ARABA KAZASI

ARABA KAZASI

ARABA KAZASI

   Onca yorgunluk minicik bedenine çok ağır geldi, yoruldu. Derince bir nefes almayı denedi. O anda sırtına bir sancı girdi. Acıdan kıvranırken eğildi ve nefesinin kesik kesik olduğunu ve bu şekilde yorgunluğunu daha çok hisettiğini sezinledi, Kahırlandı.

Elindeki süpürgeyi, küreği bırakıp ağlayarak yatağına doğru ilerledi. Ağladıkça başı zonkluyor, vücudu titriyordu. Yorganı üzerine çekip, hıçkırıklarla dalıverdi bir an.

İlkokul arkadaşı beyin kanseri olmuştu. En son birlikte lise imtihanlarına girmişlerdi. Kibarlığı, nezaketi, tatlı dili ve vefakâr arkadaşlığıyla bir başka seviyordu Dilek’i.

Meryem ile yolda karşılaştıklarında öğrenmişti Dilek’in bir ameliyat geçirdiğini ve konuşamaz hâle geldiğini. Hülya kötü bir olay yaşadığında kendini temizliğe verirdi. Yıkadıkça, temizledikçe her şeyi, içi rahatlardı.

Dileği ziyarete gitmişti. Gördüklerini unutmak, o anları hiç yaşamamış olmak için kendini zorladı. Hiç dinlenmeden ev işleriyle uğraştı. Bedeni neredeyse çatlayacak hâle gelmiş ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak  uyuyakalmıştı. Dilek onu ziyarete geldi. Rüya değildi. Yakaza hâli olabilirdi. Ona tatlı tatlı baktı. Konuşmuyorlardı ama içsel bir konuşma ile birbirlerini anlıyorlardı. Dilek, Hülya’ya uçarak geldi, sarıldı ve belinde dayanılmaz bir acı bırakarak gitti.

Hülya gördüklerinin etkisiyle ağlıyordu. Annesi ve babası çarşamba pazarından eve dönmüşlerdi. Koşarak onun yanına geldiklerinde kızlarının hâlinden endişelendiler. Hülya olanları onlara anlattı ve “arkadaşıma ağlamak için köpek gibi yorulmam mı gerekti sanki!”  diye de hissizliğine hayıflanarak ağladı.

2002 senesinin mart ayıydı. Dilek’in vefatından 6 ay sonrası. Hülya’nın o müthiş ağrıdan kalan şeyi belindeki boşluk hissiydi. Annesiyle birlikte, annesinin çok sevdiği bir akrabasına hasta ziyaretine gitmişlerdi.

Kadın, Hülya’nın anneannesinin hastalığına yakalanmış. Göğsünden ameliyat olmuş. Ama kanser dişi çıktığı için tüm vücuda yayılmıştı. Annesi, kendi annesinin de özlemiyle “Neden Rabbim! İyiler neden çok yaşamıyor!” diye isyankâr edalara bulanınca Hülya’nın o anda gayri ihtiyâri “nereden biliyorsun anne şimdi, şu anda bana araba çarpıpta benim ölmeyeceğimi!” sözleri dökülüverdi ağzından. Sonra annesini sakinleştirmek adına başımıza gelen olayları soğukkanlılıkla karşılamamız gerektiğini, sabırla duaya devam etmemizin hoş olacağını kendince anlattı.

Hülya’nın annesi tövbeler çekerken o da kuruyemişçi gördü. Annesinden izin isteyip karşıdan karşıya geçti.  Annesi en son kalan beş lirayı harcamasına razı olmasa da kızının kuruyemişi çok sevdiğini bildiğinden hiçbir şey demeden yoluna devam etti.

Fındık, fıstık, kaju ne varsa az az dolmuştu bir poşet. Ödemeyi yapıp vedalaşarak karşıya geçmek için yolun kenarında beklerken beyaz bir araba çok uzaktan geliyordu. Görmüştü ama mesafe çok olduğundan karşıya geçmek için yürüdü. Son iki adımını atacakken, uğultulu bir hâl yaşadı. Kendini kontrol etmesi mümkün değildi.

Çakılıp kalmıştı oraya. Zaman ve mekân onun için durmuştu adeta. “Araba sana çarpacak ama hiçbir şey olmayacak. Asla korkma!” diye bir ses duydu ve o beyaz araba ona vurduğunda elleriyle itekler gibi arabanın önünden tuttu. Oldukça uzun mesafe fren yapsa da araba çok hızlı geldiğinden ona çarparak durabildi. Çarpmanın etkisiyle havaya uçan bedeni arabanın ön camına vurdu. Camı çatlayan beyaz araba, Hülya’yı ileri fırlatmıştı.

Yer suskun, gök suskun, âlem suskundu. Gencecik bir kız belki de öldü. Etraf bomboşken onca kalabalık nereden geldi. Kadınlar bağıra bağıra ağlıyordu. Öldü mü, öldü mü diye erkekler konuşuyorlardı. “Ah yavrum!  Rabbim sen koru bu kuzucuğu!” diye dua dua yalvaran sesleri duyabiliyordu Hülya!

Devamı gelecek…

Emily Yaramis

Genel Yayın Yönetmeni :Elif Ünal Yıldız 

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

ÖĞRETMENİM

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Emily Yaramis

ilk olarak 1982 yılında Çankırı ilinin Balıbağı köyünde bir sabah vakti annesinin yüzünde bir tebessüm olarak belirdi. Yedi yaşına kadar köyün bütün güzellikleriyle hemdem olmuştu. Duygu ve düşüncelerin en güzel ifadesini oluşturan alfabeyi Çankırı Atatürk İlköğretim Okulunda çok kıymetli ögretmeni Nilüfer Yığın’dan öğrenmişti. Orta ögrenimini Dr. Refik Saydam İlköğretim Okulunda tamamladı. Çankırı Nevzat Ayaz Anadolu Öğretmen Lisesinden Ondokuz Mayis Üniversitesi Sinop Egitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliğine uzanan eğitim yolunun daha nerelere uzanacağını bilmiyordu. Düzce ve Ankara da iki yıl kara tahtanın başında talihinin aydınlık taşlarını döşüyordu. Sevdanın gönül kapısını çalması ile Amerika'ya uzanan yolun kapılarının açılması bir olmuştu. Şimdilerde eşi ve dört evladıyla Oklahoma City'de can ipliğini zaman çıngırağına sarma gayretinde. Öğretmenliği ve anneliğinden taşan kelimelerden ördüğü hayat deseninden oluşan deneme ve şiirleri çeşitli dergilerde gönüllere doğru yol almaya devam ediyor.