlar (5)

  1. Ayşegül HAYVAR
    • 16/10/2024

    Bu güzel yazınızla ben de geçmişe tatlı bir yolculuk yaptım ve heyecanlandım anımsadıkça yaşadıklarımı. Dudaklarımda çocukça bir gülümsemeyle bırakıyorum bu notu... Emeğinize sağlık...

  2. Ayşegül HAYVAR
    • 16/10/2024

    Bu güzel yazınızla ben de geçmişe tatlı bir yolculuk yaptım ve heyecanlandım anımsadıkça yaşadıklarımı. Dudaklarımda çocukça bir gülümsemeyle bırakıyorum bu notu... Emeğinize sağlık...

  3. Nurgül Ekeke
    • 16/10/2024

    Ne güzel bir anıymış daha anlatsaydı diyesim geldi. Yüreğine sağlık! Kutlarım.

  4. Ayşe Özdemir
    • 15/10/2024

    Bisiklet meteforu üzerinden değinmiş olduğunuz konu ve vermek istediğiniz mesaj çok kıymetli ve hocam, teşekkür ediyoruz...🌸

    • 15/10/2024

    Kaleminize sağlık Hocam. Beni çocukluğuma götürdünüz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.