BOŞ FİNCAN

BOŞ FİNCAN

BOŞ FİNCAN

Gökyüzünü kaplamış, kızıl alevlerin altında oturup, kendimizi yâd etmekti bizimkisi. Bedenî varlığımızı sadece koltukların hissettiği, bize ise sadece ruhi farkedilişlerimizin kaldığı. İçtiğimizi sandığımız, fakat hiçbir zaman dolmamış fincanların eşlik ettiği, garip bir lisân.

Kelimelerin dizilişi ve sayısı her ne kadar aynı olsa da, kulaklarımıza erişmesinin ardından, kalplerimizde bambaşka anlamlar içerdiği. Bir zamanlar, sevgi sözcükleriyle süslenen sohbetlerin, kısa bir süre kızıl katran cümlelere dönüştüğü… Uzun bir süre sessizce oturmanın ve kahredici sessizliği yudumlamaktan bıkan çift görünümlü iki kişi, aldıkları yüksek sesli nefeslerle, kendi varlıklarından haberdar ettiler birbirlerini.

Kısa bir süre sonra, birbirlerinin yüzüne bakmaya başladılar. Birinin yüzünde, derin bir pişmanlık, diğerinin yüzünde ise, ne gördüğünü anlayamayacağı türden bir bakış vardı. Bakışlarını gökyüzüne çevirerek, “Görüyor musun?” diye sordu adama. Bu tek sorunun çeşitli anlamlarını beyninde yoğuran adam, sessizliğini sürdürdü.

Aklından geçen, “Senin gördüklerini mi, görmemi istediklerini mi, yoksa göremediğim, fakat bunu bilmene rağmen görmeyle beni vurduğun şeyleri mi görmeliyim acaba?” diye düşünüyordu. Sorusuna cevap alamayan kadın, birkaç sesli nefes daha aldı ve ayağa kalkışının farkedilmesini istercesine, hışımla kalktı sandalyeden. Arkasında bıraktığı boşluğu bozan tek şey, sandalyenin gıcırtısıydı.

Başını öne eğen adam, yaşadığı pişmanlığı derin derin düşünmeye başladı. Defalarca ne görmek istediğini eşine anlatmış ama bir türlü gereken tatminkarlığı hissedememişti onda. “Bir çift yuvarlaklıkla, eşyaları müşahade edebilmek bu kadar önemliyse, bu özelliğe sahip olanların hepsi neden mutlu değil?” diye defalarca sormuştu eşine. Eşi ise, sadece, “Görebilmek insan hayatı için çok önemlidir,” diye kuru bir cevap vermişti.

Her sorduğunda, bu cevabı aldığı için, belli bir süre sonra, bu soruyu sormaktan vazgeçmişti. Onun yerine, “Sen neden benim gibi görmeye çalışmıyorsun o zaman?” demişti. Eşi bu soruya herhangi bir yanıt verememiş, “nasıl görüyorsun ki?” diye sormuştu. “Nasıl gördüğümü görmek istiyorsan, gece karanlığında gözlerini kapat, hiç görmediğin bir nesneyi düşünüp anlamaya çalış,” demişti. “Daha önce hiç görmediğim bir şeyi nasıl hayal edebilirim?” diye sorunca. “Bunu benden nasıl istiyorsun?” diye cevaplamıştı karısını.

Nasıl bir dünyaydı içinde bulundukları. Kocasını kendi kabuğuna çekmeye çalışmasına rağmen, kendi bir türlü onun dünyasında yer almaya yanaşmıyordu. İki kanadın birinin kırıldığından habersizdi karısı. Kısa bir süre sonra, adam da kalktı sandalyesinden ve duvarlara dokunarak, misafir odasına gitti. Hatırlarıyla yüzleşme vaktiydi.

Mustafa AĞCAN 

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

UĞULTU

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mustafa AĞCAN

1984 yılında Kahramanmaraş’ta doğan yazar, beşinci sınıfta görme yetisini kaybedince Ankara’da çeşitli göz ameliyatları geçirmiş ve ameliyatların olumlu sonuçlanmaması nedeniyle görme engelliler dünyasına adım atmıştır. İlkokulu normal okulda, ortaokulu ise körler okulunda okumuş ve hayatının bu ikinci döneminde kabartma yazıyı öğrenerek eğitim hayatına devam etmiştir. Yabancı dil eğitimi üzerine yoğunlaşan yazar, okuduğu lisede ilk görme engelli öğrencinin kendisi olmasıyla gurur duymaktadır.                 Üniversiteyi Bursa’da okumuştur ve 2010 yılından beri İngilizce öğretmenliği yapmaktadır. Öğretmenliğin yanı sıra tercümanlıkla da uğraşan yazarın, yurt içi ve yurt dışında 30dan fazla çeviri kitabı yayınlanmıştır. Çevirilerinden bazıları, Mısır Mitleri, Antik Yunan Hikayeleri, Tanrı ve Devlet, Hint Mitolojisi, Kaderin Sayısal Kodları’dır. Bunlara ek olarak, görme engellilerin iç dünyasını psikolojik ve felsefi olarak tasvir ettiği Görünenin Ötesinde ve Kızıl adlı iki romanı da bulunmaktadır. Önüne çıkan her engeli bir üst basamağa çıkmak için araç olarak gören yazar, ‘gözlerin yetişemediği yerde hayallerim elimden tuttu’ düsturuyla hayatına devam etmektedir.