Bir Bahar Sabahı İstanbul
- Yazar: Songül Aykan
- 19 Nisan 2025
- 54 kez okundu

Bir Bahar Sabahı İstanbul
Bu sabah Gülhane Parkı’nda açtım gözümü. Aslında çok da istemeden çıktım yataktan, mahmur gözlerle, eşimin ısrarıyla geldim…
Malum, dünyada yaşanan zulüm, Gazze’de yapılan soykırım, ülkemizdeki karışıklık, kaos… Şaşkınım, kafamı toplamakta zorlanıyorum. Yüksek lisans programımda aldığım derslerden anladığım kadarıyla, küçük bir depresyon haline girmek üzereyim. Zaten bu hâlette olmayan var mıdır bu süreçte, onu da bilemiyorum.
Bir de üstüne üstlük, hak edenin hak ettiğini alamadığı; hak etmeyeninse çok güzel yerlere, bilmem nasıl geldiği bu zaman… Yazarlık, atamalar, tayinler kafamı iyice allak bullak etti.
Gülhane çok iyi geldi. Sabahın erken saatlerinde, mis gibi Boğaz havasında kahvaltı etmek şifa gibi geldi. Malum, mevsim bahar… Rabbimin sanat eserleri her yerde. Yeryüzünü rengârenk nakışlarıyla süslemiş…
Allı, morlu, sarılı laleler; bembeyaz gelinliğini giymiş papatyalar; kahverengi toprağın üstünü örten yemyeşil halının desenleri gibi salınıp duruyor. Kelebeklerin peşinde koşturup duran kedicikler, ağacın tepesinde tak taklayan leylek yavruları ve onların çılgın seslerine cevap vermek üzere telaşla yiyecek peşinde dolaşan anne leylekler…
Ne tarafa baksan ayrı bir nakış, ayrı bir güzellik. Yürüyüşe çıkan martıların şaşkın şaşkın dolaşmaları, onları kovalayan çocuklardan koşa koşa kaçmaları da ayrı bir komedi. “Senin kanadın var yavrum, uçsana,” diye hatırlatası geliyor insanın; gülüp geçiyorsun sonra… Gülhane’nin geveze yeşil papağanları da oradan oraya, “Biraz da bana bakın!” der gibi bağra bağra uçuşup duruyor. Adeta görsel ve işitsel bir şölenin içinde buldum kendimi bu sabah. Meşhur ceviz ağacını aradı gözlerim. Derken her ağacın hâlini hatrını sorar buldum kendimi…
Gelen geçen turistlerin hayran hayran bakışlarıyla insan, haklı bir gurur yaşıyor. Ardından bir dua düşüyor diline: Ceddine, atalarına, bu vatan için hizmet etmiş herkese… Sonra başlıyorsun: “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda!”
E, buraya kadar gelmişken bir de denizin hâlini hatrını sormadan olmaz tabii. Sarayburnu sahilinden bir bakış atıyorsun; Galata’dan Üsküdar’a kadar göz alabildiğine güzellikler karşına dizilip salınıyor. O sırada, 12 yaşlarında bir çocuğun telaşla denize attığı oltaya takılan balığı çıkartmaya çalışması çarptı gözüme. Sevindi. Birkaç poz resmini çektim, köprüyü de arkasına alıp. Hoşuna gitti, utanmayla karışık gülümsedi… Sonra, Boğaz’ın serin sularına dalan kara batakların nereden çıkacağını tahmin etmek, dikkatle onları takip etmek hoş anlar yaşattı. Derken anladım ki hayat bu. Bazen fazla kasıyoruz sanki.
Dünya nasıl gelip geçiciyse, dertler de öyle. Her kışın sonu gibi, bu kışın da sonu geldi. İnsanlığın içinde bulunduğu bütün kışların bahar olması, bütün karanlıkların aydınlanması duası ve bu günü yaşatana şükür ve minnet ile günü bitirdim.
Songül AYKAN
Genel Yayın Yönetmeni :Elif ÜNAL YILDIZ
BİR ÖNCEKİ YAZIMI OKUDUNUZ MU?
Kaleminize sağlık değerli hocam güzel bir yazıydı.