Mavi Sonsuzluk Derinlerdeki Sessizlik
- Yazar: Oğuz KARABULUT
- 24 Temmuz 2025
- 3 kez okundu

8 Haziran – Dünya Okyanus Günü
Mavi Sonsuzluk ve Derinlerdeki Sessizlik;
Okyanus mavi bir sonsuzluk, toprağın atardamarı, yaşamın ilk nefesi.
Her dalga çağların öyküsünü fısıldar her köpük bir sır taşır.
8 Haziran Dünya Okyanus Günü bu mavi kalbin çığlığını duymak için bir davet.
Ama bu kalp yorgun; insanın hırsıyla yaralı, derinlerdeki sessiz feryat yükseliyor.
Okyanus bir aynadır onda kendi yüzümüzü görürüz ama gözlerimizi kaçırırız.
Tükenen canlılar, susturulan dalgalar insanın kendi varlığına yazdığı bir ağıttır.
Mavi Sonsuzluk Bir Düşüncedir;
“Bizler bir okyanusun kıyısında oynayan çocuklar gibiyiz küçük çakıl taşlarıyla oyalanırken, önümüzde keşfedilmeyi bekleyen koca bir gerçeklik uzanır.
Belki de bu, okyanusun derinliklerindeki bilgeliklerde saklıdır.
Okyanus, onun kadar derin düşünürsen sonsuzluğu temsil eder ne başlangıcı ne de sonu tam olarak kavranabilir.
Evet, düşünürsen bunu görür ve fark edersin.
Mavi hem sükûnetin hem de kaosun rengidir.
Ve bir dalga sakin bir nefes gibi kıyıya dokunurken, bir fırtına Dünyayı yutacak kadar kudretlidir.
Bu mavi sonsuzluk insan ruhunun hem aynası hem de efendisidir aslında.
Yoksa kendini görmekten korkuyor musun?
Ya da kendi eserini?
Ya da şöyle düşünelim;
“Belki de tüm korkunç şeyler aslında sevgiyle kucaklanmayı bekleyen çaresiz şeylerdir.”
Okyanus bu çaresizliğiyle bize seslenir ve onu sevmezsek, koruyamazsak, mavi bir mezarlığa dönüşecek!
Bir Dalgadan Öğreneceklerimiz;
“Bir dalga, okyanusun ta kendisidir.”
Her dalga bir anlık varoluşun hikâyesini anlatır.
Yükselir, kırılır, dağılır ve yeniden doğar.
Bu döngü hayatın geçiciliğini ve sürekliliğini öğretir.
Bir dalga ne kadar güçlü görünürse görünsün kendi varlığını okyanusa borçludur.
İnsan da böyledir doğanın bir parçası olduğunu unuttuğunda, dalga gibi kırılır.
Ama belki de onun gibi yeniden doğamaz.
Bu sana neyi anlattı?
Bir düşün o zaman…
Ve;
Okyanuslar bize tevazuyu öğretir.
Onlar milyarlarca yıllık sabırla taşları yontar, dağları aşındırır.
Ama insan bu sabırlı öğretmeni yok etmekte acelecidir.
Plastik atıklarla, petrol sızıntılarıyla, aşırı avlanmayla okyanusun nefesini keseriz.
Halbuki bir dalgadan öğreneceğimiz çok şey var;
Dayanmak, direnmek, uyum ve her şeye rağmen yeniden başlama cesareti.
Derinlerdeki Sessiz Feryat;
Okyanusun derinliklerinde sessiz bir feryat yankılanır.
Nesli tükenen deniz canlıları, mercan resiflerinin beyazlayan iskeletleri, ağlara takılıp can veren yunuslar, zehirli atıklarla boğulan balinalar…
“Okyanus bir annenin gözyaşlarıdır, sessiz ve her damlası bir yitip gidenin öyküsünü anlatır.”
Bu feryat insanlığın vicdanına bir çığlık gibi ulaşmaz çünkü derinliklerdeki sessizlik, insan kibrinin gürültüsünde kaybolur.
Küresel mercan resiflerinin %50’sinden fazlası son 40 yılda yok oldu. %14’ü yalnızca 2009-2018 arasında kayboldu. Vaquita yunusunun 6-10 birey ile hayatta kalmaya çalıştığı düşünülüyor. İllegal totoaba balıkçılığı nedeniyle ağlara takılarak yok oluyor. Kuzey Atlantik sağ balinalarının yaklaşık 350 bireye düştüğü düşünülüyor. Üreme çağındaki dişi sayısının 70’in altında olduğu tahmin ediliyor. Deniz kaplumbağaları plastikleri yiyecek sanarak ölüyor. Özellikle deri sırtlı deniz kaplumbağasının, iklim değişikliği, yasa dışı avlanma ve kıyı habitatlarının kaybı nedeniyle kritik tehlike altında olduğu görülüyor. Doğu Pasifik popülasyonunda 1,000–2,300’den az dişi birey kaldığı tahmin ediliyor.
