CAMIN ARDINDAKİ KADIN
- Yazar: Soner IRMAK
- 3 Mayıs 2025
- 36 kez okundu

BAŞLIK: “Sessizlik Odası”
Kimse konuşmazsa, çığlıklar daha net duyulur.
Bölüm 1: Camın Ardındaki Kadın
Zeynep, saatlerdir pencereye bakıyordu ama dışarıda hiçbir şey değişmiyordu. Gri bir gökyüzü, hiç kıpırdamayan ağaçlar ve penceresinin tam karşısında duvara yaslanmış, siyah mantolu bir kadın. Yüzünü hiç görmemişti. Kadın saatlerdir oradaydı. Hareket etmiyordu, ama gidip de kimseye bundan bahsetmiyordu. Çünkü kliniğe geldiği ilk gün anlamıştı: Burada bazı şeyler sessiz kalmak zorundaydı.
Birisi görmediğini söylediğinde, bu onun var olmadığı anlamına gelmiyordu. Sadece diğerlerinin gözü kördü.
Zeynep üç aydır bu klinikteydi. Adına “gönüllü yatış” deniyordu ama kimse gerçekten gönüllü gelmiyordu buraya. O da gelmedi. Polisin raporuna göre, komşuları gecenin üçünde onun çığlıklarını duymuş, kapıyı kırarak içeri girmişlerdi. Zeynep, yerde dizlerinin üstünde oturuyordu. Karşısındaki duvar kanla yazılmıştı:
“BENİ SUSTURDULAR. ŞİMDİ SENİN SIRAN.”
Hiçbir şey hatırlamıyordu. Ama o günden sonra bir ses onunla konuşmaya başlamıştı. Başlarda fısıltıydı. Sonra bir kadın sesi netleşti. Emir veriyordu. Duygusuz, sert, annesinin sesine benziyordu ama değildi.
“Uyuma.”
“Onlara güvenme.”
“Kapının arkasına sandalye koy.”
“Onlar da aynaya bakınca seni görüyorlar.”
İlk günlerde bunun sadece bir hastalık olduğunu düşündü. Doktorlar öyle söylüyordu. Şizofreni başlangıcı, travmaya bağlı sanrılar… Onlara inandı. Bir süre.
Ta ki diğer hastalar da aynı sesi duymaya başlayana kadar.
İlk odayı paylaştığı kadın, gece üçte uyanıp aynanın üzerine battaniye örtmüştü. Sabaha kadar titremişti. Zeynep bir şey sormamıştı. Kadın ertesi gün taburcu edildi. Bir daha hiç görülmedi.
İkinci oda arkadaşı duvarın arkasından birinin onu izlediğini söylemişti. Elinde kağıttan yapılmış bir göz vardı. Her gece yastığının altına koyuyordu. Sonunda kağıdı yuttu. O da sabaha karşı götürüldü. O günden sonra Zeynep yalnız kaldı.
Ama yalnızlık, klinikte en tehlikeli şeydi.
Çünkü yalnız kaldığında, kadın konuşmaya başlıyordu. Camın arkasındaki o hareketsiz, yüzü görünmeyen kadın. Onun sesi değildi belki ama varlığı odanın içinde yankılanıyordu. Her gün biraz daha yaklaşan bir sessizlik gibi.
Ve bir sabah, Zeynep uyandığında odasının kapısında bir not buldu. Klinikte hiçbir kalem yoktu. Hiçbir hasta yazamazdı. Ama kapıda bir not vardı. Tek bir cümle yazıyordu:
“Şimdi sen yazacaksın.”
Zeynep neyle yazdı bilmiyordu. Ama o günden sonra duvarına bir şeyler çizmeye başladı. Önce şekiller. Sonra semboller. Sonra kelimeler. Ve en sonunda cümleler. Her gece bir şey, onu yazmaya zorluyordu. Elini tutan görünmeyen bir irade gibi. Sabahları hatırlamıyordu bile ne yazdığını. Ama duvarda hep yeni bir mesaj oluyordu.
Bir gün doktoru odaya geldi. Zeynep duvarı kapatan yazıları gösterdi. Doktor sadece gülümsedi.
“Bunların hiçbiri burada yok, Zeynep,” dedi.
“Ne?”
“Duvar tertemiz.”
O an Zeynep anladı: ya deliydi, ya da diğer herkes kördü. İkisinden hangisi daha tehlikeliydi, bilmiyordu.
Ve işte o gece, kadın ilk kez hareket etti.
Camın önünde kıpırdamadan duran o siyah mantolu siluet, başını kaldırdı. Zeynep göz göze gelmek üzere olduğunu hissetti ama hâlâ yüzü görünmüyordu. Sadece dudaklar kıpırdadı.
“Hazırsın.”
Soner Irmak
Genel Yayın Yönetmeni :Elif Ünal Yıldız
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
https://fisildayankalemler.org/23-nisan-ulusal-egemenlik-ve-cocuk-bayraminin-onemi-ve-anlami/