CAMIN ARDINDAKİ KADIN

CAMIN ARDINDAKİ KADIN

BAŞLIK: “Sessizlik Odası”

Kimse konuşmazsa, çığlıklar daha net duyulur.

Bölüm 1: Camın Ardındaki Kadın

Zeynep, saatlerdir pencereye bakıyordu ama dışarıda hiçbir şey değişmiyordu. Gri bir gökyüzü, hiç kıpırdamayan ağaçlar ve penceresinin tam karşısında duvara yaslanmış, siyah mantolu bir kadın. Yüzünü hiç görmemişti. Kadın saatlerdir oradaydı. Hareket etmiyordu, ama gidip de kimseye bundan bahsetmiyordu. Çünkü kliniğe geldiği ilk gün anlamıştı: Burada bazı şeyler sessiz kalmak zorundaydı.

Birisi görmediğini söylediğinde, bu onun var olmadığı anlamına gelmiyordu. Sadece diğerlerinin gözü kördü.

Zeynep üç aydır bu klinikteydi. Adına “gönüllü yatış” deniyordu ama kimse gerçekten gönüllü gelmiyordu buraya. O da gelmedi. Polisin raporuna göre, komşuları gecenin üçünde onun çığlıklarını duymuş, kapıyı kırarak içeri girmişlerdi. Zeynep, yerde dizlerinin üstünde oturuyordu. Karşısındaki duvar kanla yazılmıştı:

“BENİ SUSTURDULAR. ŞİMDİ SENİN SIRAN.”

Hiçbir şey hatırlamıyordu. Ama o günden sonra bir ses onunla konuşmaya başlamıştı. Başlarda fısıltıydı. Sonra bir kadın sesi netleşti. Emir veriyordu. Duygusuz, sert, annesinin sesine benziyordu ama değildi.

“Uyuma.”
“Onlara güvenme.”
“Kapının arkasına sandalye koy.”
“Onlar da aynaya bakınca seni görüyorlar.”

İlk günlerde bunun sadece bir hastalık olduğunu düşündü. Doktorlar öyle söylüyordu. Şizofreni başlangıcı, travmaya bağlı sanrılar… Onlara inandı. Bir süre.

Ta ki diğer hastalar da aynı sesi duymaya başlayana kadar.

İlk odayı paylaştığı kadın, gece üçte uyanıp aynanın üzerine battaniye örtmüştü. Sabaha kadar titremişti. Zeynep bir şey sormamıştı. Kadın ertesi gün taburcu edildi. Bir daha hiç görülmedi.

İkinci oda arkadaşı duvarın arkasından birinin onu izlediğini söylemişti. Elinde kağıttan yapılmış bir göz vardı. Her gece yastığının altına koyuyordu. Sonunda kağıdı yuttu. O da sabaha karşı götürüldü. O günden sonra Zeynep yalnız kaldı.

Ama yalnızlık, klinikte en tehlikeli şeydi.

Çünkü yalnız kaldığında, kadın konuşmaya başlıyordu. Camın arkasındaki o hareketsiz, yüzü görünmeyen kadın. Onun sesi değildi belki ama varlığı odanın içinde yankılanıyordu. Her gün biraz daha yaklaşan bir sessizlik gibi.

Ve bir sabah, Zeynep uyandığında odasının kapısında bir not buldu. Klinikte hiçbir kalem yoktu. Hiçbir hasta yazamazdı. Ama kapıda bir not vardı. Tek bir cümle yazıyordu:

“Şimdi sen yazacaksın.”

Zeynep neyle yazdı bilmiyordu. Ama o günden sonra duvarına bir şeyler çizmeye başladı. Önce şekiller. Sonra semboller. Sonra kelimeler. Ve en sonunda cümleler. Her gece bir şey, onu yazmaya zorluyordu. Elini tutan görünmeyen bir irade gibi. Sabahları hatırlamıyordu bile ne yazdığını. Ama duvarda hep yeni bir mesaj oluyordu.

Bir gün doktoru odaya geldi. Zeynep duvarı kapatan yazıları gösterdi. Doktor sadece gülümsedi.

“Bunların hiçbiri burada yok, Zeynep,” dedi.
“Ne?”
“Duvar tertemiz.”

O an Zeynep anladı: ya deliydi, ya da diğer herkes kördü. İkisinden hangisi daha tehlikeliydi, bilmiyordu.

Ve işte o gece, kadın ilk kez hareket etti.

Camın önünde kıpırdamadan duran o siyah mantolu siluet, başını kaldırdı. Zeynep göz göze gelmek üzere olduğunu hissetti ama hâlâ yüzü görünmüyordu. Sadece dudaklar kıpırdadı.

“Hazırsın.”

Soner Irmak 

Genel Yayın Yönetmeni :Elif Ünal Yıldız

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/23-nisan-ulusal-egemenlik-ve-cocuk-bayraminin-onemi-ve-anlami/

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Soner IRMAK

1982 KOCAELİ/GEBZE doğumlu altı çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuyum. Çocukluğum Gebze'de geçti. Bekarım lise mezunuyum. Özel bir şirkette tam zamanlı çalışıyorum. Kalemin gücü platformunda kitap çılgınlar kitap kardeşliğinde bulunuyorum. Yazar ve şairler (YAZŞADER) derneğinin KOCAELİ İl temsilcisi olarak görev aldım. Özel bir sebepten dolayı (YAZŞADER) derneğinden ayrılma kararı aldım. YAZŞADER derneği adı altında ADANA BURSA İSTANBUL TÜYAP kitap fuarları dahil birçok kitap fuarlarına da katılım sağladım. Babamı akciğer rahatsızlığından dolayı kaybettim ve kendimi en iyi şiirle anlatabileceğimi hissettim. Şiir yazmak bana bir terapi gibi geldiğini hissedince yazdığım şiirleri kitap hali fikri doğdu ilk şiir kitabım olan HAYATIMDAKİ SAYFALAR isimli şiir kitabımım doğdu. Yazmaya doymadım yazdıklarımı ikinci şiir kitabımla taçlandırmak istedim ve ANKA’NIN GÖZYAŞLARI isimli şiir kitaplarım doğdu. Bu arada SPOTİFY ve 250 platformda kendi sesimle kendi yazdığım şiirleri seslendirdim. Ayrıca şarkı sözü de yazıyorum. Bu yolda beni yalnız bırakmayan İbrahim AKDENİZ kardeşime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.