Mavi yüzgeçli orkinosun, aşırı avlanma yüzünden popülasyonunun %85-90 oranında azaldığı düşünülüyor. Özellikle Batı Atlantik stoğu kritik düzeyde. Hawaii keşiş fokunun yaklaşık 1,570 birey civarında olduğu düşünülüyor. Yavaş bir toparlanma sürecinde. Kısa gagalı yunusun, Akdeniz’de kirlilik ve ağlara takılma nedeniyle bölgesel popülasyonlarının 10,000–20,000’in altına düştüğü düşünülüyor. Akdeniz fokunun, kimyasal kirlilik, ağlara takılma ve mağara habitatlarının tahribatı sebebiyle 600–700’den az bireyle nesli tükenme eşiğinde olduğu düşünülüyor. Akdeniz’e özgü şeytan vatozunun, iklim değişikliği kaynaklı su sıcaklığı artışları ve zooplankton kaybı nedeniyle göç yolları bozulmuş ve popülasyonunun %50’den fazla azaldığı düşünülüyor. Angelshark’ın, Akdeniz ve Kuzeydoğu Atlantik’te tarihsel popülasyonunun %80’inden fazlasını kaybettiği düşünülüyor. Trawl balıkçılığı (Trol Balıkçılığı) ve habitat tahribatı başlıca tehditler arasında.
Kemp’s Ridley deniz kaplumbağasının 7,000-9,000 dişi bireyle sınırlı olduğu düşünülüyor. Petrol sızıntıları ve bycatch nedeniyle yaşamları tehlike altında.
Ülkemizde de nesli tükenmekte olan deniz canlıları, okyanusların sessiz feryadına eşlik ediyor.
Caretta Caretta’nın Akdeniz sahillerinde özellikle Mersin, Antalya ve Muğla’da üreme alanlarına sahip olduğu biliniyor. Ancak ışık kirliliği, plajların turizm amaçlı işgali ve balıkçı ağlarına takılma nedeniyle popülasyonu azalmakta. Küresel olarak 40,000-50,000 üreme dişi birey kaldığı düşünülüyor. Türkiye’de ise 2,000-3,000 yuva yıllık olarak kaydediliyor.
Yeşil deniz kaplumbağasının, Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında yumurtlama sahillerine sahip olduğu biliniyor. Ancak plastik kirliliği, kıyı tahribatı ve iklim değişikliği nedeniyle yaşamları kritik tehlike altında. Küresel popülasyonunun 80,000–90,000 dişi bireye düştüğü düşünülüyor.
Türkiye’de yıllık 500-1,000 yuva rapor ediliyor. Orfoz ’un, Akdeniz’in ikonik balık türlerinden biri olduğu biliniyor. Türkiye’de Antalya Kaş ve Fethiye’de gözlemleniyor. Ancak aşırı avlanma ve mercan habitatlarının kaybı nedeniyle yaşamları tehlike altında ve avlanması 2020’den beri yasaklandı. Popülasyon tahmininin 10,000’den az birey olduğu düşünülüyor.
Büyük beyaz köpek balığının Akdeniz popülasyonunun kritik tehlike altında olduğu düşünülüyor.
Türkiye sularında nadiren görülüyor. Spor balıkçılığı, ağlara takılma ve kirlilik nedeniyle küresel popülasyonunun 3,500–5,000’in altına indiği düşünülüyor.
Mersin balığının, Karadeniz’de nesli tükenme noktasında olduğu biliniyor. Aşırı avlanma, barajlar ve kirlilik nedeniyle Türkiye’de popülasyonu dramatik şekilde azaldı.
Koruma projeleri sınırlı başarı sağlıyor.
Karadeniz popülasyonunun 1,000’den az birey olduğu düşünülüyor. Bu bir katliamdır sessiz, derinden ve bir o kadar vahşi.
Bu kayıpların insanlığa ve doğaya etkileri ortada…
Fitoplanktonların Dünya’daki oksijenin %50-80’ini ürettiği biliniyor.
Ancak ısınma ve asitlenme nedeniyle biyokütlelerinin bazı bölgelerde on yılda %1-2 azaldığı düşünülüyor bu da karbon döngüsünü ve atmosferik oksijeni tehdit ediyor.
Mercan resiflerinin okyanus yüzeyinin %0.1’ini kaplamasına rağmen deniz türlerinin %25’ine ev sahipliği yaptığı biliniyor.
Kayıpları balık stoklarını ve 3 milyar insanın protein kaynağı olan deniz ürünlerini riske atar.
Küresel balıkçılık gelirlerinde yıllık 10-25 milyar dolar kayıp öngörülüyor.
Okyanus tabanındaki biyoçeşitlilik kaybının karbon depolama kapasitesini azaltarak iklim değişikliğini hızlandırdığı biliniyor.
Okyanus pH’ının 2100’e kadar 0.15-0.4 birim düşebileceği düşünülüyor bu da mercan iskelet yoğunluğunu %15-40, bazı türlerde %50’ye varan oranda azaltacağı ve tahmin edilen 1-9 milyon türe zarar vereceği öngörülüyor ve Plastik kirliliğinin her yıl 8-14 milyon ton olarak okyanuslara karıştığı ve mikro plastiklerin kabuklu türlerde %80-100, balıklarda %30-70 bulunduğu düşünülüyor.
Bu içler acısı tablonun insanlarda kanser ve üreme bozuklukları riskini artırması kaçınılmazdır. Balıkçılık ve turizmin okyanus kaynaklı 3-6 trilyon dolarlık küresel ekonomiyi desteklediği biliniyor. Ancak plastik kirliliği ve resif kaybı bu geliri 2050’ye kadar %10-20 azaltabilir. Okyanusların kararmasının son 20 yılda yüzeylerinin %20’sinden fazlasında ışığın azalmasıyla fitoplankton verimliliğini düşürdüğü gözlemleniyor.
Bu derin sulardaki canlıların yaşamını tehdit etmektedir.
Okyanus asitlenmesi ve ısınmanın Kuzey Denizi’nde Morina ve Ringa balığı gibi ticari türlerin kuzeye göçüne neden olduğu biliniyor.
Bu balıkçılık ekonomilerini ve kıyı topluluklarını sarsmıştır.
Türkiye’de Caretta Caretta ve Yeşil Deniz Kaplumbağalarının kaybının Akdeniz ekosisteminin dengesini bozarak balıkçılık ve dalış turizmini tehdit ettiği biliniyor.
Örneğin Mersin ve Antalya’daki yumurtlama sahillerinin tahribatı yerel turizm ekonomisine yıllık milyonlarca lira zarar verebilir.
Orfoz gibi türlerin azalmasının Mercan resiflerinin sağlığını tehlikeye atarak Türkiye’nin Kaş ve Fethiye gibi dalış turizmi bölgelerinde ekonomik kayıplara yol açtığı biliniyor.
Yıllık 5-10 milyon dolarlık turizm geliri risk altında. Mersin balığının kaybının Karadeniz balıkçılığını ve havyar ticaretini riske attığı biliniyor ve Türkiye’nin bu sektördeki yıllık 2-3 milyon dolarlık gelirini tehdit ediyor.
Bu kayıplar sadece ekosistemleri değil, insanlığın gıda güvenliğini, ekonomik istikrarını ve sağlığını da yok ediyor.
Okyanuslar yaşamın temel taşlarıdır.
Onların çöküşü, insanlığın kendi sonunu hazırlamasıdır.
Okyanusun Metaforu Kırık Bir Ayna;
“Denizler, okyanuslar gökyüzünün aynasıdır ama insan bu aynaya bakmayı unuttu.”
Okyanus, insanlığın ruhunu yansıtır.
Onun mavisinde umutlarımızı, derinliklerinde korkularımızı görürüz. Ama bu aynayı kirletiyoruz.
“Okyanus, yaşamın örüldüğü bir dokudur her kaybolan tür bu dokudan bir ipliği çeker.”
Üzgünüm ki şunu söylemek yerinde olacaktır;
“İnsan, kendini yok etmeden önce Dünyayı yok eder.”
Ve;
İnsan bu mabedi yıkarken kendi ruhunun tapınağını da harabeye çeviriyor.
Yapılan araştırmalara göre her yıl en az 8 milyon ton plastik okyanuslara karışıyor bu neredeyse her dakika bir kamyon dolusu çöp demek!
Suların katledilmesi sadece ekosistemin değil insanlığın kendi geleceğinin de yok edilmesi demektir.
Okyanuslar, yeryüzünün ciğerleridir fitoplanktonlar Dünyadaki oksijenin %50-80’ini üretir.
Onları yok ederek kendi nefesimizi kesiyoruz.
Bir Uyanış Çağrısı;
8 Haziran Dünya Okyanus Günü bir hatırlatmadır; Okyanus bizim aynamız, yoldaşımız, anamızdır. Onun kalbi bizim kalbimizle atar.
Tükenen canlılar, susturulan dalgalar insanın kendi sonunu yazdığı bir destan.
Ama bu destan henüz bitmedi.
Okyanus hâlâ fısıldıyor her bir dalga hâlâ bir umut taşıyor.
“O sessiz sular insanın ona ne yaptığını bilse, kıyılarımıza öfkeyle saldırırdı.”
Ama okyanus öfkesini değil, yorgunluğunu gösteriyor.
Unutma;
“Doğa insanın suçlarını sessizce taşır ama sonsuza dek değil.”
Plastik kullanımını azaltmak, sürdürülebilir balıkçılığı desteklemek, kıyıları temizlemek…
Bunlar bir dalganın okyanusa dönüşü gibi küçük ama güçlü adımlardır.
“Okyanus bir annenin kucağıdır, yaralı ama asla sevgisini esirgemeyen.”
İnsan bu kucakta yeniden doğabilir.
Yeter ki dinlesin, yeter ki hatırlasın.
“Mavi sonsuzluk insanın kendi kalbidir.”
Ve;
“Doğa insanın suçlarını bağışlamaz yalnızca sonuçlarını gösterir.”
Oğuz KARABULUT
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Toprağın Kalbi Susarsa İnsan da Susar